●6●

1.3K 142 21
                                    


08.03.2016 / 22:08

Sevgili Günlük,

Birkaç gündür Umut hocanın bir metre yakınından bile geçmiyorum. Sadece mecburiyet içinde odasının önünden geçiyorum, birkaç kez bana seslendiğini duydum. Bakmadım günlükçüm.

İnanabiliyor musun, ben bakmadım?

Onun yanında birkaç dakika daha fazla kalmak için çırpınan ben; o mavi arabadaki kadın yüzünden sanki ondan vazgeçmiştim.

Sanki değil, bildiğin vazgeçmiştim.

Şimdi belli olmuştu, benimki bir hoşlantı değildi ona karşı. Belki de öyle bir adamın benimle ilgilenmesi benim hoşuma gitmişti. Hoşlantı olsa sonuna kadar gitmesine zorlamaz mıydım? Sahi ben neyi; hangi işi sonuna kadar götürebilecek kadar hırslı olmuştum?
Hayatta hep pes etmiştim.

Ama o pes etmemişti. Öğlen, okulun bahçesine çıkmıştım. Neslihan ile Gaye ile her zamanki kafede buluşacaktık. Her zamanki gibi ellerimi paltomun cebine koyarak yürüyordum.

"Sonunda bulabildim seni, ne öyle bir haftadır kaçıyor gibisin?" Dediğinde ona bakıp gülümsemeye çalıştım.

"Ne kaçması, sizi pek göremedim bile." Dedim yalandan. Yanımda yürümeye başladığında üzerimde palto, altımda da bir kazak ve kalın bir darpaça olmasına rağmen titriyordum.

Kolumdaki çantama daha sıkı sarıldığımda tam düşecekken eli kolumu tutarak bunu engellemişti. Kendimi toplarladım.

"İyi misin?" Dediğinde bir şey demeyerek gülümsemiş ve kafamı sallamıştım.

"O Kafe'ye gidiyorsun sanırım. Döndüğünde uğrar mısın, sana bir şey vermem gerekiyor." Dediğinde yürümemi durdurmasam da şaşkındım.

"Tamam gelirim." Demiştim.

Neslihan ve Gaye ile yarım saat geçirdiğimde neredeyse o kafede daha fazla duramıyordum. Umut un vereceği şeyi gerçekten merak ediyordum. Sonunda oradan çıktığımda hızlı bir şekilde yürüyerek okula ulaşmıştım. Okula tekrar girdiğimde asansöre binmek yerine merdivenlere yönelip iki kat yukarı çıktım. Onun odasının önüne geldiğimde paltomun içinden ellerimi çıkarmıştım. Eldivenli ellerimi. Söylemeyi unutmuşum. Kapıyı iki kez tıkladım, içeri buyur eden sesini duyduğumda içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Laptobuna yine bir şeyler yazıyordu, yeni makaleleri galiba. Beni gördüğünde gülümsemişti. Ben de gülümsediğimde masasının önüne yaklaştım.

"Beni.. beni çağırmıştınız?" Dediğimde ayağa kalkmıştı. Ben ne yapıyor diye bakarken yanımdan geçerek beyaz ahşap dolabın önüne çömeldi ve kapağını açarak içinden bir kutu çıkardı.

Günlükçüm bunları sana yazarken ellerim titriyor. O kadar  güzeldi ki.

İşte. Kutuya daha iyi baktığımda pembe mor çiçekli bir kutuydu.

Büyük geniş mor ve pembe çiçekli bir kutu!

Ayağa kalktığında yine benden uzun olduğu için başımı kaldırdım. Yeşil gözleri kısılacak şekilde gülümsüyordu bana. Sonra uzattı kutuyu. Aldım elinden. Yanımdan geçip masanın önündeki koltukların birine oturdu.

"Sende otur." Dediğinde hâlâ bir kutuya bir de ona bakıyordum. Dediğini yaparak karşısındaki koltuģa oturdum.

"Bu ne?"

"Bugün doğum günün! 8 Mart."

Gülümsedi, gülümsedim. Tam 4 saniye -saydım.- baktık gözlerimize. Sonra utanıp gözlerimi çektiğimde tekrar ona baktım.

Benim Gerçek Günlüğüm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin