"Sevmek, güzel birinde aşkı aramak değil. O kişide, bilmediğin bir zamanın beklenmedik bir anında kendini bulmaktır."
-DostoyevskiBölüm Şarkısı: Take Me To Church-Hozier
Birinin saçımı okşamasını hissetmemle gözlerimi aralamaya çalıştım.
"İyi misin?" Yağız'ın sorduğu soruya cevap olarak sadece kafamı yavaşça yukarı aşağı doğru salladım.
"Niye bize söylemedin? Ya daha kötü bir şey olsaydı?" sesindeki endişe elle tutulur derecedeydi.
"Bende daha bugün öğrendim ve... Bir süreliğine de olsa unutmak istedim. Ben sadece..." sonlara doğru sesim kısılmış gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu aralar ne çok duygusaldım be! "Sadece sağlıklı olmak istiyorum." Bir süre bir sessizlik oluştu ve o sessizliği bozan birkaç flaşın patlama sesiydi.
Kapının kenarında Berkcan ve tanımadığım iki çocuk görmem ile kaşlarımı çattım. Tam Berkcan'a neden pis bir şekilde sırıtarak bana baktığını soracağım sırada, ellerinde tuttukları kameraları gördüm.
Ağzım şaşkınlıkla açılırken Berkcan tekrardan bir fotoğraf çekti.
"Ne yapıyorsun be geri zekalı!?" Diye bağırdım sinirle. Bir yandan da ellerim ile yüzümü kapatmaya çalışıyordum. Resmen en korumasız anımda ifşamı yakalamıştı. Bir fotoğraf olsa tamam ama nerdeyse yüzlerce çektiklerine emindim. Çünkü Berkcan ve yanlarındakinin ellerindeki kameralar pahalı ve en ince ayrıntısına kadar her şeyi gösteren, işinin profesyoneli olmuş kameralardandı. Yani normal bir telefon kamerası değildi.
"İfşanı alıyorum." Dedi sakin bir şekilde, omzunu silkerken. Yağız'ın gülmesi ile sinirlenmeye başlamıştım. Daha yeni uyanmıştım ki en son yastık savaşı yapmıştık Arya ile. Kim bilir ne haldeyimdir. Allah'ım ya. O fotoğrafı kesinlikle silmeliydim.
"Bittin olum sen." Diye tısladım sinirle. Koluma takılı serumu hızla çıkarıp, Yağız'ın sinirle sıraladığı cümleleri umursamadan yataktan kalktım. Berkcan yataktan kalkmam ile bir kere daha fotoğraf çekip, koşarak odadan çıkmıştı.
Koşamayacağımı bildiğimden sinirle yatağa yattım tekrardan.
"Kızım sen iyi misin?" Diye bağırdı Yağız sinirle.
Yağız'ın bana sinirlenmesini takmadan "Yağız, bana makaroni getirir misin?" Diye sordum tatlı bir şekilde.
Tam o sırada odaya Pamir girdi. Ona bakarken Berkcan'ın yanında duran çocuklarında gittiğini gördüm. Allah'ım büyük rezillik ya.
"Bunu ne yapacaksın Yağız, hala anlamış değilim." Dedi Pamir kaşları çatık bir şekilde elindeki kutuya bakarken.
"Ver sen bana onu ağabeycim." Dedi Yağız sırıtarak. Yağız'ın sırıtması ile içinde ne olduğunu merak etmeye başlamıştım. Pamir,Yağız'ın eline kutuyu verip yatağın ucun oturdu.
Yağız, Pamir'den aldığı kutuyu açıp kucağıma koydu ve "Al bakalım güzelim." Dedi sırıtarak. Kutunun içindeki renk renk olan makaronları görmem ile gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Benim makaron isteyeceğimi önceden bilmiş ve Pamir'e aldırmıştı. Yanımda, bana gülerek bakan Yağız'a sıkıca sarıldım.
"İyi günümde, kötü günümde, hep yanımda olduğun için, umudumu tüketmeme izin vermediğin için çok teşekkürler, ağabey." Dedim kulağına doğru fısıldayarak. Yağız gülümseyen dudaklarımdan çıkan 'ağabey' kelimesini duyması ile bana daha bir sıkı sarılmıştı. Yağız'a genellikle hatta neredeyse hiç 'ağabey' demezdik Arya ile. Duygusal bir an yaşadığımızda genellikle derdik. Şu an gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ UMUTLARA YELKENLER
Fiksi Remaja"Bir hayalin varsa, onu başarma gücüne de sahipsin." Herkesin bir hayali vardı. Herkesin başarma gücüne sahip olduğu bir hayali vardı. Herkesin yaşadığı zorluklara karşı açtığı yeni sayfalar, yeni yelkenler, başladığı yeni hayatlar vardı. Lara'nın d...