Feqiyê Teyran, Hakkari’ye bağlı Mûks (günümüzde Van’a bağlı Bahçesaray) kasabasında doğmuş. Asıl adı Mihemed’dir. Şiirlerinin bazılarında Feqiyê Teyran adının yanı sıra ‘Mîr Mihê, Feqê Têra, Feqê Hêşetê, Feqiyê Gerok, Meksî’ ve ‘Xoce’ adlarını da kullanır. Feqiyê Teyran adının kuşlarla olan yakınlığından, hatta kuşlarla konuştuğundan dolayı kendisine verildiğine inanılır.
Feqiyê Teyran, yörenin önde gelen ailelerindendir. Büyük dedesinin Osmanlı Devletinden Mirlik (Beylik) Fermanı aldığı anlatılır.
Feqiyê Teyran 16 ve 17. yüzyıllar arasında yaşamıştır. Diğer klasik edebiyatçılardan farklı olarak şiirlerinin yanı sıra manzum eserler de yazmıştır. Birçok şiiri, medreselerde korunarak günümüze ulaşan divanları aracılığıyla, bugün de biliniyor. Bunun yanı sıra dengbêjlerin anlatımıyla Kürt folklorunun bir parçasına dönüşerek farklı varyasyonlarıyla da olsa günümüze ulaşmış eserleri vardır.
Feqiyê Teyran ile Melayê Cizîrî’nin aynı dönemde yaşadığı ve Feqiyê Teyran’ın yaşamının bir döneminde Cizre’de bulunan Medresa Sor’da (Kızıl Medrese) Melayê Cizîrî’den ders aldığı belirtilir. Feqiyê Teyran, “Feqî û Mele” adlı şiirinde Melayê Cizîrî ile yaşadıklarını anlatır. Feqî’nin uzun şiirinde anlattıklarının bir bölümü şöyledir:
“Suala min heqirî
Sedefek divê têkin
Îro li Cizîrê
Heqe li Mele kin
Hilak in ji derba tîrê
Çi derman heye lê kin”
Feqiyê Teyran’ın halkın bugün bile rahatlıkla anlayabildiği sade bir dili var. Medreselerde köklü bir eğitim almasına ve Arapça ile Farsçayı çok iyi bilmesine karşın, şiirlerinde ısrarla Kürtçenin kurmancî lehçesinin en sade biçimini kullanır. Elbet, Tüm klasik yazarlar gibi Feqiyê Teyran da Arapça ve Farsça’dan etkilenmiş ve yer yer şiirlerinde bu dillerden sözcüklere yer vermiştir. Bunun temel nedenlerinden biri İslamiyetin eğitim, dil ve kültür üzerindeki etkisidir. Kuran’ın dili olması nedeniyle kutsal olarak görülen Arapça, medreselerin birçoğunda Allah’ın dili olarak da benimsenmiş ve bu dilde de eserler verilmiştir. Farsça ise neredeyse bölge halklarının tamamının kültür ve bilim dilidir. Her iki dilin etkisini Feqiyê Teyran’da da görmek mümkün. Ancak Feqî, tüm eserlerini Kürtçenin kurmancî lehçesi ile yazmış, şiirlerinde bu dilden sözcükleri özenle kullanmıştır.
Feqiyê Teyran’ın Kürt klasik edebiyatçılarından bir diğer önemli farkı da sürekli halkla iç içe olması, onların acılarını da şiirleştirmiş olmasıdır. Zengin ve tanınmış bir ailenin ferdi olmasına karşın, şiirlerinde halkın acılarını kendi acısı bilmiş, onların çaresizliğini dizelerine dökmüştür.
Feqiyê Teyran’ın şiirlerinde Allah ve din temaları da önemli bir yer tutar. Şiirlerinin birçoğunda Allah’a ve peygambere övgü vardır. Aynı zamanda Allah ile kulları, özellikle de bir kul olarak kendisini karşılaştırır. Bu karşılaştırmaların önemli bir çoğunluğunda Allah’a ulaşmak isteği vardır.
Feqiyê Teyran’ın şiirlerinin bir bölümünde de sevgi ve aşk vardır. Allah’a olan inancını aşkla dile getirdiği gibi gerçek sevgiliye olan aşk da şiirlerinde kendini gösterir. Sevgililerin hiçbirinin adı şiirlerde geçmez. Ancak bu şiirleri okuyanlar onun kime aşk ile bağlandığını anlayabilir.
Feqiyê Teyran’ın günümüze ulaşmış eserleri şunlardır: Qewlê Hepsê Reş, Bersîsê Abîd, Şêxê Sen’an, Kela Dimdim (Dimdim). Bunların yanı sıra her biri kendi başına birer eser olan şiir ve destanları da vardır. Onları da şu şekilde sıralayabiliriz: Ay dilê min, Bi çar kerîman, Çiya anî li deştê kir, Dengbêjê jaran î, Dewran, Dilber, Dilo rabe, Ê bên, Ellah çi zatek ehsen e, Ey av û av, Ez çi bêjim, Feqe û bilbil, Feqe û Mela, Feqiyê Teyran û dîlber, Feqiyê Teyran û evîna dila, Feqiyê Teyran û quling, Feqiyê Teyran û roj, Îro Ji dest hunsa hebîb, Melayê Batê kanê, Mihacir, Qewî îro zeîfhal im, Yar tu yî.