Yan yana anca iki kişinin yürüyebileceği bir koridorun tepesindeki plazma lambalar sıralı şekilde dizilmişti. Upuzun koridorun hiçbir yerinde bir pencere yoktu. Sekreter kıyafetlerini giyinmiş bir kadın, topuklu sesinin koridorda yankılanmasıyla geliyordu.
Koridorun sonunda tek bir kapı vardı. Kapı tamamen gümüş renkteydi. Üstünde bir kol, bir düğme yoktu. Kadın, kapıya yaklaştı ve kapı kendiliğinden açıldı. Kapı açılır açılmaz, girdiği odanın içerisindeki mor ışıklar kadının yüzüne vurdu. Yüzüne gelen yoğun ışık yüzünden yüzünü buruşturdu.
Odanın iki köşesinde de bulunan mor ışıklar, sürekli hareket halindeydi. Hiç durmadan dönerek odanın yer yerine ışık saçıyorlardı. Fazla büyük olmayan odada, masa başında bir adam ve o adamın yanında ise başka bir adam vardı.
Fakat odadaki kişiler sadece o iki adam değildi. Bir de o mor lambaların altına kurulmuş olan platformda, direğe tutunarak değişik hareketler sergileyen iki yarı çıplak genç kız vardı.
"Efendim, Fell Castle sakatlanmış. Klonlar başarılı olmuş efendim." Masada oturan adam, sağ elindeki parmakları, sıralı ve ritimli bir şekilde, cilalı masaya vuruyordu. "Peki, Anatalya?" Adam, kısa ve net konuşuyordu. O kısa konuşmasından bile ortamda kimin patron olduğunu niteleyen bir ses tonuna sahipti.
Sekreter kadın, siyah kemik gözlüğünü düzeltti. "Anatalyadan iz yok. Büyük ihtimalle Ahmet Pozan onu buldu ve kendi yanında tutuyor." Geniş ve görkemli, adeta taht gibi etkileyici bir koltukta oturan adam, yanında dikilen adama döndü. "Sence kızın güçlerini almış mıdır?" Yanındaki, kirli sakallı ve kurt adama benzeyen kişi ise sakallarında gezdirdi elini. "Gücünü alması mümkün değil. Ama laneti almış olabilir."
Parmaklarını, soldan sağa sırayla masaya vuran adam, yaptığı eylemi hızlandırdı. Masanın cilalanmış siyah yüzeyi, yüzünü yansıtıyordu. "Laneti aldıysa bile bana karşı koyamacak kadar güçsüz, o s*ktiğimin Fury'si. Haberleri verdiğin için sağ ol. Şimdi aşağıdaki işine geri dön." Kadın, başıyla onayladı ve çıkmak için arkasını döndü.
O sırada, oturan adam, yanındakine kafasıyla işaret verdi. İşareti alan kurt kılıklı adam ise ceketinin içinden tabancasını çekip kadını kafasından vurdu. Yere ölü bedeni yığılan kadın, bedeninden dışarıya doğru yayılan bir kan birikintisi bıraktı.
Aynı el hareketini hala sürdüren adam, sonunda sağ elini kaldırıp cesedi işaret etti. "Kızlar, şu çöpü kaldırın." Platform tepesinde olan kızlar, tutundukları direkleri bıraktılar ve yere indiler. Cesedin yanına gidip, naif kolları ile cesedi kaldırmaya çalıştılar.
Ayakta duran adam, kızların cesedi kaldırmaya çalışması esnasında, iki kızı da gözüyle hamile bıraktı. Koltuğuna gömülmüş adam ise tam karşıya bakıyordu, odağını bozmadan. Cesedi kaldıran iki kız, koltuğunda oturan patronlarına birer bakış attılar. Baktığı noktayı bozmayan adam, eliyle kapı dışarısını işaret etti ve kızlar dışarıya doğru yöneldi.
İki adam, odada yalnız kalınca konuşmaya başladılar. Söze ayakta duran başladı. "Anatalya'ya ihtiyacımız yok. O ihtiyarı hayata döndürmesek de olur. Baksana klonlar Fell'i durdurmayı başarmış." Masa başındaki adam, bu sefer ise sağ elini yumruk yapmıştı. Sertçe olmasa bile, masaya vurdu. "Fell'i Wilson'da yendi Eric!"
Cümlenin sonunda ses yükselten adam, eski sakinliğine hiç fark ettirmeden geçti. Ayakta duran adam ise duvara yaslanmıştı. "Doğru söylüyorsun Ripper. Sanırım o kıza ihtiyacımız var." Her ne kadar, eski sakinliğine dönüş yapmış olsa da adam. Aniden yükseldi ve masaya sert bir yumruk indirdi. "Tabi ki de ihtiyacımız var! Daha güçlü klonlar yapmalıyız Eric ve onun tek yolu o küçük s*rtüğü bulmak!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Punishers | Çizginin Öteki Tarafı
Science FictionFrank Castle, herkesin tanıdığı, acımasız, tam bir ölüm makinesi olan Punisher isimli anti kahraman. Yıllar önce görev esnasında hayatını kaybetmişti. Ama onun ölmesi demek, Punisher'ın ölmesi anlamına gelmiyordu. Onun yeğeni olan Fell Castle, amcas...