Melayê Bate’nin Hakkari’ye bağlı Beytüşşebap ilçesinin Batê köyünde dünyaya geldiğini belirten Jaba, Mewluda Kurdî (Mewluda Pêxember, Mewluda Şerîf) eserinin yanı sıra büyük bir divanının olduğunu da söyler. Jaba’dan sonra yazan M. B. Rudenko ise Kürt edebiyatı üzerine yaptığı incelemeleri kaleme aldığı eserinde Melayê Batê’nin Zembilfroş adlı bir manzum eserinin de olduğunu söyler. Melayê Batê’nin her iki eseri bugün de, Rusya’nın St. Petersburg kentinde, Saltikov-Sçedrin kütüphanesinde mevcuttur. Ancak Jaba’nın sözünü ettiği Divan’ı henüz bulunmamıştır. Jaba, Melayê Batê’nin Divan’ında yer aldığını belirtiği bazı şiirlere çalışmasında yer vermiştir.
Melayê Batê’nin Feqiyê Teyran’ın doğum yeri olan Mûks’de, Mîr Hesen Welî’nin medresesinde okuduğu biliniyor. Yazdığı şiirlerden birinde Mîr Hesen Welî’ye vedası ana temadır. Yöre halkının sözlü anlatılarının günümüze ulaşmış varyasyonlarından yola çıkılarak Batê’nin bu şiirini Mûks’den dönerken yazdığı belirtilir. Melayê Batê, Mûks’den dönerken yolda kara ve tipiye yakalanarak sığındığı mağarada yaşamını yitirir. Halk arasındaki söylencelere göre Melayê Batê’nin cesedi Berçelan Yaylasındaki bir mağarada bulunduğunda, elindeki kağıtta Mîr Hesen Welî’ye yazdığı şiir varmış. Melayê Batê’nin Mûks’ün yanı sıra Duhok, Hewlêr ve Musul medreselerinde dini eğitimin yanı sıra tıp ve edebiyat eğitimi aldığı, daha sonra Hakkari Meydan Medresesinde hocalık yaptığı biliniyor.
Melayê Batê’nin günümüzde en çok bilinen eseri Mewlud adlı Peygambere methiyesidir. Kürtler, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen dini törenlerinde, düğün ve sünnetlerinde Melayê Batê’nin Mewlud’ünü okurlar. Eserin günümüze eksiksiz taşınmasında bu geleneğin ciddi bir etkisi vardır.
Melayê Batê’nin el yazması Mewlud’ü birçok medresede feqîler tarafından el ile çoğaltılarak dağıtılmıştır. İlk olarak ise 1905 yılında Mısır’da basılmıştır. Batê’nin Mewlud’ü Mısır’dan sonra, 1907 yılında İstanbul’da Mela Huseynî Ertoşî adı ile basılmıştır. Kendisi de Ertoşî aşiretinden olan Melayê Batê’nin bu eseri sonraki yıllarda kendi adıyla, Melayê Batê adıyla basılmıştır. Batê’nin eserleri son yıllarda Zembîlfiroş ile birlikte Latin alfabesine de çevrilerek, yeniden basılmıştır.
Melayê Batê’nin eserlerinden yola çıkarak yapılan değerlendirmelerde eğitime verdiği önem ilk göze çarpanlardandır. Bu konuyla ilgili halk arasında dilden dile anlatılan bir söylenceye de yer verilir. Bu söylenceye göre ağır vergi borçlarından bunalan halk Melayê Batê’yi Mîr’in huzuruna gönderir. Mîr, halkın vergi borçlarını sileceğini, ancak Batê’nin karşılığında kendisine ne vereceğini sorar. O ise, “Mîr’im gücüm 150 öğrenciyi daha okutmaya yeter. Borçları silerseniz, 150 öğrenciyi daha alır, okuturum,” der.
Bilindiği gibi Zembîlfiroş destanının Kürtler arasında anlatılagelen birçok versiyonu vardır. Mem û Zîn, Ferhad ile Şirin, Leyla ile Mecnun gibi bir aşk öyküsü olan Zembîlfiroş’ta, yöre beyinin eşinin (Xatûn) zembil (el örmesi hasır sepet) satıcısına aşık olması anlatılır. Kendisi de bir pernses olan, ancak dünyevi zevkleri bırakıp uhrevi dünyaya dünyaya yönelen Zembîlfiroş, onca zenginliğe rağmen emeğiyle geçinir. Zembîlfiroş’ta, dönemin sosyal ve toplumsal örgüsü ile Xatûn’un aşkı irdelenirken, Zembîlfiroş’un uhrevi dünyasından yansımalarla da dünyevi ve uhrevi olanlar arasında etkin bir felsefi bağ kuruluyor.