●2●

2.7K 197 23
                                    

25.08.2016 / Sabah 11.30

Sevgili Günlük,

Tam 2 yıl önceydi. Hatırlıyorum.

Üniversitenin kapısından ilk o zaman girmiştim. Bakıyordum etrafıma. Liseden sonra geldiğim bu yer beni korkutmuştu. Etrafımda yüzlerce insan vardı, bana söylenenle merdivenlere yönelmiştim. İkinci kata geldiğimde birkaç şey daha öğrenmiştim. Ama bir türlü gideceğim salonun yerini bilemiyordum. Nedense.. o an merdivenlerden aşağı inen bana yakın olan o adamın omuzuna dokundum. Keşke dokunmasaydım diyorum bazen. Keşke sadece yanımdan geçip gitseydi. Ama bana dönmüştü, yeşil gözleri kısılmış dudaklarında da bir tebessüm vardı. Bu anı ölsem bile asla unutmazdım. O gülüşünü. Üzerinde yaka kartına benzer bir şey vardı, okumayı başardığımda ben de onun gibi tebebessümde bulunmuştum.

"Merhaba Umut bey, bana A9 salonu hakkında yardımcı olabilir misiniz?" Demiştim. Üzerindeki karta göre Akademisyendi. Yani biliyordu yeri.

"Ben de oraya gideceğim, bir dakika beklerseniz beraber inelim." Demişti. Odasına inmişti alt kattaki. Saniyeler geçtikten sonra gelmişti ve beraber aşağıya inmiştik. O zaman üniversite gözümde o kadar büyük gözüküyordu ki benimle indiği için ona defalarca teşekkür etmiştim. Çok çocukçaydı ama ne bileyim o günden itibaren onu ne kadar tanımasam da saygı duymaya başlamıştım. Üniversitede ilk tanıdığım insan o olmuştu. Koridorda görsem sürekli selam verir olmuştum. Üniversiteye ilk bir haftadan sonra az da olsa alışabilmiştim. Artık yerleri karıştırmadan da gidebiliyordum. Zaman ilerleşmişti, öğretmen makaleyle alakalı bir proje vermişti bireysel olarak. Sözelim ne kadar iyi olsa da o verdiği konuya bir türlü adapte olamamıştım ve iki kelime dahi başlayıp yazamamıştım.

Projenin veriliş tarihine yakın zamanda ben hâlâ bir şeyler yapamamıştım. Bir gün bir derse girmeyip okulun kütüphanesine kapanmıştım. Benle beraber koca kütüphanede onlarca öğrenci daha vardı sanırım. Sonra aklıma geldi. Umut bey akademisyendi; yani sürekli makale yazardı. Apar topar elime not defterimi ve pilot kalemimi alıp onun odasının önüne gelmiştim. Ama geldiğim gibi kendime kızmıştım. Genellikle meşguldu o, şimdi ise sadece başını ağrıtmaktan başka bir şey yapmayacaktım. Tam arkamı dönecekken kapı birden açılmış ve göz göze gelmiştik. Afedersiniz ama mal gibi kaldığımı çok iyi hatırlıyorum.

"Merhaba." Demişti.

"Merhaba." Demiştim bende utangaçlıkla gülümseyerek. "Sizin yardımınıza ihtiyacım var, müsaitseniz bir kaç dakikanızı bana ayırabilir misiniz?"

Saatine bakmıştı "Sanırım o kadar zamanım var, gir içeri ben kendime bir kahve alıp geleyim." Ben yanından içeri girdiğimde o da çıkmıştı, içerideki koltuğa yönelmiştim.

"Zeynep!"

Ona tekrar dönmüştüm "Sana sormadım, sen de kahve içer misin?"

"Hayır Teşekkürler."

Gittikten beş dakika sonra elindeki kahveyle gelmişti. Bana bir makale yazmanın kolay yollarını yazmıştı. Sonra kendi yazdıklarıyla örnekler sunmuştu bana. Ondan dakikalar isterken tam bir saat yanında durmuştum. Sonra zamanın çok geçtiğini farkettiğimde telaşla yerimden kalkmış ve not defterini önümden almıştım.

"Teşekkürler, gerçekten teşekkürler. Bu projeden iyi bir not alırsam sizin sayenizde." Demiştim. Bu sefer düzgün beyaz dişleri gözükecek şekilde gülmüştü.

"Senden güzel bir şeyler bekliyorum, yazdığın makaleyi mail hesabıma at. Ben de okurum." Dediğinde elinde bir not kağıdına e posta adresini yazıp bana uzatmıştı. Tamam deyip odasından çıktığımda evin yolunu tutmuştum. Bir kaç saatte makaleyi bitirmişmiş sonra da Umut hocaya atmıştım. Yaklaşık yarım saat sonra cevap geldiğinde birkaç hatamdan bahsediyordu. Onları düzeltdiğimde tekrar atmıştım. Beğenmişti, ödevi teslim ettiğimde sınıfın bulunduğu koridora bir hafta sonra alınan puanlar yazılmıştı. Geçenler ve geçmeyenler.

Puan olarak sınıfta ikinci en yüksek puana sahiptim.

En önemli dersten yüksek bir puan.

O kadar mutluydum ki. Hemen Umut bey in yanına gitmiştim ve ikinci olup puanımı söylemiştim. Beni gerçekten içtenlikle tebrik etmişti. Sonra ödül olarak kahve ısmarlayacağını söylemişti. Bahçeye inmiştik, bir banka oturmuştuk. Elimizde kahvelerimiz hiç konuşmamıştık.

"Ee Zeynep, nerelisin?" Demişti.

"Annem İzmir'lidir. Babam ise Bulgaristan göçmenidir. Ama ben Ankara da doğdum. Yani herkese Ankara'lıyım derim." Kahvesinden bir yudum almıştı.

"O iki ayrı insan nasıl olmuş ta Ankara da birleşmiş?" Dediğinde güldüm.

"Babam Lisede Kimya annem ise matematik öğretmenidir. Aynı okulda tanışmışlar." Dediğimde kafasını sallamıştı.

"Peki siz nerelisiniz?"

"Ben de buralıyım, İstanbul da doğup büyüdüm. Annem babamda aslen buralıdır." Dediğinde bende tebessüm etmiştim. Bayağı birbirimize tanımaya yönelik sorular sorduk. Onun hakkında birçok değişik şey öğrenmiştim. Tam bir motorsiklet tutkunuydu mesela. Bazen yarışlara katıldığından bahsetmişti. Ödüllerinden de bahsetmişti o gün. Nedense her dediğini ciddiyetle dinliyordum.

Bana sormuştu ilgi alanlarımı.

"Fazla bir şey yapmam ben." Demiştim salak gibi. "Sadece arada resim çizerim. Onu da artık yapmıyorum." Demiştim yere bakarak.

"Neden?"

"Zamanla köreldi isteğim. Ama arada yazarım. Birçok hikayem vardır öylesine yazarım zaten, o da canım sıkıldığında."

Gülümsemişti "Bana atar mısın yazdıklarından?" Nedenini anlayamasam da kafamı sallamıştım. Sonra ayağa kalkmıştık. O odasına ben sınıfa olmak üzere yürümüştük.

Benim Gerçek Günlüğüm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin