"Siz? Napıyorsunuz??"
Dudaklarında donup kalmış idrak edemezken duyduğum ses onu benden uzaklaştırmayı başarmıştı.
Jimin dudaklarını benden ayırıp görüş açısını kapıda dikilip tiksindiğini gösteren gözlerle bize bakan Min hee ye çevirdi.
"Jelibon yiyoruz. Senin burda ne işin var?" Çatık kaşlarına göre sesi fazla sakindi.
"Ben seni arıyordum. Konuşmamız gerek. Hemen!" Konuşmasını bitirince kollarını göğüsünde birleştirip odadan çıktı Min hee.
Utangaçlığımı gizleyemeden gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım.
"Sonra görüşürüz. Bu arada tadı çok güzeldi." Tatlı gülümsemesini sergileyip yanımdan ayrıldı. Yüzüm tamamen alev alıp yanmaya başladı 'Jimin etkisi'ni sürdürerek.
Yüzümdeki aptal gülümsemeyi silip Jelibonu yemek yerine paketi sıkıca kavrayıp saniyeler önce yaptığını düşünüyorum. Hala kafamda birleştirip bi sonuca varamıyorum. Romantik? Geçici heves? Saçmalık? Erkek? Hangisini göz önüne alarak düşünmeliyim?
Ya da düşünmek yerine sadece anın tadını çıkarmak daha iyi olacak. belki.Jimin in yanına gidip konuşmak istiyorum. Bunun anlamını sormak istiyorum ya da sözlerinden bana olan hislerinden küçük paylar çıkarmak istiyorum.
Odamdan çıkıp hemen yanımdaki odanın önünde durdum.
Ayrılalı 3 - 4 dakika geçmiş olabilir ama konuşmaya ihtiyacım var.
Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp odaya girdim. Heyecandan kapıyı çalmayı unutup odada görebileceğim şeyleri düşünmemiştim.
Yüzümdeki gülümseme silinip yerine şaşkın bi ifade aldığına eminim.
Min hee Jungkook un kucağında deli gibi öpüşüyorlardı. Jungkook un tişörtü Min hee nin havaya kaldırdığı elinden düştü.
İkisi beni gördüklerinde Min hee panikle kucağından inmesine rağmen Jungkook oturduğu yerden bakmaya devam ediyordu. Konuşma fırsatı tanımadan arkamı dönüp odadan çıktım.
Bunları görmemeliydim."Dur orda Iseul!" Min hee nin bağırışına aldırmadan koridorda yürümeye devam ettim.
Min hee koşarak bana yetişti ve kolumu kavradı.
"Dur dedim sana!"
"Ne var?!"
"Bak! O gördüğün şe-"
"Ben bi şey görmedim"
"Kimse-"
"Umrumda mı sanıyorsun? Siktir git başımdan" kolumu sertçe çekip ondan kurtardım.
çıkışa geldiğimi farkedince bahçeye çıktım biraz hava almanın iyi geleceğini düşünerek.
Bahçeye çıkarken yürüdüğüm blok şeklindeki taşlara özenle basarak her adımımı saydım.
13. Taşa bastığımda gördüğüm tekerlekli sandalyeyle başımı kaldırıp sahibine baktım. İlk gün bana çarpan dong woo ve onu süren Taehyung.
"Taşları mı sayıyorsun?" Taehyung un sorusuna evet anlamında başımı sallayıp yoluma devam etmek için yanlarından geçip sayma işlemime devam ediyordum.
"Iseul bizimle dolaşmak ister misin?"
Biraz durup düşündüm. Ona söylemek istemiyorum ama saflığının da böyle kullanılması hoşuma gitmedi. O bana yardım etti ve bi şekilde ona iyilik borçlandım. Biraz daha düşünmeye ihtiyacım var sanırım.
Omuz üzerinden ona baktım,