43. FİNAL - PART 2

12.2K 539 545
                                    

***

Üniversitenin kapısından ufak adımlarla çıkıyorum. Arka sokakta bulunan ahşap kafeye gitmek için hareketleniyorum. Hava yaza göre fazla serin olduğu için bedenimden hafif bir titreme geçiyor. Bunu sıcak çikolata içerek telafi edebileceğimi düşünüp hızlanıyorum. Trafik ışıklarına yetiştiğimde arabaların geçişini bekliyorum bir süre. Her zaman ki gibi kalabalık bir trafik her sokağı ele geçiriyor. "İstanbul trafiği." diyerek içimden geçiriyorum. Sonunda benim geçmem için arabalar yavaşladığında hızlı adımlarla karşı tarafa geçiyorum.

Gözlerim yüksek binaya takılıyor. Buraya neredeyse her gün gelmeyi ihmal etmiyorum. Artık favori mekanlarımdan biri olmuş durumda. Aslında zaman harcamam için çok da güzel bir yer. Aksi halde beynimde dolanan kurgularla başa çıkamıyor, o kurguların içine doğru çekiliyordum.

Merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladığımda hangi kata gideceğimi kestiremiyorum. Bu saatlerde kafenin daha kalabalık olduğunu bildiğim için, daha çok tercih edilmeyen olarak geçen ikinci kata ilerliyorum. İnsanlar kapalı alanı benim kadar tercih etmiyor. O yüzden en üst kat her zaman insan kaynıyor ve bu rahat olmak için hiç de uygun değil.

Sonunda ikinci kata ulaştığımda derin bir nefes alıyorum. Zorlu bir ameliyat döneminden geçtiğim için kalbim hala beni zorluyor. Nefesimi düzene koyarak kafenin bir köşesine ilerliyorum. İçerisi çok fazla kalabalık değil. Sadece her zaman oturduğum masanın arkasında bir grup erkek oturuyor. Üç kişi olduklarını görebiliyorum ama daha da çoğalacaklarmış gibi etraftaki sandalyeleri masanın etrafına toplamışlar.

Gürültülü ortamları sevmiyorum. En azından artık. Masama doğru ilerleyerek oturuyorum. Üç kişinin de gözlerini bana çevirdiğini hissedebiliyorum ama bunu umursamadan, arkam onlara gelecek şekilde oturuyorum. Yüzümü incelemeleri beni rahatsız ediyor.

Yanıma doğru gelen garsona gülümsüyorum. Onunla da artık arkadaş gibiyiz. Buraya uzun zamandır geliyorum. Yaklaşık iki yıl... İki yıldır onu hep görüyorum ve artık beni garipsemiyor. Sandalyeyi çekerek karşıma oturduğunda gülümsüyorum. Çantama zorla sığdırdığım kitaplarımdan birkaç tanesini çıkarıyorum. Gözlerini devirerek konuşmaya başlıyor.

"Yine mi ders ?" kafamı olumsuz anlamda sallıyorum.

"İkinci kitabımı bitirmek üzereyim. Yayın evi bu konuda fazla baskıcı. Bir an önce bitirip yollamam gerekiyor." kafasını olumlu anlamda sallayarak masadan kalkıyor. Ne istediğimi sormayacağını adım gibi biliyordum ve öyle de oldu. Çünkü her zaman aynı şeyi istiyorum. Sıcak çikolata. Gözlerimi önümdeki beyaz kağıda yoğunlaştırıyorum.

Neden buraya her geldiğimde geçmişimde boğuluyorum ?

Bilmiyordum. Ne zaman tek başıma kalsam geçmişim gün yüzüne çıkıp beni içine çekiyordu. Bu hem odaklanmamı engelliyordu hem de canımı yakıyordu. Hala anlamsız gelen bazı şeyler, hala anlamını yitiren geçmişim.

Kim bilebilirdi ki her şeyin rüya olduğunu ?

Bilemezdim. Benim yerimde olan kimse yaşadığım onca acıyı, en kötüsüne kadar tattığım o duyguların hepsinin rüyadan ibaret olduğunu bilemezdi. Ben de bilememiştim. Ve bu belirsizliğin arasına sıkışan bedenim, bunu her anımsayışıda acıyla kıvranıyordu.

Uyandığım günü hala dün gibi hatırlıyordum. O kadar korkmuş haldeydim ki. Ölen annemi ve babamı yanı başımda görmek, bedenime bağlı yüzlerce kablo hissetmek korkudan ölmeme sebep olacaktı. Ama ölmemiştim işte. Ne ben ölmüştüm ne de Mirza. Gerçi öyle biri yoktu bile.

Kafamı hızla salladım. Bunu hala kendime yediremiyordum. Dokunuşları, bakışları bu kadar sahiciyken nasıl olur da her şey bir rüya olabilir. Buna bir anlam veremiyordum.

DURAKTAKİ KATİL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin