"Yeryüzünde yalnız benim serseri
Yeryüzünde yalnız ben derbederim
Herkesin dünyada varsa bir yeri
Bende bütün dünya benimdir derim"
Kısık bir mum ışığı aydınlatmaktaydı sayfaları. Odada sigara dumanı içinde kalmış hayaller, düşler, boynu bükük düşünceler vardı. İç çekişli yakarışlar ama sessiz...
ama sedasız ...
Kalbinin derinliklerinden gelen bağrışmalar , çığlıklar vardı
ama suskun... ama yalnız... Sigarasından çekti delikanlı dudakları yanana kadar. İçi acımasızlık, İntikam ve dehşetle dolu olmasına rağmen bir yanı hep sevdikleri için cennet bahçesiydi. Ayağa kalktı, pencereden dışarı baktı , dışarı zifiri karanlıktı, bir saat sonra hava aydınlanacaktı ama. Paltosunu giyindi silahını alıp dışarı çıktı.
Sokaklar sessiz... Sokaklar ıssız... Sokaklar kimsesizdi... Koca yolu birtek o yürüyordu , hava soğuk zifiri karanlık. Sokak lambaları yetmiyordu aydınlatmaya..Arkasına bakmadan yürüyordu delikanlı, içinde bir korku ürperdi. Sonra bir ses duydu "Korkma Oğlum" Babasıydı bu duraksadı başı döndü " Baba" dedi soluk bir eda ile. Kalbi sıkıştı, zorlukla nefes aldı. "Korkmuyorum Baba".. Kaldırımlara devrildi , sanki anne kucağında imiş gibi hissetti, kaldırımın soğukluğu baba şefkati...
"Kaldırımlar, Çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır!"
Kendini zorlayarak ayağa kalktı delikanlı, yolunu saptırmadan devam etti. Bir inşaattan henüz genç saç sakal karışık, sırtında torbasıyla bir adam çıktı. Selim'le göz göze geldiler, adamın gözleri kandan görünmüyordu. Selim yanına gitti "Selamünaleyküm ne yapıyorsun?"- Rızkımızı arıyoruz Abi sen bu saatte ne yapıyorsun?
- Dolanıyorum bende kardeş.
Kalacak bir yerin yok mu?- Tüm sokaklar bizim abi. Daha ne isteyim.
Selim gülümsedi, yanında ne kadar nakit para varsa yaklaşık
2 bin Tl kadar hepsini adama uzattı. Adam elini öpmek için eğildi fakat Selim izin vermedi. Yoluna devam etmek üzere bir adım attı, sırtından bıçaklandığını hissetti. Arkasına döndü, adam karnından bıçakladı. Hava , yavaş yavaş aydınlanıyordu, başı dönük bir şekilde Güneşi gördü. Adam bıçağı çıkartıp yeniden sapladı...Delikanlının bağrını delen bıçağın sivriliği değil, ihanetin bu kadar keskin olmasıydı. Yere serildi, belinden silahını çekti adama ateş etti mermisi bitene kadar.. Ateş etti. İntikamını almıştı, bu yarasını hafifletti. Kaldırma devrilmiş, karnı Gökyüzüne bakar bir şekilde yatıyordu.
Belki de son nefeslerini veriyordu,
"Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum.
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
"Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!"
Saatler sonra...
Selim'in nerede olduğu ile ilgili en ufak bir bilgiye sahip değillerdi. Kendi evinde yoktu, annesinin yanında da yoktu. Çaresiz bir şekilde, elleri kolları bağlı ; Biri gelirde , bir haber getirir umuduyla beklemektedirler.
- Bu böyle olmayacak! Gidelim Dağlıcayı dağıtalım Dayı.
- Daha hiçbirşey bilmiyoruz yeğen
- Sadık haklı Dayı.
- Yusuf'u yakalayalım, konuşturalım bence. Eğer Selim'i onlar kaçırmışsa o zaman dağıtırız heryeri!
- Ömer'in dediği mantıklı
Hazırlanıp Yusuf'un iş yerine geldiler. Arabadan Dayı indi; elinde sarı kehribar tesbihi, ayağında kundurası asfalta vurarak yürüdü. Önden Ali Osman ile Ömer, en arkadan Sadık, Alper ve Hasan gelmekteydiler. İçeri geçmek içinsilahının vermesini söyledi. Dayı silahının çıkarttı
" Al silahım" diyerek bacağına ateş etti. Herkes paltosuna gizlediğii küçük makineli tüfekleri çıkartarak İçerideki elemanlara doğrulttular. Ali Osman ve Ömer'de Dayı ile Yusuf'un odasına gittiler. Dayı ona doğru gelen elemanlarıı teker teker vuruyordu. Odadan içeri girdi; Yusuf silahını kapıya doğru çevirmiş ,içeri girmelerini bekliyordu, girdiği anda ateş etti. Dayı kolundan yaralandı. Ali Osman da onu kolndan vurdu. Ömer hızla içeriye girerek silahı Yusuf'un başına dayadı..