bir yağma hikayesi: Türkçe'ye çevirilen kürtçe stranlar

259 17 3
                                    

Asimilasyon  politikalarının en şiddetlisi kuşkusuz kültür alanında yaşanmakta. İngiltere, Fransa, ABD gibi birçok sömürgeci ülke işgal ettikleri ülkelerde önce dile müdahale etmiş ve kendi dillerini egemen kılmak istemişlerdir. Bugün adını saygıyla zikrettiğimiz birçok “Fransız” yazarın biyografisine baktığımız zaman “Cezayir asıllı Fransız yazar” gibi ilginç nitelemelerle karşılaşmamız, bahsettiğimiz durumun ufak bir tezahürü. Yıllarca bu tip bir biyografi yazımının dahi yasak olduğu Türkiye’de de bu kültürel sömürü daha ağır ve daha keskin yaşanmıştır. İşgal altındaki kültürler kendi dilleriyle konuşmayı, şarkı söylemeyi, şiir yazmayı bırakıp; sömürgesi olduğu ülkenin diliyle yazmaya başlar ve fiili işgal bitse dahi kültürel işgal yıllarca sürer.

Mezopotamya’da yaşayan kadim halklardan biri olan Kürtler de, bulundukları coğrafya nedeniyle hem fiili hem de kültürel işgali iliklerine kadar hissetmiştir. Osmanlı, Arap, Fars sayılan birçok şair, müzisyen ve diğer kültürel alanlarda tanınmışların aslında Kürt olduğunu öğrenince kültürel sömürünün boyutu daha anlaşılır hale geliyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında da yeni bir Türkiye’nin inşası için kolları sıvayan dönemin aktörleri, her şeyin Türkçe’ye çevrilmesi gerektiğini ve ancak bu şekilde birlik ve beraberliğin sağlanacağını düşünüyorlardı.

Yıl 1926. Temmuz. Darü’l Elhan müdürü Yusuf Ziya Bey önderliğinde tüm yurtta geziler düzenlenmektedir. Bu gezilerdeki amaç yurttaki tüm türküleri kayıt altına alıp dönemin siyasi konjonktürünün diline çevrilmesiydi. Müslüm Yücel’in ifadesiyle “Sesleri semayı delen şark bülbülerinin dönemiydi” bu dönem. (1)

Sovyet Rusya’sında da, birlikte yer alan kültürlere dair müzikal ögelerin derlenmesi ve kaybolmaması için kapsamlı bir arşiv çalışmasının yapıldığını bilmekle beraber, bugün bu arşivle ilgili ele avuca sığar bilgiye sahip değiliz. Ancak, Ermeni, Kürt, Azeri, Orta Asya Türkleri gibi birçok kültüre ait müzikal ögelerin arşivlendiğini biliyoruz.

Türkiye’de resmi organlar eliyle yapılan “arşivlerin” yanında aşağıda örneklerini vereceğimiz gibi bireysel çabalar sonucu da birçok şarkı, türkü, marş Türkçe’ye aktarılmıştır. İşin kötü yanı aktarımlardan sonra eserlerin orijinalinden söz edilmemiş, herhangi bir kaynak gösterilmemiş ve bütünüyle Türkçe’ye mal edilmiştir. Bu konuyla ilgili Abdulkerim Bülbül’ün Derin Düşünce’de yayınlanan Kürtçe Şarkılar Nasıl Türkçe Oldu? Makalesini de bu alanda yapılmış güzel bir çalışma olduğunu belirterek, bu yazıda kullanacağız. Aşağıda okuyacağınız bilgilerin çoğu Bülbül’ün makalesine ait olmakla birlikte kendi kişisel anılarına yer verdiği bazı bölümleri çıkardık veya değiştirdik. (Dilerseniz orjinal makale için buraya bakabilirsiniz)

Gelelim cumhuriyet başlarında türküleri kayıt altına almak için başlatılan yurt gezilerine… 2 Eylül 1926 tarihinde Samsun’dan hareket eden Darü’l Elhan heyetinde Rauf Yekta , Dürü Turan ve Ekrem Besin gibi isimler bulunmaktaydı. Gezinin Güney ve Orta Anadolu’nun bazı illerine yapılması düşünülüyordu. Buna göre ilk durak Adana oldu. Oradan Ayıntap ( Gaziantep), oradan Urfa’ya yapıldı. Bu gezi sonucunda 250 türkü derlenip toparlanıp kayıt altına alındı!

İkinci gezi, Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı, Ankara Devlet Konservatuarı öğretmenleri tarafından 1938 yılında gerçekleşir. Toplamda iki ay süren bu gezi Ulvi Cemal Erkin başkanlığında yapılır. Erkin’in iki yardımcısı vardır. Biri aslen Diyarbakırlı olan Muzaffer Sarısözen, diğeri de Arif Atikan’dır. Atikan daha çok kayıt işleriyle uğraşırken, Sarısözen Kürtçe olan parçaları alıp dezenforme ederek Türkçeye aktarır.

Çand u Huner a KurdiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin