hece

928 126 2
                                    

14
Here And Now - Staind

Lise sonda sınıfta tek kız bendim. Bu durum sınıfım da ki bir kaç erkeği uyuz ederdi. Yüksek notlar, beni seven bir kaç öğretmen ve hep övünen biri olmam da yan etkileri.
Uyuz olduğum bir kaç şey daha var ancak o zamanlar bu durum beni oldukça strese sokuyordu. Bir düşünsenize; günlerce çalışıyorsunuz, hatta uykusuz bile kaldığınız oluyor. Ama yediğiniz o damga boğazınızda bir yumru oluşturuyor. Tâbi, bir müddet sonra takmasam da samimi olup konuştuğum insanlarında öyle düşünmesi beni yıkmıştı o zamanlar.

Yalnızsan, kalabalığın içinde kaybolursun. Kaybolursan, karanlığın içinden çıkamazsın.

Şu zaman da ciddi anlamda yakın dediğin kişiyi bulmak oldukça zordu. Güven hemen yerleşirdi içine ve gitmek bilemezdi. Bir de dile gelmeyen kelimeler vardı, o daha da beterdi.

Hayatımın yarısı dışlanarak geçmişti o zamanlar. Ah! Zamanında çok üzülür ve kafaya takardım. Şimdi bir düşününce fark ettim de.. Neden yıpratmışım kendimi? Eski ben şimdiki beni görse ne derdi?

Büyümüşsün.
Umursamaz olmuşsun.

Yaklaşık yarım saat sonra eski kapımdan çıkan iki 'tok' sesiyle ayaklandım hızla. Zilim maalesef yoktu. Yine de bir kuş sesi muhteşem olabilirdi. Dört duvar evimde yankı yapar dururdu.

"Hoş geldin." beyaz bir tişört ve siyah bir kot pantolon giymişti.  Işıl ışıl bakan gözleri beni içine hapsetiyordu sanki.
Güzel ellerinde tuttuğu kitabımla ve yüzündeki hafif tebessümle içeriye girdi.

"Hoş buldum." içeriye girdiği andan itibaren onu süzmeyi bırakmamıştı gözlerim. Arkadan ne de güzel duruyordu bedeni. Sırtına kafamı koyup yaslanmak ve dinlenmek istemiştim.

"Kedin nerede?" ona bakmayı kesip koltuğa oturdum. O da benim hemen yanıma oturup kitabı orta sehpaya koydu. Yani bir nevi yanım sayılırdı. Aramızda biraz boşluk vardı da. Tamam, baya bir boşluk vardı.

"Uyuyor." kafasını aşağı yukarı salladı ve televizyona gülümseyerek baktı.

"Bunu bana satmaya ne dersin?" gülüp kafamı iki yana salladım.

"Onu satarsam eğer bana küser ve çalışmaz." kaşlarını kaldırıp güldüğünde anladım ki, bu hoşlantı apayrı bir şeydi. Bir kediye karşı olan sevgi değildi, veyahut kitaplara karşı hayranlık. Bu hisler gerçekten apayrı ve bambaşkaydı.

"Gözlerin dolu gibi." dudakları düz çizgi hâlini almış, kaşları biraz çatılmıştı. "Bir sorun yok değil mi?"

Tebessüm edip kafamı iki yana salladım. "Heyecan ve mutluluktan sanırım."

"Seni çözmek oldukça zor." O güzel gözleriyle bana bakmaya devam ediyordu. Sorgulayıcı bakışları gözlerimi delip geçiyordu sanki. "Biliyorum." ama yine de bana hep böyle uzun uzun bakmasını istiyordum.
Gözlerine uzun uzun bakıp dünyayı unutmak istiyordum.

"Hadi bugün dertleşme günü olsun." dedi aniden. "Ben pek emin değilim." kafasını iki yana sallayıp arkasına yaslandı ve elini bana uzattı. Bir eline bir yüzüne bakarken, bıkkınlıkla nefes verip gözlerini elime dikti.

"Elini ver." git şuradan atla dese atlayacak konumda gibi bir şeydim sanırım çünkü ağzından o kelime çıktığı an elimi ellerinin arasına bırakmıştım. Ah, bu da büyüye kapılmanın yan etkileri.

"Sarılmak, düşüncelerinden kurtulmanın ve huzurlu hissetmenin en güzel hali. Tabi kiminle sarıldığında önemli." ardından beni kendine doğru çekti ve kafam göğsüne yaslı bir şekilde durdu.

Şaşkındım. Öyleki hareket dahi edemiyor öylece ona ayak uyduruyordum.

"Hadi.." ellerini saçlarıma götürdü ve yavaşça hareket ettirdi parmaklarını. "..anlat bana. İçini dök." derin bir nefes alıp verdim sadece.

"Anlatacağım tek şeyim yok. Çok şeyim var." kollarını daha sıkı sardı bedenime ve çenesini kafama yasladı.

"Zamanımız var." hiç bir şey kolay değildi. Ama o bunu anlamakta oldukça zorlanıyordu. Yine de bir kaç şeyi anlatmaya karar verdim. Belki de rahatlarım umuduyla kararım kesinleşti işte.

"Lise bitti bitecekti o yüzden her genç gibi özgür ve mutlu hissediyordum. Cehennemden kurtulup yeniden cennete gideceğimi düşünüyorken tam bir aptallık ediyordum her zaman ki gibi. İsteklerim ve olan şeyler her zaman farklıydı zaten. 2 gün sonra mezuniyet vardı ve okuldan erken çıkmıştım. Evimin yakınlarına vardığımda büyük bir ateş gördüm ilk önce. Bina ateş topuna dönmüş gibiydi. Bir de etrafta merakla olaya bakan insanlar vardı." güldüm. Hem de ağlayana kadar. Bir insanın göğsünde hiç bir zaman ağlamamıştım ve size temin ederim, rahatlatıyordu. Kollarını daha da sardı bedenime ve saçlarıma öpücük kondurdu.

Dinledi, dinledi ve dinledi.

Ailemle geçirdiğim güzel anılarımı hiç konuşmadan dinledi. Beyaz üstü gözyaşlarımla ıp ıslak olduğu hâlde önemsemedi. Bu kelimeyi bu kadar erken söyleyeceğim aklıma hiç gelmezdi ancak iyi ki vardı.

İyi ki.

𝓂𝒶𝓃𝑜𝓁𝓎𝒶Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin