Toros Dağlarına tırmanıyorduk. Öğle namazı geçmek üzere olduğu için acele ediyor ve otobüsün mola vermesini bekliyorduk. Şoförün bu ise pek niyetli olmadığını anlayınca, yerimden kalkarak öne doğru ilerledim.
"Kaptan" diyecektim. "Namaz kılmak istiyorum, yakında duracak mıyız?"
Henüz şoföre doğru birkaç adım atmıştım ki, arkadan müthiş bir patlama duyuldu. Araba, sağa sola yalpalayıp şarampole girmiş, yolcular ise korkudan ayağa fırlamıştı. Kendimizi bir panik havasında dışarı attık.
Otobüsün arka tekerleri patlamıştı. Hem de ikisi birden. Şoför, büyük bir şaşkınlıkla: "Vallahi" dedi, "ben on beş yıldır bu işi yapıyorum, arabanın iki arka tekerinin birden patladığını ilk defa görüyorum. Hayırdır inşallah, isimiz uzun süreceğe benziyor."
Bu hadiseyi daha sonra kıymetli bir büyüğüme anlatınca: "İyi ki otobüs infilak etmemiş" dedi. "Tekerler o küfrün ağırlığına nasıl dayansın? Elbette patlar."
Yolcuların çoğu Torosların nefes kesen yeşillikleri arasına dağılırken, ben de abdest almak üzere ilerideki çam ağaçlarının altından akan billur gibi suya koştum. Ciğerlerime dolan tertemiz orman havasının ve dağlarda kuş cıvıltılarının tesiriyle adeta büyülenmiştim.
Namazımı kılar kılmaz "o adam"ı aradım. Büyük bir çam ağacına yaşlanmış dinleniyordu. Yüzünde yorgunluk ifadesi değil de, davasına hizmetin lezzeti okunuyordu.
Yanına yaklaşarak selam verdim. Gayet samimi ve sıcak bir tavırla selamımı aldıktan sonra, büyükçe bir kayayı göstererek: "Buyurmaz mısınız?" dedi, "birlikte oturalım." Karşı karşıya oturduk. Tatlı bir tebessüm ve gözlerindeki pırıl pırıl ifadelerle bana bakıyordu. Anlaşılan karsısındaki insanlara "candan bir arkadaş" imajını vermekte de son derece ustaydı.
Bir şeyler demeye hazırlanırken, benden önce davranarak mesleğimi ve memleketimi sordu. Öğretmen olduğumu öğrenince de : "Aaaa!" dedi. "Ne kadar güzel. Hayatım boyunca yanıp tutuştuğum bir meslek. İnan ki hocam, yeniden dünyaya gelsem öğretmenliği tercih ederim. Hem de ilkokul öğretmenliğini...
"Bir milleti, çektiği sıkıntılardan kurtarmak ve yeni nesli istediğin yola kanalize etmek için, en ideal bir yol... Çünkü, işin temelindesiniz. Memleket binası, bu temel üzerine inşa edilecektir. Anlıyorsun değil mi? Bu şekilde yeni bir insan tipi meydana getirebileceksin.. ."
Söylediği çok doğruydu. Hemen sezdiğim bir başka doğru da, bana iltifatlar yağdırarak tartışmayı istediği mevzuya çekmek ve bana kendisini kabul ettirmek düşüncesindeydi.
Bir fırsatını bularak, konuşmasının arasına giriverdim: "Efendim" dedim, "Sizi aramamın sebebi, otobüsteki sohbetinizle ilgiliydi. İki saati aşan konuşmanızla, yolcuları kendinize hayran bıraktınız. İnsan psikolojisini iyi bilen, son derece kültürlü bir insan olarak da günümüzün meselelerine parmak bastınız. Kanayan yaralarımızın tedavisi konusunda, birçok teklifler ve çıkış yolları gösterdiniz.
"Konuşmalarınızı dikkatle dinledim ve gördüm ki, fikirlerinizi daha çok siyasi ve ekonomik durumlar ile birtakım felsefi mevzular üzerinde yoğunlaştırdınız. Çare olarak da, Marksizmi takdim ettiniz. Ve özellikle, Marksizm mevzusunda oldukça kapasiteli bir insan olduğunuzu ispatladınız. Elbetteki böyle çok boyutlu bir insandan istifade etmem lazım geldiğini anladım ve kısa da olsa özel sohbet etmek için yanınıza geldim."
Karşımdaki "o adam", benim bu küçük iltifatımdan hoşlanmıştı. Bana doğru eğilerek: "Genç hocam" dedi, "sizlere yardımcı olmak, beni son derece mutlu kılar. Eğer benden açıklamamı istediğiniz bir husus varsa, çekinmeyin sorun. Bilgi dağarcığımı, istikbalimizin garantisi durumunda olan siz gibi öğretmenlerimize bir defa değil, bin defa sererim."
İşin basında, konuya nereden ve nasıl gireceğimi pek kestirememekle birlikte, sohbetimizi İmani konulara çekmek istiyordum. Çünkü, karşımdaki "adam"ın şuurlu bir Marksist ve kendi sahasında ileri derecede söz sahibi birisi olduğunu anlamıştım.
Konuşmalarında, her ne kadar ayet ve hadislerden bahsettiyse dahi, bunu benimseyerek değil, karsısında bulunan yolcuların dini duygularından istifade için yaptığı, her halinden belli olmaktaydı.
Büyük bir inanç boşluğu içinde olduğunu hissettiğim "o adam"a, önce Allah'ın varlığını ve diğer İmani meseleleri, akla yatkın ve ilmi metotlar içinde anlatmalıydım. Ekonomik ve felsefi hususlar bundan sonra konuşulabilirdi. Çünkü inanmayan bir adama Allah'tan ve Kur'an'dan bahsetmek hiçbir fayda vermeyecekti.
Bu noktadan hareketle benden soru sormamı ve herhangi bir konuda bilgi istememi bekleyen "o adam"a dönerek: "Efendim" dedim. "Toparlayabildiğim kadarıyla konuşmanızda hep geniş dairelerin genel problemlerinden bahsettiniz.
Bütün dünya... Bütün insanlık.. Siyasi ve ekonomik mevzular... Genel dertler ve çareleri... "Halbuki ben, uzak ve geniş meselelere önce yakınlarımdan başlamak istiyorum.
Mesela. kendimi bilmek, tanımak, taşıdığım gizli ve açık sırların önemini kavramak ve hareket noktasını kendi içimden tespit etmek istiyorum. Yıllar yılı bu konuda kafamı işgal eden birçok sorularım olmuştur. Doğrusunu isterseniz açık ve net bir cevap alamadım. Belki siz, bu sorularıma bir çıkış yolu gösterebilirsiniz."
Yine basını tebessümle sallayarak sorumu beklediğini ifade edince, konuşmamı sürdürerek: "Ben kendimden başlamak istiyorum," dedim. "Sizce insan nedir? Mahiyeti ve sırları neyi göstermektedir? Bir türlü sırlarına ulaşılamayan bu dev muamma niçin vardır? Ve varlığı neye bağlıdır? Bu varlığın tercihini kim yapmıştır?
Bu soruların cevabını yıllardır düşünmeme rağmen bir türlü içinden çıkamıyorum. Beni bu konuda aydınlatın lütfen. Çünkü sizin gibi kapasiteli bir insana bir daha rastlayacağımı zannetmiyorum."
Karşımda oturan "o adam'ın birden ciddileştiğini gördüm. Bakışlarındaki o tatlı pırıltı bir anda silinerek donuklaşmıştı.. Herhalde böyle bir soruyu hiç beklemiyordu. Bir müddet geçtikten sonra:
"Doğrusu bu konuyu bugüne kadar hiç düşünmemiştim" dedi. "Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce insan nedir?"
Konuyu istediğim noktaya çekince biraz rahatlamıştım. "Efendim" dedim. "Bu konuyu merak edince, tabii ki kendi çapımda bir araştırma yaptım. İlmine ve kültürüne inandığım yakın bir dostuma da bu konuyu açmıştım. Faydalanmam için bana bir kitap vermişti.
Okudum. İçinde çok önemli konular bulunuyor. Ancak dili biraz ağırca. Bir kısmını tam anlayamadım. Siz, oldukça kültürlü bir insansınız. Ve Osmanlıca kavramları da herhalde iyi biliyorsunuz.
O kitabın anlaşılmayan yerlerini size okursam, bana izah eder misiniz?"
"Gayet tabii hocam" dedi. "Kitap üzerinizdeyse buyurun. Elimden geldiği kadarıyla size yardımcı olmaya çalışırım.
Böylelikle, sizin olduğu kadar benim de merak ettiğim bir konuyu öğrenebiliriz."
Ceketimin iç cebindeki kitabı çıkardım. Kitabın adı, Meyve Risalesi... "Altıncı Mesele"yi açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendini Arayan Adam
General Fictionİşte şu kainatın yaratan Rabbimiz de, koyduğu umumi ve muhteşem kanunlarla alemin nizamını sağlamıştır. Bu nizama en küçük atomdan, milyarlarca yıldızı bulunan galaksilere kadar her yaratılan şey tabi olmuştur. Her şeyin hakkı ve hukuku bellidir. He...