hoş geldin

1.1K 143 11
                                    

11
Mor ve Ötesi - Dünyaya Bedel

Para insanların taptığı bir şeydi. Bunu akrabalarımın gözlerinin içine baktığımda görebiliyordum. Sanırım hayatı ve insanların çektiği bu çileyi bu yüzden iyi anlıyorum. Yaşadıklarım birine sıçramış gibi, yaşananlar bana sıçrayacak gibi. Küçükken üzüldüğüm şeyler oldukça fazlaydı ve her ne kadar yüzlerine gülümsesem de içim onlara karşı hep buruktu. Öyle de kalacaktı.

Para önemli olduğu kadar önemsizdide. Hayat kurtarıcı ve hayat batırıcı. Küçük bir çocuğun mutluluğu, fakir bir insanın umudu ve ölümün en yakın dostu.

İnsanlar çok garip değil mi? Ya hep bir şans isterler ya da bir umut peşindeler. Gerçi, hangimiz öyle değiliz ki?
Şahsen insanlara ikinci şansı vermeyin, ikinci şansı da istemeyin. Bir insan değişebilir mi? Evet değişebilir. Yaptığı hatayı tekrardan görmeni sağlayamacak şekilde değişir hemde. Bir insan yaptığı hatayı tekrardan yapabilir mi? Evet yapabilir. Daha çok saymama gerek var mı? Bence yok.
Pişmanlık duygusunu tatmak isteyeceğiniz pek sanmıyorum. Tadılacak gibi değil, can yakıyor. Bu yüzden size kelimelerimle sarılıyorum.

İki tok sesi yattığım yerden doğrulamama sebep oldu birden. Öylesine dalmıştım ki kendi dünyama, kapının ne zamandır böyle çaldığını hatırlamaz olmuştum. Kedim miyavlayarak yanımda hem yürüyor, hemde sürünüyordu bacaklarıma.

Gülümsedim.
Bir heyecan sardı bedenimi.
Ve nefesim kesildi.

Eski tip kapıyı açtığım an kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Ah o güzel gözleri! Ve upuzun kirpikleri. Saçları fazla dağınık, ama bir o kadar da güzel. Beyaz tenine oldukça yakışan, siyah boğazlı kazak var üzerinde. Siyahlar içinde olmasına rağmen parlayan bir şeyler daha var onda gördüğüm.

"Hoş geldin?" gülümseyip geri çekildiğimde içeriye girdi ve etrafı süzdü hayranı olduğum gözleriyle. Attığı her bir adım, kokusunu buram buram bırakıyordu dört bir köşeye.

Hoşgeldin. Dedim tekrardan içimden. Yuvama hoşgeldin.

"Hoş buldum." Kapıyı yavaşça kapatıp gölgesi gibi arkasından takip ettim. Koltuğa oturdu bende hemen karşısına oturdum. Kedim hemen onun kucağına atmıştı kendini. O güzel parmakları kedimin tüylerinde dolanıyordu.

Gülümsedim.
Tekrardan.

"Sana benziyor." dedi gözleri kedideyken. Ceketinin cebinden bir çikolata çıkardı ve sehpaya koydu. "Senin için." Dedi. Heyecan tüm bedenimi esir aldı. Titreyen elimle çikolatayı sehpadan aldım. "Teşekkür ederim çikolata için. Ama bana mı benziyor dedin?" gözlerini kediden çekip gözlerime kenetledi. Ruhumu ruhuna teslim ettim. "Evet." bir insan bir kelimeyi bu kadar güzel nasıl söyleyebilirdi? Gülümsemesi bile nasıl bu kadar muhteşem durabiliyordu dudaklarında? Ve nasıl tek bir kelimeyi bile söylemekte zorlatabilirdi insanı?
Kafamı eğip yenmesin diye sıkı sıkıya kapatılmış çikolata ambalajını açmakla uğraştım. Heyecanlıydım. Çok değil, yalnızca bir kaç saniye sonra bir gülme sesi geldi kulaklarıma. Gözlerim aniden onun dudaklarını buldu.

Lütfen gülmeyin böyle bayım. Kalbimi zor zaptediyorum. Lütfen böyle gülmeyin.

Ben ona donmuş bir şekilde bakmaya devam ederken oturduğu yerden kalktı ve yanıma oturdu. Ellerini ellerime değdirerek çikolatayı aldı parmaklarımın arasından. Kolayca açtığı gibi bana geri uzattı.

"Ellerin..." dedi kaşlarını çatarak. "Çok soğuk." Daha sonra gözleri kıyafetime odaklandı. "İnce giyiniyorsun. Hasta olacaksın."

Oysa bilmiyordu içim o kadar sıcaktı ki yanıyordum.

"Sana..." dedim tatlı bir heyecanla. "...kitaplarımı göstermek istiyorum. Görmek ister misin?" Çikolataya bakan gözlerimi onun güzel gözleriyle buluşturdum utanarak. Yuvamı ona gösterecek olmanın verdiği heyecan yanaklarımı kızartmaya yetmişti. Gülümsedi hemen. "Tabikide görmek isterim." Gülümseyerek ayağa kalktım. O da beni bir gölgem gibi takip etti. Televizyonumun hemen yanındaki kapıyı açıp içeriye girdim. Arkamdan kapının kapandığına dair bir ses ve güçlü bir ıslık sesi geldi. "Yıllardır evden doğru dürüst çıkmamana şaşırmamak gerekir." dedi ve yürümeye başladı kitaplara doğru. Yavaş yavaş en sevdiğim kitapların olduğu yere geldi habersizce. Parmakları en sevdiğim kitaba dokunurken, raftan aldı ve bana doğru döndü.

"Veronika ölmek istiyor." diye fısıldadı kitabın ismini ve parmaklarını kitabın üzerinde gezdirdi. En sevdiğim kitabın ismi dudaklarınızdan öyle güzel döküldü ki, ağlayacağım sandım bayım. Hazinemi tek kelam etmeden bulduğunuz için size minnettarım.

"En sevdiğim kitap." deyip kollarımı göğsümde birleştirdim. Dudaklarımda küçük bir tebessümle baktım suratına.

Bakışlarını bana çevirdi ve bir kaç saniye baktı. Çözemedim aklından neler geçtiğini. Anlayamadım gözlerinin bu kadar güzel neden parladığını. Derin bir nefes eşliğinde, "Bundan sonra benim de öyle." Dedi. Ve bu söz beni tüm gece uyutmadı.

"Sana bir şey daha getirdim." Dedi ve ceketinin iç cebinden bir kitap çıkardı. "Umarım bu kitap sende yoktur." Ve tatlı bir tebessüm oluştu dudaklarında.
Ellerinde tablo gibi duran kitabı aldım ve bu sefer ben fısıldadım kitabın adını. "Dünyanın en güzel arabistanı." Gülümsedim ve o güzel gözlerine baktım. "Teşekkür ederim."

Teşekkür ederim hayatıma böyle güzel girdiğin için...

Teşekkür ederim hayatıma böyle güzel girdiğin için

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
𝓂𝒶𝓃𝑜𝓁𝓎𝒶Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin