Kollarımı birbirine bağlamış, kendime aynı mantrayı tekrar ediyordum. En iyisi bu. En iyisi bu.
Peki, neden öyle değilmiş gibi hissediyordum?
Evin sokağına girdim ve top oynayan çocukları, bahçe çardaklarında çekirdek çitleyip dedikodunun dibine vuran kadınlara kısa bir bakış attım. Dertsiz tasasız bir insan olmayı hiçbir zaman istememiştim. Hep melankoli bir yanım vardı. Acıyı seviyordum. Bu hayatta ne kadar mutlu bir yaşam istersem isteyeyim, acısız yapamazdım.
Binanın demir kapısını ittirdim. Evli mutlu çocuklu komşularımız, çardakta çay keyfi yapıyordu. Demir kapının sesini duyar duymaz, hepsi birden buraya döndü. Eminim ki ben binaya girer girmez, benle alakalı akıllarına ne gelirse ortaya dökeceklerdi.
Ona çok fazla yaklaşmadan, "İyi dedikodular hanımlar!" diyerek el salladım. İnşallah yapmacık sevgi göstermezlerdi.
"Gel beraber olsun kız! Çay da var!" diye bağırınca alayla gözlerimi devirdim. Müthiş caydırma yöntemi!
"Yok eve çıkayım ben...-"
"Kız bir şey soracağım, ne olur gel!" dedi yöneticinin karısı Elif.
Başımı gergin bir şekilde salladım ve yanlarına doğru çekingen adımlarla gittim. Tahta oturakların arasından çocuklar fırlıyor, birbirlerine çekirdek atıyorlardı. "Ne oldu?"
"Ya bak yanlış anlama... Ben gördüm diye soruyorum. İki üç seferdir aşırı yakışıklı, şık bir adam geliyor. Bir kere de o muhteşem arabadan inerken yakaladım seni." koluma alayla vurdu, "Nişanlandın da çağırmadın mı Arzum!?"
"Yoo?" dedim omuz silkerek. "O-..." O kimdi ki? Taner Saygıner kimdi? "Önemsiz biri."
"Ayrıldınız dimi..." dedi birisi. "Üzülme kız."
"Yok be ne üzüleceğim? Öyle... Ö-öyle şey oldu yani. Aman! Ben çıkıyorum, iyi akşamlar size." dedim ve gülümsedim. Hepsi bir ağızdan iyi akşamlar dedi ve binaya girdim.
Teşekkürler Taner. Onlara 1 haftalık dedikodu malzemesi çıkarttın.
Merdivenleri çıktım ve anahtarı çantamdan çıkartıp daireme girdim. İçerisi yine müthiş bir şekilde sessizdi.
Çantamı kenara bıraktım ve balkona çıktım. Akşam karanlığı çökmeye başlamış, gökyüzünü hafif bir kızıllık kaplamıştı.
İçeriden laptopumu aldım ve balkondaki masaya koydum. Sandalyeye oturdum ve arama motoruna 'komik videolar' yazıp, ciddi bir şekilde izlemeye başladım.
Kız su kaydırağına çıkıyordu ve ayağı kayıyordu. KAHKAHA ATMAK İSTEDİM. Ama atamadım.
Bir bebek su birinkitisiyle oynarken dengesini kaybetti ve çamurlu suyun üstüne düştü. Tebessüm dahi edemedim.
Ama yaklaşık yarım saat tahammül edebildim. 'Korkunç kamera şakaları' yazacağım esnada, istem dışı bir şekilde Taner Saygıner yazdım. Tam arama tuşuna basacağım sırada elimi geri çektim.
"Hayır!" sekmeyi kapatıp, laptopu geri ittirdim. Etrafa bakarken, ellerim laptopa tekrar ulaştı. Sekme açtım ve tekrar Taner Saygıner yazdım. Parmaklarım dokunmatik yüzeyde ara tuşuna doğru giderken, hareketlerime ters düşerek, "Yapma... Onu hayatından çıkar..." diyerek söylendim.
Telefonumun sesini duyunca ayağa fırladım, "HAYATIMDAN ÇIKTI!" diye bağırarak içeri girdim ve telefonuma baktım.
Arayan Selda Hanım'dı. Hemen açtım. "Alo?"
"Arzum? Müsait misin?"
"Temizlik yapıyordum da. Ama rahatsız olmadım, işime geldi. Kapı arkaları örümcek ağı olmuş-..." sustum, "Rahatsızlık vermediniz yani... Nasılsınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Nefeste (TAMAMLANDI)
ChickLitKelebek ömürlü bir genç kadın, asırlarca sevse doyamayacağı bir adama tutuldu.