●10●

940 123 25
                                    

" Dedim ki biz büyük yanlışız seninle."
-Farah Zeydan~ Yanlışız Seninle

23.03.2014

Sevgili günlüğüm,

Bu yazıyı yazarken ellerim titriyor. Neden biliyor musun? Ah bir bilsen! Keşke o anda sen de yanımızda olsaydın. Çünkü bu ilişkiyi bir tek sen biliyorsun. Çok sevdiğim Gaye ve Neslihan bile bilmiyor düşün!

Ah günlükçüm.

Öylesine mutluyum ki! Aynı zamanda içim öylesine sıkkın ve;

kıpır kıpır!

Ertesi gün okula gittiğimde Umut yine yoktu. Ama ben okuldan çıkarken onu girerken görmüştüm. Kızları eve yollayıp arkasından gittim. Dekan ın odasında kaldı birkaç dakika.  Çıktığında bazı insanlar olur ya iyi takip ederler falan. Ben edemedim. Gözleri hemen karşıdan beni bulduğunda sanki bir ana yoldaymış gibi kafasıyla bir sağı bir solu yokladı. Oysa etrafta tek tük insan vardı...

Yanıma geldiğinde hâlâ tam iyileşememiş olduğu çok belliydi zaten. Yanakları pespembeydi. Yahu bir erkek hastalandığında yanakları neden pembeleşsin ki? Ama onda ayrı bir güzeldi. Onda her şey güzeldi günlükçüm.

"Naber Zeynep." Dediğinde ellerini cebine koymuştu. Üşüyordu. Üniversitenin içinde bile üşüdüğüne göre ateşi falan olmalıydı.

"İyiyim, siz?"  Öyle başladı konuşmamız. Üniversitenin büyük bahçesinin sonuna kadar yürüdük halsizdi birazcık. Öksürdüğünde ciğerim parçalandı. Üzüldüm. Ona mikropların zarar vermesi bile kötü bir şeydi.

"Sadece ilaç mı içtiniz?" Dedim şakağını kaşıdığı eline bakarak.

Gözlerini kısmıştı "Daha ne yapabilirim ki?"

"Annem bana ıhlamur göndermişti. Size de vermemi ister misiniz?"

Kısılmış gözleriyle gülümsedi "Gerek yok zaten bugün yarın biter şu hastalık" derken farkında olmadan burnunu çekmişti.

"Vücut direnciniz artsın, gelin size vereyim biraz. " dediğimde onu ikna etmeyi başarabilmiştim. Bizim evin önüne kadar arabasıyla gelmiştik ve o arabada beklerken ben yukarıda ıhlamuru zar zor bularak güzelce bir kavonozun içine koydum. Allah'a şükür kızların derdi başlarından aşkındı da benim kime ıhlamur götürdüğümü ya da kapıda kimin beklediğini sormadılar. Hızlıca aşağı indim ve arabanın açık camından kavanozu ona doğru uzattım.

"Teşekkürler." Dediğinde inceledi ve ardından yan koltuğa koydu.

"Her şey sizin için." Diyerek şakasına vurup güldüm. Gülümsemesi dondu, sonra dudaklarını gülmeye zorladı.

"Bir arabaya biner misin?" Diye sordu usulca. Dediğini yapıp bindim. Ellerini bacaklarının üzerine koydu ve gözlerini dikiz aynasına sabitledi. Bende oraya dönünce gözlerimize baktık. Gülümsedim yine.

"Beni düşünüyorsun." Dediğinde gülümsemek istedim ama cümleyi kasvetli bir şekilde söylediği için dudaklarım onunkinden farksız bir şekilde; düz olarak kaldı.

"Bana karşı bir şeyler hissetmiyorsun inşallah Zeynep?" Dediğinde boğazıma bir yumru oturdu. Gerçeklerle burada mı yüzleşecektik. Arabanın ön koltuklarında? Sahi ben neden ağlayacak gibiydim. Ah tabii, cümlesinde bana karşı bir isteksizlik mevcuttu. Gözlerimdeki yaşlar artık orada ağırlaşmışken; tek ağırlaşan orası değil bir de kalbimdi.

"Kızmıyorum Zeynep," dediğini duymuştum. "Sadece..."

"Özür dilerim." Diyip inecekken omuzumdan kolayca koltuğa geri yaslamıştı beni.

"Hislerin karşılıksız değil Zeynep, bilesin." Demişti. Sonra bir şey demeden elini omuzumdan çektiğinde yanağımdan bir yaş akmıştı. Kendimi o arabadan nasıl attığımı eve girene kadar o bölümü kesinlikle hatırlamıyorum. Sadece içim içime sığamıyor; sen anla işte günlük.

Böyle işte.

Benim Gerçek Günlüğüm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin