Fell, Faren'ı evine getirmişti ve onun dediklerini yol boyunca dinlemişti. Anladığına göre, Faren çok ciddi yara alsa da, yine de doktorlar tarafından kurtarılmış fakat hayatta kaldığını kimseye söylememiş ve gizli bir hayat sürmüştü.
Eve geldiklerinde, Fell dairenin beyaz, tahta kapısını gıcırdama sesi eşliğinde açtı ve içeriye adım attı. Daire, yaşanmayacak gibiydi, bir çok yerde kan izi vardı, yerlerde boş mermi kovanları, camlar kırılmıştı ve gazete ile kapatılmıştı.
Faren, içeri girdiğinde, gördüğü bu manzara karşısında ne diyeceğini bilemedi, "Burada mı yaşıyorsun? Bence benim evimde kalmayı düşünebilirsin." Fell, kardeşinin bu deyimi ile eve bir daha baktı, göz gezdirdi, fakat ona normal geliyordu. Duvardaki kan izleri Fell'i rahatlatıyordu.
"O kan izleri, bu eve izinsiz girmeye çalışanlara ait. Yine de ben gelen insanlara boya deyip geçiştiriyorum." Fell, bunu dedikten sonra kapıyı kapattı, "Peki Faren, madem yaşıyordun, benden de mi sakladın yaşadığını."
Faren, sırtındaki yayı kapının yanına bıraktı ve ceketini kenardaki askılığın üstüne atıp salondaki kahverengi, derisi yırtık pırtık olan koltuğa oturdu, "Sakladım, çünkü öğrenseydin peşimi bırakmayacaktın. Bende Punisher olmak istiyordum, ama senin buna izin vermeyeceğinin farkındaydım.
Fell, bir kez daha Faren'ın onu ne kadar iyi tanıdığının farkına vardı, "Tabi ki izin vermezdim. Sana bir şey olmasına izin veremem Faren. Seni bir kez kaybettim." Fell'in aklına o anılardan bir kesit geldi. Ama daha tam hatırlamadan kafasından attı ve dikkatini dağıtmaya çalıştı.
Faren, iyice yaslandı ve keyfine bakmaya başladı, Fell ise ayakta ve olduğu yerde dönüp duruyordu. Lady Punisher, Fell'e dedi ki, "Artık beni durdurma gibi bir şansın yok." Fell, elini çenesine koydu ve depoda gördüklerini düşündü, "Hayır, seni durdurmayacağım. Benim durdurmam gereken başka biri var."
Faren, onun kim olduğunu anladı. Kardeşini gerçekten iyi tanıyordu, "Şu senden önce depoyu basıp herkesi öldüren Punisher'ı mı diyorsun. Gerçekten profesyonel gibiydi ama yaptıkları. Adamın, rakiplerini öldürmek için nişan aldığı yerler bir insanın, yara alması sonucu en çok acıyacak noktalardı." Fell, dönüp ona baktı, Faren onun hayretli bakışlarına bakarak anlatmaya devam etti.
"Kırk kişiyi de o noktalardan vurması ve adamın kan kaybından ölmemesini sağlayarak göğsüne kuru kafa kazımak, bunu herkes yapamaz Fell, o gerçekten bir profesyonel. Onu durdurmak istiyorsan. Bir takım oluşturmamız lazım." Fell, üstündeki ceketi çıkardı ve direk köşeye savurdu, "Onu durduracağım, ama bir takım olarak yapamam. Ben bir takım yönetemem Faren."
Fell'in kız kardeşi, ayağa kalktı ve biraz çıkıştı, "Tek başına onu yenebilir misin sanıyorsun? Sen o kırk adamı bile yenemezdin, onun yaptıklarına bak!" Fell, bu kadar küçümsenmeyi hoş karşılamamıştı, o da çıkıştı, "Sen beni beceriksiz mi sanıyorsun? Sen yokken benim yaptıklarımın haddi hesabı yok." Fell, bağırdıktan sonra duvarın dibine gidip kolunu duvara koyarak dayandı duvara, Faren ise onun üstüne gitmeye devam etti, "Fisk'in kulesine saldırdın fakat onu alt etmeyi bile beceremedin."
Fell, bunu duyunca iyice sinirlenmişti. Kardeşi tarafından bu kadar küçümsenmeyi kaldıramadı, "Ama onu sonra kalbinden vurdum, üstelik oğlu Daredevil'ı da yenerek!" Fell, sinirden bağırmıştı. Faren, onun bağırışını görünce sustu, üstüne bir şey söylemedi, "Peki, madem öyle diyorsan."
Susmayı tercih eden Faren, bu tercihini çok da uzun sürdüremedi, "Ama ben takım kuracağım, ister katıl, ister katılma." Fell, hala takım olmanın iyi bir şey olduğunu düşünmüyordu ve sebebini de aslında kardeşi kendi ağzıyla söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Punishers | Çizginin Öteki Tarafı
Ciencia FicciónFrank Castle, herkesin tanıdığı, acımasız, tam bir ölüm makinesi olan Punisher isimli anti kahraman. Yıllar önce görev esnasında hayatını kaybetmişti. Ama onun ölmesi demek, Punisher'ın ölmesi anlamına gelmiyordu. Onun yeğeni olan Fell Castle, amcas...