Multimedya: DEVRİM YILMAZOĞLU
***
Dar gömleğimin sıktığı karnıma ağrılar saplanıyordu. Vücudumu boydan boya saran etekse tam bir cehennem azabı gibiydi. Elimdeki karışık kağıtlara bakarken sık sık derin nefesler alıyor bir yandan da önemli yerlerin altını çiziyordum. Arada gözlerimi etrafta gezdirip kaçamak yapsam da ezberlemem gereken onca şey bir şekilde gözüme ilişiyordu. Kaşlarımı çatarak gömleğimin düğmelerini açmaya başlıyorum. Nefessizlikten ölme fikri hiç de iyi gelmiyordu.
Gözlerimi kapıya çevirdiğimde kimsenin gelmediğini anlıyorum. En azından bir süre boyunca rahat rahat oturabileceğim. Midemde sık sık tekrarlanan bulantı yine belli oluyor. Bu aralar beni zor duruma sokan şeylerden en küçüğü olduğunu biliyorum.
Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerimi odada gezdiriyorum. Geniş odanın kapısı hemen karşımda duruyor. Siyah kapı sanki her şeyi yansıtıyor. Beyazların aydınlattığı odada tek dikkat çeken şeyin o olduğunu biliyorum. Gözlerimi çevirdiğimde hemen kapının yanındaki geniş camlar gözüme ilişiyor. Sağ tarafımda boydan bir dolap var. Geniş dolap tıklım tıkış dolu duruyor. Hemen solumda ise geniş bir masa ve üzerinde duran onlarca evrak. Gözlerimi duvardaki resime çeviriyorum. Babamın bakışlarını hissediyorum. Hala yanımda. Beni izlerken gururlu dik duruşundan ödün vermiyor. Birlikte çekilmiş resmimizi büyükçe bir tabloya koyup oraya astığımı anımsıyorum.
Bakışlarımı masaya kaydırıyorum. Büyük harflerle "ÜLKÜ SOYER" yazılı olan kristal isimlik gülümsememi daha da genişletiyor. Babamın odasında olduğum gerçeği yankılanıyor zihnimde. Gerçekten buradayım ve burası artık bana ait. Onca şeyden, onca kötü olaydan sonra buradayım ve bu bana güç veriyor. Terleyen ellerimi üzerime siliyorum. Eteğimin deri olması fazla bir şeyi değiştirmiyor. Ellerim hala ıslak. Bu eteği atma fikrini aklıma kazıdıktan sonra önümdeki kağıt destelerine uzanıyorum.
Her şeyin yavaş yavaş düzene girmesi beni rahatlatıyor. Eniştemin tutuklanıp mühebbet hapse çarptırılması üzerinden bir hafta geçtikten sonra işin başına geçme kararım herkesi şaşkınlığa uğratmıştı. Ben bile bu kararı aldığıma, buraya gelip bu masaya oturduğuma inanamıyordum. Zihnimde hep o sözler yankı yapıyordu. ''Onun karşısında hiçbir şansın yok !! Seni ilk gördüğü yerde parçalara ayırır !!'' ama öyle olmamıştı işte. Ayaklarımın üzerinde duran bedenim o kadar sağlamdı ki en sert rüzgar bile sarsmıyordu. Ufak aksaklıklar olsa bile dimdik durmaya devam ediyorum.
Zihnimde yer edinen maviler dikkatimi dağıtıyor. Yanımdaki büyük boşluğu o zaman fark ediyorum. Gülümsemem solarken nefesim kesiliyor. Mirza. Onu göremiyorum. O beni her zaman görebiliyor ama ben onun nerede olduğunu her zaman ki gibi bilemiyorum. Telefonum hemen dibimde duruyor. Aramasını bekliyorum.
Ona çalışmak istediğimi söylediğim zaman, yüzünde oluşan kırgınlık gözlerimin önünden gitmiyor. Birbirimizden uzak ama birbirimize bir o kadar da yakın. Ne yapmam gerektiğini bilmeden duruyorum. Geceleri gelmesini bekliyorum. Uyuduğum zaman yanıma geliyor. Kokusunu hissediyorum rüyamda. Bir insan rüyasında sevdiği insanın kokusunu duyar mı ? Duyuyorum işte. Yumuşak saçları yüzümü okşuyor. Bunu seviyorum. Hep gelmesini istesem de çoğu zaman yatağım boş uyanıyorum.
Kapının çalınmasıyla kafamı kaldırıp bakışlarımı kapıya sabitledim. Aralanan siyah kapıdan içeriye yavaşça giren Devrim'e sahte bir gülümseme yolladım. Elindeki deste deste dosyayı zar zor tutarak yanıma gelmeye başladığında, bir yandan konuşuyor bir yandan da destenin üzerinde duran dosyadan bir şeyler okuyordu. Konuşma tarzı sahte gülümsememi gerçeğe dönüştürdüğünde yüzünü inceliyorum. Kalın dudakları ince yüz hatlarına çok yakışıyordu. Kaşının üzerinde duran piercing her ne kadar şirket kuralına aykırı olsa da, onda fazlasıyla iyi durduğunu inkar edemiyordum. Dik duruşu sayesinde saçları savrulmadan yanıma kadar gelebilmişti. Gözlüğünün arkasındaki gözlerine odaklandığımdaysa her defasında şaşırmadan edemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DURAKTAKİ KATİL (TAMAMLANDI)
Mystery / ThrillerDonuk gözlerini ucunda durduğu uçurumdan çekti. Bakışları beni bulduğunda gözlerindeki acı ifadenin ne kadar can yaktığını hissedebiliyordum. "Ve ben o gün..." durakladı. Kelimeler boğazına diziliyor, nefes almasını engelliyordu. "Ben o gün annemin...