"Bana gerçek adını söyle."Siktir..
~
"Artık konuşmaya ne dersin?" dediğinde zorlukla yutkunup başımı kaldırdım ve yüzüne baktım.
Nasıl oluyorda-
"Instagram hesabında ki Lola'ya hiç benzemiyorsun da ondan." diyerek düşüncemin önüne geçtiğinde kaşlarımı çattım,
"Başından beri biliyordun." dedim kendi kendime, sırıtarak başını salladı,
"O halde neden o fotoğraf-"
"İlk soruyu ben sordum ve hala yanıt alamadım." de baskın bir şekilde.
Derin bir nefes verdim, ciddi anlamda gergin ve tuhaf bir his vardı içimde,
"Soru neydi?" dediğimde bakışları yumuşadı, sandalyesine iyice kuruldu,
"Adını sormuştum." dedi kararlılıkla.
Boğazımı gürültülü bir şekilde temizledim.
"Army. Army Rose Warner." dedim hızlı bir şekilde.
"Army Rose Warner.. Ihım.." diyerek düşünceli bir şekilde tekrar etti,
"Peki sevgili Rose, Lola Mendler hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu tek kaşını kaldırarak,
"O, o benim arkadaşım." dediğimde histerik bir kahkaha atıp masanın üzerindeki kadehine uzandı,
"Gerçekten de ilginçleşmeye başlıyor." diyerek şarabından bir yudum aldı ve tekrar dudaklarını yaladı.
Yine. Bu 3 etti.
"Devam et Rose, bu hikaye hoşuma gitmeye başladı." dedi keyifle arkasına yaslanarak.
Oradan Kralın soytarısı gibi mi duruyordum? Ciddi anlamda keyif alıyordu şuanki durumdan.
"Arkadaşın Lola Mendler'e ne oldu? Bayıldı mı? Yoksa tüm bencilliğinle onun hakkını mı çaldın? Yada-"
"Elbette tüm bu ihtimallerin hiçbiri değil!" dedim sert bir şekilde sözünü keserek.
"Lütfen devam et sevgili Rose." diyerek dudaklarını birbirinin üstüne bastırıp bana baktı,
Ellerimi nereye koyacağımı bilemeyerek masadan çekip kucağımda birleştirdim,
"Bu, bu şeyi o kazandı fakat gelemedi. Yani gelmeyi çok fazla istiyordu fakat bazı şeyler engel oldu diye gelemedi, bu yüzden-"
"Bu yüzden de fedakarlık edip dostuna sırasını verdi öyle mi?" dedi kaşlarını kaldırarak.
"Lafımı bitirmeme izin verir misin? Her seferinde cümlemi kesiyorsun." dedim yerimde rahatsızca kıpırdanarak, alayla sırıttı,
"Çok fazla düşünüyorsun ve ne söyleyeceğini tahmin etmek oldukça kolay." dedi.
Küstah.
"Yinede, centilmen bir bey olup cümlemi tamamlamama izin vermelisin." dedim ısrarla.
Gülerek ellerini kaldırdı,
"Tamam, tamam pes ediyorum. Hadi devam et." dediğinde çok samimi duruyordu karşımda.
Daha sonradan aslında söyleyecek bir şeyimin kalmadığını fark edince mahcup bir şekilde bakışlarımı kaçırdım.
"Sen muhtemelen hayranım falan da değilsin." diyerek yeniden ona bakmamı sağladı,
"Elbette seni dinliyorum yani bu hayranlıksa, evet hayranınım." dedim tebessüm ederek.
"Ama benim için bayılmıyorsun da." dediğinde aynı anda gülümsedik.
"Anlat bana." dedi ve garsona boşalmış kadehini işaret etti,
"Ne?"
"Kendinden bahsetmeni istiyorum, Army Rose Warner kimdir?" dedikten sonra garsona benim azalan kadehimi de tazelemesini rica ederek kendi kadehinden bir yudum aldı,
"Ben gecenin bittiğini sanıyordum?" dedim temkinli bir şekilde, kadehini iki eli arasına aldı,
"Neden bitsin, daha yeni başlıyoruz." dediğinde şaşkın bir şekilde ona baktım,
"Sonuçta ben Lola değilim yani-"
"Tekrar sözünü kestiğimin farkındayım fakat Lola Mendler olmasanda bu kadar hazırlık yapıldı ve şimdi ikimizde buradayız, yani madem böyle olması gerekti devam edelim."
"Peki." diyerek kadehimden bir yudum aldım,
"Sorumu tekrar etmeme gerek var mı?" diyerek imalı bir tonla konuştu,
Yanaklarımın yandığını hissettim,
"Ah kusura bakma, soru benimle ilgiliydi sanırım." diye mırıldandığımda desteklercesine başını salladı,
"Yani ben Army Rose Wander'ım, öylesine biriyim işte. Pek anlatabilecek bir şeyim yok, senin hayatın kadar renkli şeylere sahip değilim." dediğimde yüzünden bellki belirsiz gülümseme geçti,
"1 gününü anlat bana." dedi kısık bir tonda.
Alt dudağımı dişleyerek ne anlatmam gerektiğini düşündüm, kısa bir bakış attığımda kısık gözlerle bana baktığını fark ettim.
Dudakları aralıklıydı..
Ne diyorum ben?
"Sabahları çok aksi oluyorum, sabah insanı değilim yani Lola gibi sabah erkenden doğaya günaydın mesajı verip filtre kahvemi alıp balkonda oturmuyorum, yada Lola gibi-"
"Lola değil, kendini anlat." dedi sabit kararla,
sonra boğazını temizledi,
"Lütfen." dedi kibarca.
"Küçük bir cafe işletiyorum Marry teyze ile. Marry teyze ev sahibim, aynı zamanda patronum. Her sabah erkenden Gardenia'yı açıyorum, müşteriler gelmeden taze kurabiyeler yapıyorum, cafemizin 28 yıllık geçmişi var ve cafemize özgü bir kurabiye var. Yıllardır semtte oturan insanlar her sabah taze kurabiyelerden satın alıyorlar. Yani bende orada oluyorum, çalışma saatlerim belirsiz çünkü haftaiçleri pek bir aktivitem yok o yüzden genelde akşama kadar cafede kalıyorum. Sonra eve gidiyorum biraz kitap okuyup uyuyorum." dediğimde kadehinin tamamını bitirip garsona yenilemesi için tekrar işaret etti,
"Söylemiştim, pek anlatabilecek bir hayatım yok." dedim sessizce.
Bakışlarını yine bana çevirdi,
"Okul?" diye sordu,
"İşletme bitirdim." dediğimde tebessüm etti,
"Tahmin etmiştim." dediğinde bende gülümsedim.
"Haftasonları da çalışıyor musun?" dedi ve dolmuş kahedini yeniden eline aldı,
bu kaçıncı kadehiydi?
"Hayır, haftasonları Lola ve Sam ile oluyorum." dediğimde dudaklarına götürdüğü kadehini durdurdu,
"Sam?" diye sordu kısık sesle,
Eğer burada müzik çalıyor olsaydı onu duymam mümkün olmazdı çünkü gerçekten çok kısık ama derin bir tonla konuşuyordu,
"Samuel." diye düzeltip gülümsedim,
"Arkadaşım, Liverpool'a geldiğimden beri üçümüz çok yakınız, sürekli beraber takılıyoruz. Çok fazla şey yapıyoruz beraber, konserlere, festivallere gidiyoruz ya da pikniğe ya da içmeye.. Eğlenecek sürekli bir şeyler buluyoruz." dedim ve kadehimi bitirme kararlılığıyla bir seferde bitirdim ve ben garsona işaret etmeden garson çoktan gelip yenilemeye başladı,
"Nasıl tanıştınız?" dedi ve sandalyesini masaya daha yakın çekip dirseklerini masaya dayadı,
"Aslında ilk Sam ile tanıştım, Gardenia'da çalışmaya başladığım ilk dönemde o da yarı zamanlı cafede garsonluk yapıyordu, zamanla aramız çok iyi oldu bir haftasonu beni kız arkadaşı Lola ile tanıştırdı." dediğimde kaşlarını kaldırdı,
"Demek onlar birlikteler." dedi anladığını belli eden bir ifade ile,
"Ah hayır." dedim düzelterek,
"Ayrıldılar, fakat hala arkadaşlar, birkaç ay oldu ve onlar bunun üstesinden gelip dost kalmayı başardılar, artık çok daha fazla iyiler." dediğimde başını salladı,
"Pekiiiii.." diyerek uzatarak konuştu,
"Senin bir birlikteliğin var mı?" dedi ve şarabını yudumlamadan evvel vereceğim cevabı bekledi, bakışlarım yeniden ellerime kaydı,
"Kısa bir süre önce nişan attım." dediğimde sesim titremişti.
Bu konunun uzamasını istemiyordum.
"Ya." dedi sadece.
Birkaç dakikalık sessizlik oldu, sessizliğin düşüncelerimi ele geçirmesine izin vermeden tekrar başımı kaldırdım,
"Sende Gigi Hadid ile birliktesin değil mi? Model olan." dediğimde bakışlarını kaçırdı ve şarabından büyük bir yudum aldı.
Rahatsız mı olmuştu?
"Yani sana bir şeyler sormak isterdim fakat medyadan yeterince bilinen biri olduğun için soracak bir şeyim yok." dedim havada ki gerilimi dağıtmaya çalışarak,
"Kimse göründüğü gibi değildir." dedi düşünceli bir şekilde.
"Ah, anlıyorum." dedim dudaklarımı büzerek,
"Bunu anlayabileceğini sanmıyorum." dedi.
Tam ona cevap verecektim ki benden önce konuştu,
"Ailen nerede yaşıyor?" diye sordu.
Kalbime birkaç iğnenin battığını hissettim.
Alt dudağımı yeniden ısırdım ve ona bakmaktan vazgeçip camlı duvardan çam ağaçlarını seyrettim,
"Ölmüşler." dedim sesimin titremesini engelleyerek.
Bakışlarını üzerimde hissediyordum fakat ona bakmak istemedim,
"Üzgünüm." dedi kısık bir şekilde, sesinin tınısı gerçekten de hüzünlü gibiydi, alayla gülümsedim ve yine ona döndüm,
"Ben hatırlamıyorum zaten, 2 yaşındayken Washington'a giderken trafik kazası geçirmişiz, abim babam annem ve annemin karnında ki küçük kardeşim kurtulamamış, beni de bebek koltuğunun emniyet kemeri korumuş sanırım. Bilmiyorum yetimhane müdürünün anlattığı bu, aslen İngiliz ve Liverpool'da yaşadığımız için beni burada ki Champbell Yetimhanesine vermişler. Kendimi bildim bileli orada büyüdüm, üniversite döneminde oradan ayrıldım ve yurtta kaldım, para kazanmaya başlayınca da kiraya, Marry teyzenin evine yerleştim." dedim.
Bahse girerim ki çok konuşmuştum ve sıkılmıştı.
"Hayır sıkılmadım, aksine normal bir hayatı duymayalı uzun zaman olmuştu.." dediğinde gözlerindeki parlamayı gördüm.
"Peki ya sen? Tamam günümüz hakkında sorabilecek bir şeyim yok, o halde sen anlat, nasıl bir çocukluk geçirdin?" dedim ve kadehimi sahiplenircesine iki elimin arasına alıp arkama yaslandım.
Küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzdü ve benim ısrarcı bakışlarıma dayanamayarak derin bir nefes verip güldü,
"Benim kalabalık bir ailem vardı, kız kardeşlerim, ablam, akrabalarımla iç içe büyüdüm.."
![](https://img.wattpad.com/cover/84277420-288-k695606.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safe And Sound | ZM
Fanfiction~ "Ne kadar zaman geçerse geçsin, seni kırmızı elbisenle süzülerek bana doğru ilerlediğin ilk andan beri biliyordum ki, elime kalemi her aldığımda, yazdığım her bir satırda seni yazacak, insanların dinleyeceği bütün şarkılarda seni söyleyecektim A...