Luke, titrek hareketlerle önündeki kahvaltı tabağına uzandı. Her öğün yemek yemeğe alışık değildi bünyesi. Shila ona günde 1 öğün yemek veriyordu. Bazen onu bile vermeyip açlıktan güçsüz düşmesini sağlıyor, Luke'un bedenine iğrenç şeyler yapan adamlar memnun kalmayınca tekrar cezalandırıp 2 gün yemek vermediği de oluyordu.Uzun lafın kısası, Luke bu kadar yemek yemeğe alışık değildi. Ama yemek zorundaydı. Çünkü Lucy, yemek yemeyen insanları öldürüyordu (!). Korkarak kendini zorlayıp tabağındaki bir kaç şeyi daha yedi. Fakat daha fazla yerse kusacak gibi hissediyordu.
Bunları ne yapacağını düşünürken Lucy yanına gelip gülümsedi. "İstemiyorsan zorlama, öğlen biraz daha erken yersin." bu kadar nazik ve şirin bir kadın nasıl olur da insanları öldürürdü? Luke yavaşça kafasını sallayıp masadan kalktı. Kendi yediği tabağı kaldıracakken Lucy onu durdurdu. "Lütfen tatlım, sen içeriye geç ve dilediğin şeyi yap. Ben burayı toparlarım." bunları söylerken şirin bir şekilde gülümsüyordu.
Luke, sadece alt dudağını emdi. Mimiklerini kullanmayı bırakalı uzun zaman olmuştu. Her şeye tepkisiz ve mutsuzdu. Yavaş ve bıkkın adımlarla kocaman salona geçti. Büyük koltuğun en köşesine geçip bacaklarını kendisine çekti ve cenin pozisyonunda oturmaya devam etti.
Shila, onu bulacaktı. Her zaman bulurdu çünkü. Bu sefer ne yapacaktı?
Belki sadece dövdürüp tecavüz ettirirdi. Umuyordu ki o jilet kadar keskin çakısını kullanmazdı ya da o sert değneğini.
Luke ölümün nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu. Ama nefes alırken cehennemde yanmanın nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyordu. O çakının sırtına açtığı her bir yarada hissetmişti. O değneğin her bir vuruşunda kırılan tüm kemiklerinde hissetmişti.
Her gece ağlayarak Tanrı'ya neden bu durumda olduğunu soruyordu.
Acaba Tanrı ona kızmış mıydı?
Onu böyle mi cezalandırıyordu?
Eğer böyleyse her gece Tanrı'ya özür dileyecek ve sorduğu soru için af dileyecekti.
Zaten öyle yapmıyor muydu?
Belki de bu yüzden kızmıyordu Tanrı ona. Belki sadece Tanrı nefret ediyordu Luke'dan. Bu düşünceler içinde koluna birinin dokunmasıyla çığlık attı Luke.
Karşısında Ashton ve Calum duruyordu. İkisi de endişeli gözüküyordu. Parmağına damlayan su ile ağladığını fark etti Luke.
Ağlamak, Luke ile o kadar bütünleşmişti ki, Luke artık ağladığını bile hissedemiyordu.
Luke artık kendini hissedemiyordu.
"Luke? Konuşmak ister misin?" Ashton'ın sakin sesi Luke'un kulaklarını doldurduğunda şaşkınlıklar bakındı ve sadece kafa sallayabildi. Calum ise Ashton'a bakıp göz devirdi.
Bazen kıvırcık saçlı sevgilisi fazla sıkıcı olabiliyordu.
Luke'a bakıp kocaman gülümsedi. "Konuşmak fazla sıkıcı. Benimle anaokuluna gelip çocuklarla oynamaya ne dersin?" Calum'ın sorduğu soruyla Luke gözlerini kocaman açtı.
Çocuklarla oyun oynamak mı? Luke bunu uzun zamandır yapmıyordu. Ama korkuyordu, ya Calum denen adam Michael'ı kandırıp Shila'ya bırakırsa? Ya da Luke'a dokunmaya kalkarsa?
Luke'un ağzından çıkan bir hıçkırıkla Ashton lafa girdi. "Tabii istersen, Calum'ın anaokulu var. Michael'ın iş yerine yakın. Orada bir sürü çocuk olacak. İstediğiniz kadar oyun oynayacaksınız. Ne dersin Luke?" Ashton dinlendirici sesi bir hipnoz etkisi gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Not Your Enemy ♠Muke♠
FanfictionLuke, küçük yaştan itibaren babası ve ağabeyleri tarafından tecavüze uğramış, 11 yaşındayken dayanamayıp evden kaçan fakat, ona ilk başlarda iyi davranan sonradan 12 yaşından itibaren Luke'u satmaya başlayan bir kadının yanında işkence çekerek 16 ya...