en çok da gözlerinden

1.1K 133 7
                                    

8
Pinhani ~ Nehirler Durmaz
Ek olarak; Müzeyyen Senar'dan
Akşam Oldu Hüzünlendim Ben yine

Bazen kedimi kollarımın arasına alıyorum ve içimde barınan o yoğun duyguyla rahatlıyorum. Hislerim parmak uçlarıma ulaşıp, sevdiğim tüylerinin sarılığın da kayboluyor. Telefonum da çalan o güzel şarkıyla uykuya dalıyor kedim. Soğuk parmaklarım tüylerinde dans ediyor adeta. Ve şarkının o güzel kısmı ruhuma dolanıyor.

"Sabah olmadan gelsen yine.
Ellerim sen olmadan ısınmaz."

Kedimi çok sevdiğim doğru ancak sevdiğim bir kaç şey daha var bu hayatta. Çiçeklerim gibi. Onları her gün sulayıp okşamak tatlı bir his bırakıyor içimde. Bazen kedim yaramazlık yapıp patilerini çiçeklerime sürüyor. Biraz kıskanıyor sanırım. Patilerine vurmak yerine, öpücük kondurup yapmamasını söylemem yetiyor anlamasına.

Her neyse.

Bir başka zaman diliminde yeniden anlatacağım kedimle olan anılarımı. Şu an yapmam gereken bir başka şey ve yaşanmışlık var. Bedeni kadar ruhu da yaşlanmış olan teyzelerin yanına tekrardan gittim bugün. Çünkü onların çayı bambaşka oluyor. Bedeni ve ruhu aşkla kaplanmış teyze cam kenarında oturmuş, elinde ise çay bardağı var. Bugün kaçmış insanlardan, yalnızlığı seçmiş. Yanına gittim ve yere oturdum bu sefer. Böyle daha rahat hissettiriyor çünkü. Üstelik arkamın kirlenip kirlenmemesi de zerre umrumda değil. Sizde önemsemeyin böyle şeyleri. Eğer tip tip bakan olursa bakışlarınızı tek bir yere sabitleyin. Ya gökyüzüne bakın, ya çimenlere, ya kedilere, ya da sevdiğiniz insana. Tabi öyle biri varsa.

"Sanırım öleceğim." deyip çayından bir yudum aldı. Sözünü hızla söylemiş, yüzüme bakmaktan çekinmişti. Çayımdan bir yudum alamadım. Bardak elimde öylece durdu. Hareketlerini izledim ve neden aşkla değil de ölümle konuşmaya başladığını anlamaya çalıştım. Ama anlayamadım. Sözcükler dilimde düğümlendi. Öylece suratına baktım.
"Gerçekten küçük kız, öleceğim." dedi konuşamayacağımı anladığın da.
"Belki bir ip boynuma dolanır, belki bir kaç hapla biter işim." bakışlarını bana çevirdi o an ve saçlarımı okşadı.
"Sen pes etme hiç olur mu? Güçsüz bir kız olma." içim bağırsa da içli içli, çok geç diyemedim. Dolacaktı gözlerim ama dolmadı. Yarın tekrardan gelecektim ve onunla çay içecektim. Bana yeniden anlatacaktı bir şeyler, ve ben de sonunu bekleyip soracaktım sorumu. "Son günlerde öylesine mutlulukla parlıyor ki gözlerin, gözüm arkada kalmayacak güzel kızım." Dedi ve önüne döndü. Söylediği her şeye karşı kapanmıştım. Tek bir şey yankılanıyordu beynimde. O da intihar edeceğiydi.

"Ölmek çözüm değil, kaçış. Kaçmak ise korkakların işi." dedim dudaklarım titrerken. Gülümsedi. Belki de onu böylesine güzel gülümserken son görüşümdü. O yüzden uzun uzun baktım suratına. Ve belki de son kez gülümsedim.

"Kaçmak imkânsız olduğu kadar zor.
Ben yüzleşmek için gidiyorum."

A: Saat 00:53 aklım çok dolu ve enkaz içersindeyim.

B: Bir şey mi oldu?

A: Tanıdığım biri ölmek istiyor.

B: Kim istemiyor ki?
Hem kimden bahsetiyorsun?

A: Huzur evine gidiyorum.
Yani, gitmeyi seviyorum.

B: Görüntülü aramamı ister misin?

A: Senin için de uygunsa, evet.

Heyecanlıydım ve o beni her aradığın da kalbimde ağrı oluşuyordu. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi kestiremiyor ve yüzüne uzun uzun bakarken yanaklarım al al kızarıyordu. Onunla konuşmayı öylesine çok sevmeye başlamıştım ki, bu bağlılığın doğru olup olmadığı konusun da endişeliydim. Endişem ellerimden kayıp gitmesini istemememdi. Bu denli bağlı kalmak iyi miydi bilmiyordum. Ama ileriyi düşünecek kadar da delirmemiştim artık. Düşüncelerim onu her çözdüğümde değişiyordu. Beni büyütüyordu. Fikrimi, düşüncelerimi, yazılarımı, konuşmamı ve ruhumu. O bunlardan bir haber konuşuyordu benimle. Sahi, bilse içimdeki hisleri devam eder miydi benimle konuşmaya? İşte bu koca bir boşluktu.

"Alo?" Dedi dalıp gitmiş bir şekilde ona bakan bana. Gülümsedim ve "Alo?" Dedim. "Buradan anlatman daha iyi olur diye düşündüm." Dedi ve çayından bir yudum aldı. Su bardağından çay içiyordu. Biraz şaşırdım. "Çayı çok mu seviyorsun?" Kafasını salladı ve "Evet, severim." Dedi. "Sigaranın yanına iyi gidiyor." Bir de şu illet vardı başında. Tabi ona göre illet değil, rahatlatan bir bağımlılıktı. Bırakmanın zor olduğunu ailemden biliyordum. Ona her ne kadar 'içme' demek istesem de durduruyordum kendimi. Sonuçta ben onun için bir hiçtim. Hayatın da henüz yeri olmayan, uzaklardan bir konuşma arkadaşı.

"Ee." Dedi sigarasını içerek. "Ee?" Dedim ve güldüm. "Kim bu ölmeyi çok isteyen?" Gülen yüzüm sorduğu soruyla yok oldu. Tebessümümü rafa kaldırıp derin bir nefes çektim içime. "Bu tarz şeyler bana çok saçma ve çocuksu geliyordu aslında. Sonuçta kim öyle söyleyip gerçekten ölüyordu ki? Çok zor bir şey bu. Öylesine zor ki düşünme yetkin kayboluyor ve.. ve bilmiyorum. Ben hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım ki. Nasıl tepki vereceğimi, gerçek olursa psikolojimin nasıl olacağını bilmiyorum. Bildiğim tek şey, yalnızca bana söylediği." Dikkatle beni izleyip dediklerime kafasını sallıyordu. "Mutlu olmadığını ve psikolojisinin de yerinde olmadığını biliyorum. Ama bunu dile getirecek kadar kötü olduğunu bilmiyordum." Dediklerimin üzerine derin bir nefes çekti içine. "Hayat bir sınavdan ibaret. Bu dünya da bir şeyler yaşamadan göç edemezsin." Dedi. Kafamı salladım usulca. Herkes bir şeyler yaşıyordu ve sırtındaki o ağır yükle hayata devam etmeye çalışıyordu. "Biliyorum." Dedim. "Sadece o fazla etkilenmiş yaşadıklarından. Sanırım sırtındaki ağırlığı artık taşıyamıyor." Üzüldüğümü gördüğünde kaşlarını çattı. "Üzülme." Dedi "Hepimiz bir gün ölmeyecek miyiz?" Beni her sözüyle rahatlattığı doğruydu ancak ölüm konusunu konuşmayı sevmiyordum. Doğuyor, büyüyor ve ölüyorduk. Bunu hepimiz biliyorduk da, kendimiz kabullenebiliyor muyduk gerçekten? Gelecek için planlar yaparken, yarının ne olacağını bilmeden hayallere dalıyorduk değil mi? Şöyle bir düşününce komik geliyordu. Ama bunu bile bile durmadan planlar yapmaya hala devam ediyorduk.

"Kabullenmeli miyim?" Dedim donuk suratımla. Gözlerini kıstı ve sigarasını içmeye devam etti. "Nasıl yani?"
"Ölürse eğer çok üzüleceğim. Bir şey yapmamalı mıyım?" Gözlerimi kaçırdım ve sesli bir nefes verdim boşluğa. "Bana bakar mısın?" Gözlerim gözleriyle buluştuğu an her şeyi ve herkesi unutmayı öyle çok isterdim ki. O güzel ses tonunda boğulmayı, dudaklarında yeniden hayata tutunmayı. "Böyle şeyleri düşünme. Eğer dediği olursa ben burada yanında olacağım. Canını sıkıp kafana takma tamam mı?" Hipnoz etkisiyle dediklerine kafamı salladım. "Yanımda mı olacaksın?" Dediğime kafasını salladı yavaşça. "Evet, neden sordun?" Gülümsedim. "Hoşuma gitti öyle söylemen." Gülümsedi. Gülüşünde kayboldum yine.

Ayşe Teyze bu dünyadan gidecekti ve bunun acısı yüreğimde büyük bir yangına sebep olacaktı. Hüzün bulutu, onunla konuşuyor olmama rağmen gitmedi gözlerimden. Ama bu güzel adam, acımı dindirmeye her an hazırdı.

İntihar sözü senin ölümünde güzel değil Ayşe Teyze.
Asıl sen bu dünyadan giderken, hayatın intihar etmesine sebep oldun.

 Asıl sen bu dünyadan giderken, hayatın intihar etmesine sebep oldun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
𝓂𝒶𝓃𝑜𝓁𝓎𝒶Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin