"Bunu bilmiyordum. Keşke baştan söyleseydin, böylece ben de onun hakkında daha az konuşurdum." İçeriye doğru yürürken mırıldandım.
"Önemli değil, hadi gel." Beni belimden tutarak salona çekti. Cips kaselerini büyük cam masaya bıraktığımda Cedric salonun bir köşesinden sesleniverdi.
"Çocuklar, şunu kurmamda yardımcı olamaz mısınız?" Ona döndüğümde gözlerim irileşti.
"Tanrım! O babamın müzik seti, Cedric!"
"Bundan haberi olmayacağı için şanslıyız, yumurta," Eliot tepsiyi kaselerin yanına bırakınca kapı zili ötmeye başladı. Bu partiye hazır değildim! Çok ses yapmasak iyi ederdik çünkü okul dergisinin saygı değer editörü Margaret Johansson hemen birkaç blok ötemde oturuyordu ve evimin dergiye konuk olması isteyeceğim son şeydi. "Ah kapı çalıyor, bizimkiler adresi sonunda bulmayı başardı," Eliot içeri gitmeden önce elindeki küçük bira kutularini Lily'nin eline tutuşturdu. "Şunları da masaya bırakır mısın, Lily?" Cevap beklemeden kapıya koştu.
"Hey! Nasıl gidiyor, yeğenlerim?" Salona lacivert saçları rastalı bir kız ve kısa saçlı, kırmızı kafalı bir oğlan girdi. Söylememe gerek yok, biliyorum fakat ikisinin de çılgın dövmeleri ve piercingleri vardı.
"Yolanda Lee Hempson!" Lily birasını yudumlarken bir anda cırladı. "Yüce İsa, Michael saçlarını mı kazıttın?! Onları örmeyi seviyordum!"
"Rahatla, yeğen. Saçım iki göz kırpışı kadar hızlı uzuyor, sadece bakımı zordu. Eliot akıllı olanı yaparak üçe vurdurmuş." Michael Pearl içeri girerken salona kısa bir göz attı. Sanırım Ed Sheeran kadar havalı olduğunu falan sanıyordu.
"Biliyorum, biliyorum. Bu arada ev sahibimiz Bianca Ward oluyor. Edebiyat sınıfında bizimle oturmuştu." Eliot beni işaret edince çekingen bir tavırla el salladım.
"Şey merhaba. Hoş geldiniz."
"Güzel salon, Bi," Michael karşımdaki kırmızı pufa atladı. "Umarım ismini bu şekilde kısaltmamdan nefret etmezsin."
"Ah hayır, önemli değil. Keyfinize bakın sadece etrafı fazla kirletmeyin." Aslında hiç hoş bir lakap sayılmazdı ama tavşan, süt ve yumrtanın yanında oldukça sempatik kalıyordu.
Onlara fondip bardaklarını dağıttığımda telefonum titreyerek bir mesajımın olduğunu bildirdi.
Eliot Denmaire: bu halini sevdim
Eliot Denmaire: isteyince ne de güzel uyum sağlıyorsun, yumurta
Bana birkaç civciv emojisi yolladı. Göz devirdim.
Ben: yanımdayken bana mesaj atmaktan vazgeçmelisin
Ben: ayrıca elin kıçıma inmeden benden uzak dursa iyi eder
Eliot Denmaire: sadece belini tutuyordum seni sapık kız
Ona cevap vermek yerine çocuklara döndüm. "Artan bisküvilerden ister misiniz?"
Yolanda dudağını ısırdı ve sanki bir şey planlamış gibi başını salladı. "Harika olur. Gelirken bir içki şişesi de getirmelisin. Bilirsin, iyi bir partide bu daire daima kurulur."
Anlamamış gibi kaşlarım çatıldı. "Ne?"
Michael kıkırdadı ve elindeki tenis topu ile oynarken -nereden bulduğu hakkında bir fikrim yoktu- yerinde doğruldu.
"Yolanda bir bulmacadan farksızdır, Bi. Diyor ki şişe çevirmece oynayacağız, bu yüzden bir şişe bul."
"Ah," söylendim. "Bu parti hiç de iyiye gitmiyor." Boğazımı temizledim. "Pekala, hemen geri döneceğim." Arkamı dönerek onlara son kez baktım. "Bu arada fazla çılgın sorular sormak yok." Mutfağa girerken Cedric'in tüyler ürpertici sesini işittim.
"Kız arkadaşın bir kontrol hastası, Eliot."
"Hey! Sizi duydum ve ben kesinlikle onun kız arkadaşı falan değilim!" Boş içki şişesiyle geri döndüğümde Eliot heyecanla el çırptı.
"Evet, şişemiz de hazır olduğuna göre artık partimiz başlayabilir. Müziğin sesini aç, Cedric. Şimdi güzel bir daire oluşturun." Sanırım buradaki kontrol manyağı belliydi. Camdan masanın çevresine otururken Cedric boyuma yetişmek istercesine eğildi ve fısıldadı. "Endişelenme, sana ayrıcalık tanırım, süt."
"Saçma sorular istemiyorum, çocuklar," diye son kez uyardım. Bunu bir çeşit pokere çevirmeyecektim ve adabıyla oynayacaktım.
"Pekala, fondip bardaklarınızı önünüze çekin ve oyun başlasın!" Yolanda seslendiğinde Cedric'in açtığı Train'den Hey Soul Sister adlı parçayı mırıldanıyordum. Eliot şişeyi çevirdi.
"Cedric Yolanda'ya soruyor."
Cedric önüne düşen siyah saçlarını geriye iterek votka ile doldurduğum fondip bardağını kafasına dikti.
"Doğruluk mu cesaretlilik mi?"
Yolanda omuz silkti. "Doğruluk."
"Tamam... bugüne dek söylediğin en büyük yalan neydi?"
"Ama bu çok klişe!" diye karşı çıktı.
"Bazen klişeler daha kalitelidir. Cevabı bekliyorum." Tek kaşını havaya kaldırırken votka şişesinden kendine bir bardak daha doldurdu. Önümde duran fondip bardağına henüz dokunmamıştım ama Eliot'ın üzerimde gezen bakışlarını fark edince kafama dikmek zorunda kaldım.
"Ah bir defasında beş parasız kalmıştım ve kıçımı kurtarmak için on yıldır evsiz olan birini taklit ederek yirmi beş dollar kazanmıştım."
"Bu sahtekarca!" diye ciyakladım birden. Harika, içki çarpmaya başlamıştı bile. Size gerçekten iyi bir içici olmadığımı söylemiştim!
"Grubumuza hoş geldin, yumurta," Eliot keyifle kıkırdarken içkisini dikti ve kendine bir bardak daha koymadan önce ağzına birkaç cips attı.
"Evet, çeviriyorum." Yolanda şişeyi çevirdi.
"Michael Lily'e soruyor."
Lily beklemeden cevap verdi. "Doğruluk."
"Yapma bebeğim, zorlamayacaktım bile."
Lily bir an için düşünür gibi oldu. "Tamam, doğruluk."
Michael göz devirdi ve ona kötü bir bakış attı. "Birinci sınıfta... tuvalette birlikte uyuşturucu kullandığın kız kimdi?"
Lily'nin yüzü düştü. Boğazını temizledi. "Bunu unuttuk sanıyordum, Michael."
"O söz senin kızlardan da hoşlanan bir çatlak olduğunu bilmeden önce verilmişti," diyerek bisküviyi ağzına attı.
"Tamam," Lily pes edercesine iç çekti. "Miranda'ydı. O sıralar beraber takılıyorduk fakat aramızda duygusal bir şey yaşanmadı," Eliot'a döndü. "Sadece biraz sarhoştuk, hepsi bu. Eliot, inan ki hiçbir şey olmadı."
"Sorun değil."
"Ciddi misin? Yoksa bu seninle sonra konuşurum anlamında sorun değil mi?" Lily emin olmak istercesine Eliot'ın hareketlerini detaylı bir şekilde izlemeye başladı. Eliot saçlarını karıştırdı ve rahat bir tavırla güldü. Sanki asla etkilenmiyormuş gibi yaptığı fondipin üzerine küçük bira kutusundan yudumladı.
"Hayır, gerçekten önemli değil. Hadi, şişeyi çevir."
Lily omuz silkti ve dediğini yaptı. Eliot'da sahiden de bir şeyler ters gidiyor gibiydi. Dediğim gibi, onu sadece birkaç gündür tanıyordum ama Lily'nin anlattığı kadarıyla Miranda ile aralarında gerçekten sıkı bir bağ vardı ve bu şekilde umursamaz davranmamalıydı.
"Yolanda Bianca'ya soruyor."
Ah, lanet olsun!
"Doğruluk mu cesaretlilik mi, yeni doğan?"
"Doğruluk." Beni şişlemelerine göz yumamazdım.
"Ah hadi ama senin hakkında hiçbir şey dahi bilmiyoruz. Cesaretlilik demekten zarar gelmez. Bizbizeyiz." Eliot'a göz kaydırdığımda bana onaylamamı istercesine başını salladı. Bunu neden yaptığımı biriniz söyleyebilir mi? Aptal olmam sayılmıyor!
"Tanrım," kendi kendime iç çektim. "Pekala, içimden hiç yapmak gelmese de cesaretlilik."
Yolanda keyifle önündeki bisküvilerden bir tanesini aldı ve dişlerinin arasına yerleştirmeden önce bana göz kırparak yapmam gerekeni söyledi.
"Dişlerimin arasına koyduğum bisküviyi benimle paylaş."
"Ne?" Gözlerim irileşti. Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Neden buradaki kimse düz değildi? Okul dergisinden okuduğum kadarıyla geçen seneki grubun içinde tek eşcinsel Kurt Danielson'dı ve o da başkalarıyla ilgilenmek için fazla üşengeç olduğundan saçlarına aşık olmayı seçmişti!
"Yolanda demek istiyor ki-
"Ne dediğini anladım, Cedric! Ama bunu yapmayacağım. Bu saçmalık," diye sözünü kestim.
"Birimiz gerçekten de bizden korkuyor. Seni ısırmayacaktım ama istersen bunu güvendiğin bir kızın ağzından da alabilirsin." Yolanda bisküviyi Eliot'ın dudaklarının arasına sıkıştırıp gülümsedi.
"İşte! Şimdi bisküviyi Eliot'ın ağzından yiyebilirsin. Cedric'in dediğine göre tehditlerin yemek pornosu içerikliymiş. Bunu nasıl yaptığını merak ediyorum doğrusu." Yerinde hafifçe gerinirken bira kutusundan birkaç yudum aldı ve beni beklentiyle izlemeye başladı.
"Ben yokum." Geri çekildim ve ayaklandım. Bu oyun iyice amacından sapmaya başlamıştı ve hazır irademi kullanabiliyorken tüysem iyi olacaktı.
"Hey, sadece bisküvi yiyeceksin, yumurta," diye seslendi Eliot arkamdan ilerlerken. "Büyütülecek bir şey bile değil." Bana sevimli sevimli bakmaya başladığında teslim olurcasına iç çektim.
"Tamam," göz devirdim. Bunu bu kadar hızlı kabul edeceğimi düşünmüyordum. "Ama dudağımdan uzak duracaksın." Tek kaşımı havaya kaldırdım. Belli belirsiz kafa sallarken beni belimden tutarak kendine çekti.
"Yaklaş bana, tehdit değilim." Bisküviyi dudaklarının arasına koydu ve önüme gelen saçlarımı geriye ittirdi. Ona yaklaşarak bisküviden bir ısırık aldım. Nane kokan nefesi dudaklarımın birkaç milim ötesindeydi. İkinci ısırığı almak için yaklaştığımda dudaklarım dudaklarına değdi ve bisküvinin diğer parçasını dişlerimle ağzıma çekmeyi başardım. Dudakları dudaklarıma bir kez daha sürttüğünde Eliot beni durdurmak için hiçbir şey yapmadı. Alkolün de etkisiyle onu ani bir hareketle kendime çektim ve yumuşak dudaklarını hafifçe ısırarak emdim.
"Birimiz gerçekten açmış!" Yolanda masanın başında otururken keyifle kahkaha attı ve bu sesi Michael'ınki devam ettirdi.
"Birbirinizi yemeye devam edecekseniz kendinize bir oda bulun, kızlar!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🍰 Çantada Çizkeklik ⚢
Short StoryDikkat! •Günlük hayattan gereksiz konuşmalar ve klişeleşmiş olaylar içerir. •Size kesinlikle bir şey kazandırmayacaktır. •Çerez niyetine yemeniz önerilir. ✏✏✏✏✏ Eliot Denmaire için Bianca Ward'ı tavlamak çantada çizkeklikti. Öyle ki bunun için yapm...