(Bunula okuyun: http://www.youtube.com/watch?v=1zfzka5VwRc )
Sınıfa girdiğimde ise Harry ile göz göze gelmiştim. Çantamı masaya bırakarak ona yaklaştım. “Seninle çok kısa konuşacağım. Ve sende beni dinleyeceksin!” Önündeki masaya oturarak gözlerine bakmaya başladım. “Her ne kadar aramız kötü olsa da şu an senin dostluğuna ihtiyacım var. Üzgünüm, seninle dostluktan başka bir şey düşünemedim. Ama yapamam. Dostluğumuza ihanet edemem. Eğer dost olarak devam etmek istemiyosan bunu anlayışla karşılarım. Bu senin kararın sonuçta.” Tüm bunları tek nefeste söylerken kendimi Eminem sanmıştım bi ara. Ha bu arada. Ne taş bir adam o. Tanrım ne diyorum ben! İç dünyamdan kurtularak cevap vermesi için Harry’e bakmaya başladım. Tepkisizce bana bakarken bir anda beni kendine çekti ve sarılmaya başladı. Gülümseyerek bende ona sarıldım. Justin için onunla kavga etmiştim. Hiç değmeyecek kişi için. Bunu sonunda anladım. Evet, biraz geç oldu ama anladım. Önemli olanda bu değil mi zaten? Ahh! Ne diyorum ben? Harry’den ayrıldığımda kapıdan giren Justin’e baktım. Tamam, şu an ki pozisyonum hiç de iyi değil. Harry’nin masasına oturarak ona doğru eğilir pozisyondaydım. Bu ne kadar iyi bir şey olabilirdi ki? Şu an, okulda ki sürtüklerin yaptığı ‘Ön sevişme’ pozisyonundayım diyebilirim kısaca… Ellerimle Harry’nin yanaklarını kavrayarak yüzüne doğru eğildim ve yanağına minik bir öpücük kondurarak masadan kalktım ve kendi masama doğru yürümeye başladım. Sırama oturduğumda unuttuğum bir şey vardı aslında… Justin yanımda oturuyordu. Yani, eğer değişmediyse öyle olması gerekiyordu. Gitarımı çıkararak masanın üzerine koydum ve telefonumla oynamaya başladım. Yanıma yaklaşan birini fark ettiğimde supralarından tanımıştım kim olduğunu. Bu Justin’di. Hiçbir tepki vermeden telefonumla oynamaya devam edebilmiştim sadece. Yanıma oturduğunda kalbim yine teklemişti. Kahretsin! Bu olmamalıydı. Ona karşı nefret beslemeliydim. Bayan Momsen sınıfa girdiğinde kısa bir konuşmanın ardından derse başlamıştık. Anladığım kadarıyla herkes solo yapacaktı. Yani hem şarkı söyleyecek hem de istediği bir müzik aletini çalacaktı. Tabi sadece isteyenler. Ben isteyecek miydim peki? Tabi ki de hayır! “Evet, çocuklar…” diye söze girdi Bayan Momsen. “Kimler gönüllü” Hiç alışık olmadığımız bir şey olmuştu. Justin parmak kaldırmıştı. “Evet Bieber… Seni buraya alalım” Yanımdan usulca ayağa kalkarken elindeki mızrabı yere düşürmüştü. Tam ayaklarımın önüne. Tanrım! Benimki de şans mıydı şimdi? Tüm sınıf pür dikkat bizi izlerken Justin tepki vermememe karşın yavaşça eğilerek mızraba uzandı. Tabi ki o mükemmel kokusu her yanımı kaplamıştı. Gerçekten kokusu büyüleyiciydi. Ve beni etkisi altına alıyordu. Mızrabı alarak gitarının üzerine koydu ve Bayan Momsen’a doğru yürümeye başladı. Sandalyeye yerleştiğinde piyano çalacağını anlamıştım. Neden piyano? Burası gitar kursu bi kere. Büyük bir ustalıkla parmaklarını tuşlarda hareket ettirmeye başladı.
(Bununla devam edin: http://www.youtube.com/watch?v=xu2E1aCspZI )
Ooo
Oooh
Ooo Oh Oh
Lately I've been thinking, thinking about what we had
And I know it was hard, it was all that we knew, yeah
Have you been drinking, to take all the pain away?
Sesini gerçekten iyi kullanıyordu. Ne kadar da ilgilenmiyor gibi gözüksemde bu başlangıç iyiye işaret değildi. Ama dayanmalıydım öyle değil mi? Bunu yapmalıydım.
I wish that I could give you what you deserve
Cause nothing could ever, ever replace you
Nothing can make me feel like you do, yeah
You know there's no one, I can relate to
I know we won't find a love that's so true
Tüm sınıf sessiz ve dikkatli bir şekilde onu izliyordu. Bayan Momsen’da masasında oturmuş Justin’e odaklanmıştı. Ben mi? Ben başımı önüme eğmiş parmaklarımla oynuyordum. Ne kadar eğlenceli bilemezsiniz!
There's nothing like us
There's nothing like you and me
Together through the storm
There's nothing like us
There's nothing like you and me together, oh
Bu sözler? Kime yazıldı acaba? Kesinlikle Sel’e yazmıştır. Kimse onlar gibi olamaz sonuçta…
I gave you everything babe
Well, everything I had to give
Girl, why would you push me away? yeah
Lost in confusion, like an illusion
You know I'm used to making your day
But that is the past now, we didn't last now
I guess that this is meant to be yeah
Tell me, was it worth it? We were so perfect
But baby I just want you to see
Sesi titremeye başlamıştı. Bu pek alışık olduğum bir durum değildi. Yani titrek sesli Justin… Kim inanabilir ki? Elimde hissettiğim ıslaklık ile tırnağımda olan gözlerimi avucuma çevirdim. Tanrım! Ağlıyor olamazdım değil mi? Elimin tersiyle gözümü sildiğimde gerçektende ağladığımı farketmiştim. Onun için miydi bu göz yaşlarım? Peki neden ağlıyordum ben?
There's nothing like us
There's nothing like you and me
Başımı hafifçe kaldırarak ona baktım. Sözüyle birlikte yumduğu gözlerini açarak o da bana bakmaya başladı. Gözleri kızarmıştı.
Together through the storm
There's nothing like us
There's nothing like you and me together
Bu sözler gerçekten beni çok etkilemişti.
-Sana yazıldığı için olabilir mi salak!-
Evet, iç sesim yine bizlerle. Bir dakika… Bu şarkı… Bana mı yazılmıştı yani?
There's nothing like us
There's nothing like you and me together through the storm
There's nothing like us
There's nothing like you and me together
Son kelimesiyle herkes alkışlamaya başlamıştı. Bende kendimi sıkıyordum, ağlamamak için. “Tebrikler Bieber…” dediğinde Bayan Momsen, zil çalmıştı. Sanki ayarlanmıştı. Neden daha önce çalmadın ki sersem zil!? Justin buruk bir şekilde gülümseyerek bana yaklaşmaya başladığında hızla ayaklanarak koridora çıktım. Kızlar tuvaletine girerek bana bakan meraklı sürtüklere yaklaştım. “Çıkın!” “Ne?” “Size burdan siktir olup gidin diyorum!” Hepsi şaşkınca tuvaleti boşaltırken arkalarından kapıyı kilitleyerek sırtımı kapıya dayadım ve yavaşça yere oturdum. Kahretsin! Ağlamamalıydım. Ona karşı birşeyler hissetmemeliydim. Hiçbir zaman akıllanmayacaktım sanırım. “Gabriella” Harry’nin sesini duymamla irkildim. Kapıyı açmaya çalışmıştı ama kilitli olduğundan dolayı açamamıştı. “Gabriella… Ne olursun kapıyı aç” “Git burdan!” dedim ağlamaklı ses tonumla. “Sen… Sen ağlıyorsun” dedi Demi. Lanet olsun! Biraz kafa dinlemek istiyorum. Bunun neresi kötü. Kapıya vurulan darbeler ve Demi’nin ağlama sesleri, tabi… Okuldakilerin uğultuları yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. Ne oldu şimdi? Beni duydular sanırım. Omuz silkerek ayağa kalktım ve aynaya bakmaya başladım. Yüzümü yıkayarak tekrar aynaya baktım. Tam bu sırada kilit sesi gelmişti kapının arkasından. Ardından da açılan kapıdan tek bir supra içeri ilişti. Sonra da diğeri… Justin yavaşça içeri girdi ve kapıyı kapatarak yeniden kilitledi. Yüzümü silerek kapıya yaklaştığımda açmama izin vermemişti. “Gabriella” Kulağıma fısıldadığı ismimle titremiştim. “Kapıyı aç” Dişlerimi sıkarak derin bir nefes aldım. “Konuşmadan asla” Sinirle ona dönerek “Konuşulacak hiçbirşey yok lanet olası!” dememle burun buruna kalmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biebergasm
Fanfiction"Seni seviyorum" Justin kulağıma fısıldadığında başımı kaldırarak bal rengi gözlerine baktım. "Bende seni seviyorum"