Hayat çok garipti.
Kesinlikle 'bana olmaz' dediğiniz hale düşebiliyor, 'yapmam' dediğiniz şeyleri yapacak kadar çaresiz oluyordunuz. Belki zamanında büyük konuştuğumdan gelmişti başıma yaşadıklarım... Belki de kaderimin kara kalemi yüzünden bu haldeydim.
Soğuk ellerimi camın üstüne koydum ve Taner'in yüzünü okşuyormuş gibi hafifçe kımıldattım parmaklarımı.
"Arzum, biraz otur." dedi Emre arkamdan. Sesindeki tahammülsüzlük çok netti. Ama kızamadım. Haklıydı... Abisi bildiği adam, benim yüzümden bu haldeydi. Aptal ve sorumsuz davranan kadın yüzünden...
"İyiyim," diye cevapladığımda, Öykü'nün kolu, kolumu sardı. Beni oturmak için hafifçe çekiştirdi. "Hayır Öykü... İyiyim. Sadece bakmak istiyorum."
"Son son bakışların mı bunlar?" dedi Emre alayla.
Yapma... Dalga geçme...
"Emre!" Öykü kolumu bırakmasa da, ona doğru döndü. "Eğer böyle yapacaksan..."
"Hayır, Öykü," dedim ve kolumu ondan kurtarıp, Emre'ye döndüm. Gözleri beni süzerken, tam karşısına dikildim. O da oturuşunu dikleştirdi. "Dök içini."
Hafifçe gülümsedi. "Arzum..." omuz silkti, "Ben sana kızmıyorum. Bu hayat senin. Aldığın nefes, atan kalbin... Her şey sana ait. Ne Taner senin canını kendi üstüne yapabilir ne de özel bir durum olmadıkça müdahale edebilirdi..." başıyla karnımı işaret etti. "Ama sen hamilesin..."
"Öyle mi?" dedim dolu gözlerle.
Başını ağır ağır salladı. "Öyle..." dedi bakışlarını tekrar bana çevirirken. "ve..." kelimeler zar zor dökülüyordu dudaklarından. Dişlerini birbirine bastırdı. "Biliyorum ki... Taner'in buna ihtiyacı var."
"Bebeğe..." dedim onaylarcasına.
Başını sağa sola salladı. "Hayır. Sana."
"Evet, bebeğin doğması için-..."
Elini susmam için kaldırdı ve havada yumruk olurken gözlerini kapadı. "Bebeği öne sürüp durma. Bebek değil! Mevzu bebek değil!"
"Emre!?" koridorda yankılanan haykırışla irkildim. Nükhet Hanım ve Orhan Bey, bize doğru gelirken arkalarındaki Akay'ı gördüm. "Oğlum nerede?" biz saklamışız gibi gözlerimizin içine baktı. "Ne oldu ona!?"
"Açıklayacağım, Nükhet Hanım." dedi Akay, "Lütfen sakin olun. Burası bir hastane."
Orhan Bey, o camı gördü ve bizi arkasında bırakıp, oraya doğru yaklaştı. Elleri cebinde, onu izlerken dik duruşu kayboldu. "Omuzları düşmüş..." dedi uzun bir süre sonra. "Kim bilir hangi yükü omuzlarına aldı yine..." elini cebinden çıkardı ve duvara doğru dayadı. "Hiç izin vermedi... Yükünü taşımama müsaade etmedi..."
Göğsümden çıkmak için çırpınan hıçkırığı bastırmak çok zordu. Elimi ağzıma götürdüm ve onlardan birkaç adım uzaklaştım.
"Şirketin gelir gider hesaplamasında bir tutarsızlık farkettik. Birisi para kaçırıyordu." dedi Akay profesyonel bir şekilde. "Taner kafasına bu mevzuyu çok takmıştı..."
"Değmiyor..." dedi Nükhet Hanım titreyen sesiyle. "Hiçbir şey..." kelimeleri bulmakta zorlanıyordu, "Ah oğlum..." diye bir hıçkırık koyuverdi tekrar.
"Doktoru ne dedi?" Orhan Bey'e çevirdim bakışlarımı. Camdan uzaklaşmış, güçlü durmaya çalışıyordu.
"Anjiyo yapıldı. Daha genç ama stres..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Nefeste (TAMAMLANDI)
ChickLitKelebek ömürlü bir genç kadın, asırlarca sevse doyamayacağı bir adama tutuldu.