2. Bölüm - "Tebrikler, Arzum!"

64.8K 2.9K 597
                                    


Arabayı gergin bir şekilde sürerken, kendime güvenmem gerektiğini fark ettim. Soyguna falan gitmiyordum. Elimden geldiği kadarıyla rahat ve havalı olmalıydım.

Adrese baktım ve biraz ilerde stadyum ışıklarını andıran, şöleni görünce davete geldiğimi fark ettim. Buraya nasıl girecektim? Hemde minik bir Opel'le! Demirlerin arkasındaki iki katlı saray yavrusunu gördüm. Flaşların ışığı buraya kadar geliyordu.

Trafik birden tıkandı. 2-3 araç önümdeydi. Koltuktan doğruldum ve ileri baktım. İki tane koruma vardı. Demir kapılardan önce küçük bir kontrol noktası vardı. Arabalar oraya giriyor, bir şey uzatıyorlardı ve güvenlikler kontrol ettikten sonra, kapı kendi kendine açılıyordu.

DAVETİYE!

Ne yapacaktım? Sakin ol, Arzum... Sakin ol. Yeşil ışık yansa da, yol tek şerit olduğu için trafik akışı sağlanamıyordu. Davete gelmeyen sivil araçların kornaları beni gerdi.

Bende korna çalmaya başladım. Oraya giremezdim, davetiyem yoktu. Beni hiç görmemeleri şuan daha mantıklıydı. Önümdeki araçta geçti normal bir araçmışım gibi dümdüz devam ettim. Biraz ileride yuvarlak gördüm. Döndüm ve aynı yolun ters şeridine girdim. Hazırlıksız yakalandığım için telaşlanmıştım ve ellerim titriyordu.

Tekrar güvenliklerin oradan geçtim ve daha hızlı sürmeye başladım. İyice uzaklaştım. Yol genişledi ve yavaşladım. O yola tekrar girecektim. Ve... Arabam bozulmuş gibi yapacaktım! EVET!

Yaklaşık bir kilometre sonra bir U dönüşü gördüm. Yasak olmasına rağmen dönmekten başka çarem yoktu. Yol çok fazla uzayacaktı ve geç kalabilirdim. Kornalar ve belki de hakaretler eşliğinde, karşı şeride geçtim. Bir süre sonra ara gazı belirli aralıklarla verip bıraktım. Gazı az verdiğim için araba gözle görülür bir şekilde iyice yavaşladı ve hemen sağa çektim.

Arka farları 'Allah rıza için durun' moduna getirdim ve arabadan indim. Topukluların müsaade ettiği kadar hızlı yürüyerek ön kaportayı açtım. Şoför koltuğuna yaslandım ve Melis'i aradım.

"Ne oldu, iş tamam mı?"

"Girişte davetiyeler kontrol ediliyordu. Davetiye olmadığı için biraz geride durdum. Araba bozulmuş gibi davranıyorum." Gelen arabaların hepsi neredeyse beni görünce yavaşladı ama camını açıp, bir şey demedi.

"Tamam, sakin ol. Zaten davete gittiğini illa ki birisi giysinden anlar." Devam etti, "Birisi arabayla yaklaşırsa benle arabanın servis görevlisiymiş gibi sinirli konuş."

"Ya birisi anlarsa? Ne yapacağım Melis?" aklıma Selda Hanım'ın davetiyesi geldi. İçeri girmeden davetiyeyi de alamazdım.

"Bu görevi yapamazsan, diğer görevlere geçemezsin."

"Hırslanmam lazım!" bir araba arabamın arkasında yavaşladı, "Birisi durdu!" dedim şaşkın bir şekilde. O esnada ön koltuktan siyah takım elbiseli, genç bir adam indi. "Bir sorun mu var hanımefendi?"

"Lütfen birisini gönderin!" adama döndüm ve müsaade isteyerek konuşmaya devam ettim. "Arabam çalışmıyor... Ve hiç anlamam bu konulardan. Yanık kokusu geldi, çalıştırmaya da korkuyorum." Melis gülmeye başladı, "Ne demek uzak!? Özel bir daveti kaçırıyorum!"

Arka kapı açıldı. Orta yaşlı, smokinli bir adamdı. Kapısını kapattı ve bana doğru yaklaştı. "İyi akşamlar, küçük hanım."

"İyi akşamlar, beyefendi." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Telefonuma baktı, "Önce konuşun, isterseniz?" dedi anlayışla.

"Ne zaman gelirsiniz? O zaman, ben arabamı burada bırakayım? Tamam. Teşekkürler," dedim ve telefonu kapattım. "Özür dilerim... Arabam bozuldu ve..."

Son Nefeste (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin