22-Umudun Külleri

10.6K 796 96
                                    



Sabahın ilk ışıkları, Gloucestershire'ı aydınlatırken Katherine'in saçlarını savuran soğuk rüzgâr, kürklü pelerinini aşarak tenine işliyordu. Genç kadın, oğlunun mezarının bulunduğu tepede, yaprakları dökülmüş ağaçların altında oturuyordu. Gözyaşlarının nemlendirdiği yanaklarını kurulayarak eldivenli eliyle kocasınınkini tuttu. Sakalların kapladığı yüzünü okşayarak gözlerinin içine bakmasını sağladı. Sonsuzluk kadar uzun gelen bir sürenin ardından ilk defa geceyi onun kolları arasında uyuyarak geçirmişti.

"Buraya seninle daha önce gelmem gerekirdi."

"Önemli olan, şu an bir arada olmamız. Sen, henüz buna hazır değildin."

"O, ikimizin de bebeğiydi ve sen, benden çok daha uzun süredir gelmesini bekliyordun. Acını paylaşmam gerekirdi."

Karısının saçlarını çekingenlikle okşadı, adam ve Tanrı'ya Katherine'in onunla yeniden konuşmasını sağladığı için sessiz bir teşekkür gönderdi.

"Yaralıydın, Kate, hâlâ öylesin."

Destek almadan ayağa kalktı, kadın.

"Artık değil; sen, bizim için savaşıp dağılan hayatımızı toplamaya çalışırken kendimi bir zavallı gibi odamıza hapsedip ağlamaya devam etmeyeceğim."

Karısının ardından ayağa kalkan adam, ellerini yeniden tutarak karşısına geçti.

"Kendine haksızlık ediyorsun. Ben, yaşamak zorunda kaldığın şeyler için çok üzgünüm. Daha erken gelemediğim, tüm bunları engelleyemediğim için..."

Bakışlarını bebeğini ondan alan toprağa çevirerek yutkundu, Katherine.

"Sen elinden geleni yaptın. Yaşananlar, kaderdi; Dük Wilson'ın bile gücü ölümün önüne geçmeye yetmiyormuş demek ki."

Hayatı boyunca savrulmaktan, incitilmekten yorulmuştu, Katherine. Sanki bebeğiyle birlikte yaşama gücünü de kaybetmişti. Artık daha kırılgandı.

"Sana söz veriyorum, Kate, yaşadığım sürece seni koruyacağım. Her zaman, ne olursa olsun bir daha böyle bir şeyin yaşanmasına izin vermeyeceğim. Çok özür dilerim, gerçekten."

"Biliyorum, Lordum."

Katherine, başını Jordan'ın göğsüne yaslayarak kollarını onun beline doladı ve rüzgârın sesine karışan kocasının kalp atışlarıyla huzur bulmaya çalıştı. Geri çekildiğinde ise kararlı tutmaya çalıştığı bir ses tonuyla konuştu.

"Beni buradan götür. Her şeyin başladığı yere gitmek istiyorum."

"Seni ilk kez gördüğüm yere..."

"Kalbimin senin için çarpmaya başladığı yere..."

Yüzünde buruk bir gülümsemeyle karısının bıraktığı yerden cümleyi tamamladı, adam.

"Karım, benim olduğun yere ve bu defa her şey bizim istediğimiz gibi olacak. Söz veriyorum."

***

Berkeley Kalesi'ne giden yol, Katherine için aynı zamanda çocukluk anılarına yapılan bir yolculuk oldu. Bugüne dek heyecanı, umudu, hayal kırıklıklarını ve acıyı bu yolda tatmıştı. Yol üzerinde soğuk havaya rağmen sık sık durup mola vermiş, vakit geçirmişlerdi. Emily, Katherine'i yeniden ayakta görmenin getirdiği mutlulukla doluydu. Genç kadın, geçmişe dair anılarını, maceralarını küçük kıza anlatırken gözleri istemsizce Meredith'i arıyordu. Onun Dük'ün emriyle kendisinden uzak tutulduğunun farkındaydı. Kocası, kızını tamamen yanlarından göndermemişti, ama karısının hassas ruh halini düşündüğü için Katherine'in yanına yaklaştırmamaya özen gösteriyordu. Katherine'se bu konuda ne hissettiğini gerçekten bilmiyordu. Meredith'i yaşadıkları hiçbir şey için suçlamıyordu. Henüz üç yaşındaki bir çocuğun masumluğu ve sevgiye, bakıma olan muhtaçlığı, göz ardı edilemezdi. Yaşananlardan sonra ona karşı tutumunun haksızlık olduğunun farkındaydı, ama yine de kendisini ona şefkat göstermeye hazır hissetmiyordu. Kalbindeki acı, çok tazeydi. Nehrin diğer kıyısında kaybettikleri, kaldırabileceğinden fazlaydı.

Kafesteki Cennet (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin