Okul çıkışında lavaboya uğrayıp ne halde göründüğüme baktım. Şaçlarımı her zamanki dağınık topuz şekline sokmayı başardığımda boynuma biraz parfüm sıktım ve dışarı çıktım. Koridorda yürürken sanki herkes beni seyrediyor gibiydi. Bethany Rogers küçümseyici bakışlar yollayarak mini eteğini yukarı çekiştirdi ve yeni en yakın arkadaşı -kulüpten ayrıldıktan sonra Amelie White ile görüşmeyi kesmişti- Dylan Hope'u dürttü. Ya sahiden de beni çekiştiriyordular ya da ben fazla drama kraliçesiydim. Her neydiysem de bu sinir bozucuydu. Onlarla ilgilenmek yerine merdivenleri inmeye başladım. Tiyatro salonunun önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Ne de olsa onu en son gördüğüm yer çalıştığım fırının deposuydu. Göz devirerek arka kapıdan sahne kulisine girdim.
"Neden aramalarıma cevap vermiyorsun?" Tanıdık sesi duyar duymaz vanilyalı parfümü de burnuma vardı. Endişeli bir sesle devam etti. "Gelmeyeceksin sandım." Kolumu kavrayarak sanki sahiden bu ben değilmişim gibi beni incelemeye başladığında birkaç adım geriledim.
"Mesajlarını cevapladığım için sevinmelisin. Ne diyeceksin?" Kollarımı hesap sorarcasına göğsümde birleştirdim.
"Bak, söylediklerim tamamen yalandı," dedi sanki acelesi varmış gibi. "Seni korumak için aramızı açtım ve dün sabah okuldayken Miranda'nın biriyle konuşmasına kulak misafiri oldum. Bizimkiler her sene sonu bir bomba patlatırlar ve bu yılki hedef sensin. Üzerine gidecekler, anlıyor musun? Baloya gelmemelisin. Seni rezil edecek."
Kaşlarımı çattım. "Şimdi de lise hayatımın en değerli vaktini mahvetmeye çalışıyorsun. Gerçekten, senin benimle derdin ne?"
Eliot telefonuna baktı. Bir yere yetişmek istiyor gibiydi. "Sadece orada olma, Bianca. Gitmeliyim." Yaklaşarak dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildi ve beklemeden arkasını döndü.
"Hey! Seni sapık!" diye bağırdım öfkeyle. "Dudağıma bu şekilde saldıramazsın!" Her ne kadar görüş açımdan çıkmış olsa da ekledim. "Hayatımdan çık... ve parfümümü de bir daha kullanma!"
Ayağımı sinirden sertçe yere vurdum ve kulisi terk ettim. Uzun bir metro yolculuğunun ardından eve vardığımda annemin her zaman hazırlayıp bir köşeye bıraktığı jambonlu sandviçlerinden birini aldığım gibi kendimi odama kapattım. Telefonumu elime aldım.
Ben: eliot'dan nefret ediyorum
Ben: neden herkes benimle uğraşıyor
Yastığımı alıp yüzüme bastırdım ve bağırdım. Gerçekten kafayı yemek üzereydim. Bu kız kendiki yetmiyormuş gibi benim ayarlarımı da bozmaya başlamıştı!
Denisse Rymonds: sorun ne
Ben: beni baloya gelmemem için ikna etmeye çalıştı
Ben: eğer rahatsız oluyorsa benden uzakta dans edebileceğini biliyor olmalı
Ben: çünkü bu sefer ikna olmayacağım
Denisse Rymonds: YÜCE İSA!
Denisse Rymonds: onları takma. Benimle geliyorsun!
Ben: merak etme
Ben: Kesinlikle orada olacağım
🍰🍰🍰
Yıl sonu dansı için giyeceğim uzun toz pembe elbisenin korsesini sıkılaştırıp vücudumu daha iyi sarmasını sağladım. Boy aynası karşısında iyi olup olmadığına emin olmaya çalışırken gözüm dans koreografisine çalışan birkaç kıza kaydı. Tam o esnada biri kolumu sıkıca kavradığı gibi kulisin bir ucuna çekti.
"Gel şuraya," beni sahneye doğru, perde arkasına çekmeye devam etti. Kolları arasından sıyrılarak birkaç adım uzaklaştım.
"Beni çekiştirme! Ne halt ediyorsun, Eliot?" Üzerimi düzeltmeye çalışırken ekledim. "Elbisemi kırıştırdın!"
"Burada ne yapıyorsun? Gelmemen gerekiyordu," dedi beni önemsemeden.
"Öyle mi?" Şaşkınlıkla kaşlarımı havaya kaldırdım. "Buna sen mi karar veriyorsun?"
"Siktir!" Bana bağırarak bedenimi biraz daha perde arkasına ittirdi. "Tanrım, çok inatçısın."
"Bana küfür etme!" diyerek ben de onu ittirdim.
"Kapa çeneni! Hiçbir bok görmüyorsun ve buraya gelerek canına susamış olmalısın!"
"Beni kulise çeken sensin!" diye karşı çıktım.
"Ondan söz etmiyorum, aptal!" Beni omuzlarımdan bir kez daha ittirdi ve sırtım sahnenin siyah duvarına çarptı.
Üzerine yürüdüm. "Bana hakaret edeme-
Yanaklarımı sıkıca tutarak dudaklarını sertçe dudaklarımla birleştirdi. Beni öpmeye devam ederken ensemi kavradı ve dili dudaklarımı ıslattı. Onu hafifçe üzerimden itip yanağına tokat attım. Bir an için afallayarak geriledi ve inanamıyormuş gibi elini yanağına bastırdı.
"Bana tokat mı attın demin sen?"
"Beni öptün!" diye bağırdım sanki ne yaptığını fark etmesine yardımcı olacakmış gibi.
"Seni istediğim zaman öpebilirim," diyerek kollarını göğsünde birleştirdi.
"Ne? Senin bir kız arkadaşın var ve üstüne üstlük onunla fırında utanmazca sevişen de ben değilim!"
Kaşlarını anlamıyormuş gibi çattı. "Ne saçmalıyorsun?"
Duraksadım. "Bir dakika... o sen değil miydin?"
İkimiz de birbirimize bir şeyleri çözmek ister gibi bakmaya başladığımızda bu sessizliğimiz bir halat sesiyle son buldu. Üzerimize yağan beyaz tozlar ile neler olduğunu anlamak istercesine çevreme bakındım. Kırmızı perde yavaşça iki yana doğru açılmaya başladı. Neredeyse tüm okul bizi izliyor ve kahkaha atıyordu.
"Un yağmuru!" Miranda neşeyle çığlık attı. "Merhaba aşık kurabiyeler!"
"Miranda... ne yapıyorsun?" Eliot ona doğru öfkeyle yürürken bir yandan kolunu kaşıyordu.
"Size romantik bir ortam sağlıyorum. Çekiyor musun, Denisse?" Gülmeye devam etti. "Eh, size de biraz un gerekiyordu ki iyice yoğrulun, minik lezbiyenler!"
Bakışlarım hemen Miranda'nın yanında kalan Denisse ile buluştuğunda bana şımarık bir edayla dil çıkardı.
"Den..." Şaşkınlıkla mırıldandım.
Eliot kollarını kaşımaya devam ederken sinirle bağırdı. "Hey, bu sikik unu nereden buldun? Sen makarna bile haşlayamazsın!"
"Ah benim saf güzelim... halamın aptal fırınından yürüttüm." Yaptığından gurur duyuyormuş gibi kahkaha attı.
"O sendin!" diyerek Denisse'i işaret ettim, hemen sonra elim hayretle ağzımın üzerine kapandı. "Aman tanrım!"
"Bunu anlamak için biraz fazla geciktin, yumurta!" Eliot sitem etti. "Dünden beri Miranda'nın ne planladığını çözmeye çalışıyordum ve duyduğum şu gizemli telefon konuşmasında buluşacakları yeri söylemişti fakat seninle kuliste görüştüğüm için yetişemedim. Ah siktir etsene! Benim una alerjim var ve birazdan her yerim kabaracak!" Kollarındaki unlardan kurtulmak istercesine yerinde zıpladı. Miranda onun bu haline gülmeye devam ederken Denisse birkaç fotografımızı daha çekti.
"Gel benimle," onu kolundan yakaladım. "Seni temizleyeyim." Beraber kulise doğru yürümeye başladık.
"Sayende okul dergisinde una bulanmış tavuk butları olarak sergileneceğiz."
Göz devirdim. "Özür dilerim, tamam mı? Sana inanmadığım ve uyarını görmezden geldiğim için üzgünüm. Mankafanın tekiyim işte, mutlu musun?"
Eliot kıkırdayarak unlu kolunu her zaman yaptığı gibi omzuma doladı. "Evet. Aslında fazlasıyla öyleyim." Beni göğsüne bastırarak sıkıca sarmaladı.
"Yani... başından beri oydu," kendi kendime söylendim. "Beni bilerek öpmüştü, belki de Benjamin'i bizi bir araya getirmek için kasten kaçırmıştı ve ev adresimi o da biliyordu! Ah oyunculuk dersi alıyor olmalı."
Kulise girdiğimizde üzerindeki siyah tişörtü çıkardı ve umursamazca omuz silkti. "Bunu ben de bilmiyordum," tişörtünü temizlerken ekledi. "Hedef sadece sen değildin, Bianca; bizdik."
"Bizdik," diye tekrar ettim sanki inanmak daha kolay olacakmış gibi. Üzerimdeki elbiseyi dolabın içine koyduğum günlük kıyafetlerimle değiştirip başımı sallayarak saçlarımda kalan unlardan kurtulmaya çalıştım. Eliot saçlarındaki un parçalarını fön makinesiyle yok etmeye başardığında kollarındakileri silmek için yardım ettim. "Tamamdır."
Kulisten ayrılırken koluma girdi. "Hey," bana dönerek sanki hiçbir şey olmamış gibi güldü. "Neden bu gece olanları unutup bir dilim çizkek yemeye gitmiyoruz?"
Ne de olsa konu çizkek olunca gülmemek için bir sebep yoktu. Ona bu fikrini onaylarcasına kocaman sırıttım ve ince belinden tutarak boş ve uzun koridorda çıkışa doğru ilermeye başladım.
"Bekleyin, ben de geliyorum!" Hemen ardımızda duyduğum tanıdık kız sesi ile ikimiz de yerimizde durup arkamıza döndük. Lily uzun koridorda bize doğru koşarak yetişti. Önüne gelen pembe saçlarını üfleyerek ittirdi. "Nereye gidiyorsunuz?"
"Sonunda onlardan kurtulabildin demek, Lily," Eliot onu öteki kolu ile diğer yanına çekti. Birlikte okul binasından ayrılmadan önce heyecanla ekledi. "Hadi! Starbucks'a gidiyoruz, kızlar," kıkırdadı. "Belki oradan sonra da bizim eve geçeriz ve şu merak ettiğin portakallı tartımın reçetesini öğrenirsin, yumurta!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🍰 Çantada Çizkeklik ⚢
Short StoryDikkat! •Günlük hayattan gereksiz konuşmalar ve klişeleşmiş olaylar içerir. •Size kesinlikle bir şey kazandırmayacaktır. •Çerez niyetine yemeniz önerilir. ✏✏✏✏✏ Eliot Denmaire için Bianca Ward'ı tavlamak çantada çizkeklikti. Öyle ki bunun için yapm...