Telefonuma gelen mesaj bildirimiyle yatağımda kıpırdandım. Başım ağrıyordu ve kalkmak istemiyordum. Mesaj sesleri ise susmak bilmiyordu.
Eliot Denmaire: hey günaydın
Eliot Denmaire: dün sabah ikiye gelirken evden çıktık
Eliot Denmaire: fazla sarhoştun bu yüzden seni yatağına yatırdım
Eliot Denmaire: pijamalarını giydirirken kıkırdayıp duruyordun ama yemin ederim
Eliot Denmaire: sana dokunmadım güzelim
Birisi sahiden de canına susamış olmalıydı. Yastığımı başımın altından çekip kulaklarımın üstüne bastırdım.
Eliot Denmaire: eğer deliler gibi içmeseydin belki şu krem şanti işine bakabilirdik ;)
Eliot Denmaire: ama onun yerine mideni boşaltmak zorunda kaldım ve sana soda içirmeye çalıştım
Eliot Denmaire: bunun için bana büyük bir teşekkür borçlusun, sabah düşünürsün diye söylüyorum
Telefonum durmaksızın titremeye başladığında gözlerimi açarak pes ettim. Telefonumun ekranına göz attım.
*Gelen arama: Eliot Denmaire*
Sağa kaydırarak aramayı yanıtladığımda bir şeylerin eksik olduğu kafama dank ediverdi. Ben ne zaman yatağa girmeyi başarmıştım?
"Eliot... dün ne oldu?" diye sordum biliyor olduğunu umarak.
"Hatırlamadığını söyleme." Eliot hayal kırıklığına uğramış gibi mırıldandı. Hafızamı zorladığımda kendime kızarak alnıma vurdum.
"Tek bildiğim ağzındaki bisküviyi ısırmaya çalışmam. Aman tanrım, bu çok utanç verici! Beraber olmadık değil mi?" dedim telaşla, bir yandan yerimde doğrulmaya çalışırken.
Eliot birden kahkaha attı. "Hayır, komik olma. Sen uyurken aşağıda bir şeyler atıştırıp Doctor Who izledik. Ayrıca bilmeni isterim ki evi terk etmeden önce temizlerken canım çıktı."
Birden susuverdim. Tanrım, bu kızı anlayamayacaktım. Kötülerle takılan bir çeşit iyi gibiydi. Güvenmek konusunda zorlanıyordum. Bunu neden yapıyordu?
"Oh," boğazımı temizledim. "Şu teşekkürü bir gözden geçirmem gerek desene." Yatağımı düzeltirken kendi kendime söylendim.
"Evet, bunu gerçekten yapmalısın," güldü. Kıkırtısını işitince gülümsedim ama bunu fark edince hemen kendimi düzeltmem gerekti ve yanağıma birkaç tokat attım. "Gevezeliği bırakıp giyinmekle başlayabilirsin; haftasonlarını sızarak geçirmeyeceksin. Seni otobüs durağında bekliyorum." Telefonu yüzüme kapattı.
"Eliot?" Yine de cevap verir umuduyla sormadan edemedim. "Ah hadi ama şaka mı yapıyor bu kız?!" Sabahın köründe -yani biraz öğlene doğru geliyor olabilirdi ama boş verin- beni evden dışarı çıkardığına inanamıyordum. Bu yapacağım bir şey değildi ama itiraz bile etmeden giyinmek için dolabımı açmaya gitmiştim bile. Üzerime ilkbahara uygun bir gömlek ve tayt giydikten sonra parfüm sıkıp bir parlatıcı ile dudaklarımı renklendirdim ve çantamı alarak evden ayrıldım. Neredeyse yarım saattir ona nasıl bir sürpriz yaparak teşekkür etmem gerektiğini düşünürken sonunda bir şeyler bulacağımı umarak önünden geçtiğim Americana Manhasset'a giriş yapmaya karar verdim.
🍰🍰🍰
Alışveriş merkezinden çıkarken telefonumu elime aldım ve Eliot'a bir mesaj gönderdim.
Ben: hey bu arada
Ben: en sevdiğim iç çamaşırım kayıp
Ben: bir yere mi kaldırdın
Eliot Denmaire: iç çamaşırlarına kadar temizlik yapacak gibi ürkütücü mü görünüyorum
Eh, sanırım haklıydı. Sadece onu bu sabah yerinde görememiştim ve sormak istemiştim. Tamam, bu şaçmaydı.
Eliot Denmaire: durağa gel seni hala bekliyorum
Elimdeki poşete göz kaydırıp memnuniyetle gülümseyerek otobüs durağına doğru ilerlemeye başladım. Durağın önünde park yapmış Audi A6'yı gördüm. Eliot arabanın kapısını açtı ve bana sarıldı.
"Hey," kucaklamasına karşılık verdim.
"Hey! O elindeki ne?" dedi şaşkın gözlerle poşeti incelerken.
"Açıp bakmalısın." Ona uzattığımda dudağını hafifçe ısırdı. Bunu heyecanlandığında yaptığını fark etmiştim. Poşetin içindeki kutuyu eline aldı.
"Aman tanrım! Bu gördüğüm en güzel çizkek sunumu," biraz inceledi ve bana baktı. "Tabağı paketlemene bayıldım. Şu kutu da ne var? Sahiden ağır bir şeye benziyor." Yanında duran ve ondan daha küçük olan siyah kutuyu biraz salladı.
Omuz silktim. "Küçük bir şey. Americana Manhasset'ta yeni bir Sephora mağazası açılmış ve gezerken gözüme çarptı."
Eliot daha fazla beklemeden kutuyu açtı. "Vanilya aromalı parfüm mü aldın?" dedi inanamıyormuş gibi.
"Evet, o kutsal bir aroma. Her şeye yakışıyor." Kıkırdadım. Bana bir kez daha sıkıca sarıldığında bir an için afallayarak ona karşılık vermeyi unuttum. "Teşekkür ederim, yumurta."
"Şey... evet, önemli değil," tabağı işaret ettim. "Hadi, tatsana."
Kutuyu arabanın önüne koyarak koltuğa oturdu ve bana geçmem yanını işaret etti. "O biraz bekleyebilir çünkü artık arabayı çalıştırıp yola çıkmamız gerekiyor." Yanına oturduğumda merakla ona döndüm.
"Bir planın mı var?" Dikiz aynasından arka koltuk gözüme çarptı. "Hey şu arkadaki poşetler de ne?"
"Kamp yapmaya gidiyoruz," diye öttü basit bir şeymiş gibi. "Benimle güzel bir haftasonu geçirmeyi reddetmeyeceksin değil mi?" Masum masum bakmaya başladı.
"Bunu isterim fakat sınavlar-
"Söz verdiğim gibi sana notlarımı vereceğim," diye beni durdurdu. "E-posta şifremi gönderirim. Taslaklarımda kayıtlı bir belge var ve onun çıktısını alırsın. Başka bir problem kaldı mı?" Yan yan bakarak beni seyretti ve arabayı çalıştırdı.
"İkna gücün takdir edilesi demiş miydim?"
Kahkaha attı. Radyoyu açarken kendi kendine söylendi. "Bana bilmediğim bir şey söyle."
"Ukala."
Bir kez daha güldü. Gülücük piercingine gözüm kaydı. "İkinci adımı öğrenmişsin!"
"Evet, her neyse," dedim aklıma gelenler ile birlikte rahatsız bir şekilde sırtımı koltuğa yaslarken. Onun kız arkadaşı olduğunu ve bunun Miranda Wilmer olduğunu görmezden gelemezdim. "Bu arada," diye devam ettim. "Benimle olmana Miranda bir şey demedi mi?"
Umursamazca omuz silkti. "Ona söylemedim. Her zaman konuşmayız." Şaşırdım çünkü bilirsiniz, aralarında güçlü bir bağ vardı.
"Oh... pekala." Yola çıktığımızda bir süre sessizlik oldu. Neredeyse boş olan otobanı izlemeye başladım. Birkaç dakika sonra Eliot boğazını temizleyerek sessizliği yok etti.
"Bir iyilik yapar mısın?"
Ona başımı salladım. "Tabii."
"Şu çizkek paketini açıp bana bir lokma vermen gerekiyor. Sanırım kokusunu alan radarlarım buna daha fazla katlanamayacak." Kıkırdadım ve arabanın önünde bekleyen çizkek paketini kurdelesini çekerek açtım. İçindeki pembe çatalı ve kalpli tabağı çıkardım. Çatal ile bir parça alıp Eliot'ın ağzına götürdüm. "İşte burada." Eliot çizkek parçasını yerken görmek istediğim gülümseme ve gözlerindeki parıltıyı yakaladım.
"Yüce İsa, bu harika olmuş!" Ukala bir tavırla bir parça da ben ağzıma attım. Frambuaz ve limon aromalı çizkek dilimin üzerinde keyifle erirken güldüm.
"Bana bilmediğim bir şey söyle."
"Kopyacı!" diye sitem etti ve ardını tanıdık kahkahası takip etti.
🍰🍰🍰
Eliot Denmaire: arabayı park ettim
Eliot Denmaire: yiyecek bir şey istemez misin
Eliot Denmaire: son kez soruyorum
Telefonuma üst üste gelen mesajlarla telefon kilidimi açtım. Bir yandan çimenin üzerinde otururken, önümdeki ışıltılı Manhasset manzarasını izliyordum. Burada bize kimse ulaşamayacakmış gibiydi.
Ben: pekala
Ben: biraz şekerleme alabilirsin
Ben: şey ve varsa bir de buzlu çay hiç fena olmaz
Eliot Denmaire: tamamdır geliyorum
Ayak seslerini duyar duymaz arkama döndüm. Yanıma yaklaşırken onu inceledim. Üzerinde her zamanki grup tişörtlerinden ve dar pantolonlarından vardı. Başına bir kep takmıştı ve saçları onun içinde kaybolmuştu. Yanıma çömeldiğinde kokusunu anımsadım. "Demek parfümünü sıktın," ona döndüm. "Harika kokuyorsun."
"Yoksa benimle flört mü ediyorsun, yumurta?" Kollarını omzuma dolayarak beni kendine çekti.
"Hayır, sadece bana şekerlemelerimi ver." Buzlu çayımı elime tutuşturdu ve Haribo jelibonlar ile en sevdiğim KitKatları kucağıma bıraktı.
"Al bakalım," yanıma yanaştı. "Manzarayı beğendin mi?"
"Evet. Burası fazla sessiz ve huzurlu." Işıklı şehre ve hemen sonra parlak yıldızlara baktım.
"Burada mutluyum. Tuhaf ama buraya getirdiğim ilk kişisin," kulağıma yaklaştı. "Bunu kimseye söyleme." Fısıldadıktan sonra geri çekilip bana bakındı. Boğazımı temizledim.
"Şöyle bakmayı kesmelisin, Eliot."
Eliot ısrarla beni seyretmeye devam ederken nefesimi tuttum. Göz teması kurmaktan kaçınırken kıkırdadı.
"Gözlerini kaçırınca sevimli oluyorsun. Bekle, bir klişe yapacağım," elleri omzumdan yukarı tırmanarak önüme düşen saçlarımı nazikçe tuttu. "Dur da saçını düzelteyim. İşte ol-
Onu ensesinden tutarak kendime çektiğimde beni kalçalarımdan yakaladığı gibi üzerine çıkardı. Dudaklarım dudaklarıyla buluşur buluşmaz istemeden inledim. Dili dudaklarımın üzerinde kayarak dilimle buluştu ve bir eliyle kalçamı tutarken ötekiyle beni yanaklarımdan kavradı. Birden geri çekildim ve kendimi çimene bıraktım.
"Özür dilerim," diye mırıldadım. "Buna bir son vermeliyiz. Senin bir kız arkadaşın var."
"Ne olmuş yani?" Eliot kaşlarını çatarak üzerime eğildi. "Dün gece sadece uyuduğunu mu düşünüyorsun, Bianca?" Kollarını iki yanımda birleştirirken istemsizce çimenin üzerine uzandım. "Sızana kadar benimle beraber olmak istediğini sayıkladın," dedi öfkeli bir sesle, ardından bedenimi seyrederek ekledi. "Ve görüyorum ki bunu gerçekten de istiyorsun." Dudaklarıma kısa bir öpücük koydu. "Seni öpmeme izin veriyorsun." İnce parmakları parmaklarım ile buluşarak birbirine kenetlendi. Diğer eliyse yavaşça belimden kalçama doğru indi. "Ellerini tutmama, bedenine dokunmama..." Yaklaştı. "Bianca, görmüyor musun? Biz yakın arkadaş olamayız çünkü bundan daha öteyiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🍰 Çantada Çizkeklik ⚢
Short StoryDikkat! •Günlük hayattan gereksiz konuşmalar ve klişeleşmiş olaylar içerir. •Size kesinlikle bir şey kazandırmayacaktır. •Çerez niyetine yemeniz önerilir. ✏✏✏✏✏ Eliot Denmaire için Bianca Ward'ı tavlamak çantada çizkeklikti. Öyle ki bunun için yapm...