Led ışıklar, müzik, alkol. Işıklar, altında toplanmış insan kalabalığının yaptığı gibi dans ediyordu. Hiç bir ışığın rengi ve yeri sabit kalmıyordu. Sürekli renkleri değişiyor, aydınlattıkları yer değişiyordu. Değişimler çok hızlı olduğu için insan önünü göremiyordu.
Fakat orada olanlar önünü görmemek için geliyordu zaten. Hiçbir şeyi görmeden, sadece dans ederek hayatındaki sorunları düşünmeden stres atmak için. Fakat alanın büyüklüğü, küçümsenemeyecek kadar çoktu. Bir futbol sahası kadar geniş büyüklüğe sahip bir kulüptü. Yerin altına kurulmuştu ve sadece bilen insanlar haberdardı.
Sadece bilen insanların gelmesine rağmen kulüp, ağzına kadar doluydu. Dansçı kızlar, barmen adamlar, renkli ışıklar ve son sesli müzikle, gelenin geri dönmek istemediği bir mekandı. Fakat her zaman sadece bilenlerin, orayı bilen insanlarında birbirini tanıdığı yere, davetsiz gelenler vardı.
Siyah pardesü, insanların arasından geçerken hafif hafif süzülüyordu. Tepedeki renkli led ışıklar, göğüs kısmında duran kuru kafa logosunu aydınlatıyordu.
İnsanları sertçe iten ve kafasını çevirip özür bile dilemeyen adam, dümdüz ilerliyordu. Hiç kimse adama dikkat etmemişti. Oysaki o kılıkla gelmezdi hiç kimse bir gece kulübüne. Adam siyah pardesünün içinden tabancasını çekip tepedeki ışıklardan birini vurdu. Namludan çıkan ses yavaş yavaş yayılırken, tepedeki ışıklardan, kırılmış olanın parçaları yere döküldü.
Sesi duyan herkes çıkışlara doğru koştururken, adam bir kaç el daha sıktı. Ziyaretine geldiği kişilerin, onun geldiğini bilmelerini istiyordu. İnsanlar kaçışırken, adamın sırtına elektroşok tabancaları ateşlendi.
Tepedeki balkon demirlerinden sarkarak elektroşok tabancasını ateşlemiş olan adamlar, pardesünün yalıtkan olduğunu öğrendiklerinde, çoktan kafalarına birer kurşun yiyip, dans pistine düşmüşlerdi. Hisleriyle hareket eden kuru kafalı adam, bakmadığı yerlerde duran adamları bile vuruyordu.
Çevresini güvenlikler sarmaya başladığı zaman, gülümsedi. Adamlar ondan korkuyordu. Çünkü onu tanıyorlardı, kim olduğunu, neler yaptığını. Ellerinde, yere doğru sarkıttıkları tabancalar titriyordu. Nefes alışları dengesizdi. Adam bunu hissediyordu, korkularını hissediyordu, düşüncelerini boğuk olsa bile duyabiliyordu.
"Bana Eric Russo'nun nerede olduğunu söyleyin. Yoksa hepiniz öleceksiniz."
"Biz senden sayıca üstünüz. Senin dediğini yapmayacağız." Bunu çevresini saran adamlardan, arkasında duran demişti. Siyahlara boğulmuş adam, bunu söyleyen kişiye döndü. Tepedeki dönüp duran ışıklar tekrar siyahlının yüzüne vurduğunda göz bandı ortaya çıktı.
"Önemli olan miktarı değil." Pardesünün içinden diğer tabancayı da çekti ve sağındaki ile solundaki adamı tam alnından vurdu. Diğer kalanların hepsi copları bırakıp silahlarına sarıldıklarında, ortalarında duran adam, bileğinde gizlediği küçük, zehirli bıçakları, karşısındaki dört adamın boğazına fırlattı.
Zehir, nefes borusundan ciğere yayılırken, hepsi nefes alamamaktan yere düşüp yığıldı. Ona sayıca üstün olduklarını hatırlatan adam hala ayaktaydı fakat onun iki sağı ve iki solundaki adam için aynı şey söylenemezdi.
Geriye bir tek arkasında kalmış olan üç adam kalmıştı. Onlara dönerken, namludan kurşunların çıktığını hissetti. Kurşunlar ona ulaşamadan avucunu, kurşunların geldiği yöne doğrulttu ve hologramdan oluşan, yuvarlak bir kalkan belirdi havada.
Son hızda gelen kurşunlar, kırmızı-mavi-beyaz renkli hologram kalkana çarpıp yere düştüğü zaman, hepsi korkmuştu. Onların korkmaları siyaha gömülmüş katil için zevk vericiydi. Ayağını yere sertçe vurdu ve sağ bacağına gizlediği bıçak havaya fırladı. Eline kadar yükselen bıçağı hemen yakaladı ve karşısındaki üç adam fırlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Punishers | Çizginin Öteki Tarafı
Научная фантастикаFrank Castle, herkesin tanıdığı, acımasız, tam bir ölüm makinesi olan Punisher isimli anti kahraman. Yıllar önce görev esnasında hayatını kaybetmişti. Ama onun ölmesi demek, Punisher'ın ölmesi anlamına gelmiyordu. Onun yeğeni olan Fell Castle, amcas...