Karşılıklı sohbetimiz Adana Otobüs Terminaline kadar sürdü. Buraya kadar birçok noktalar halledilmiş, birçoğu da kalmıştı. Önümüzde acil izahlar isteyen bir yığın konu vardı. Fakat arkadaşımın yolculuğu sona ermişti. O Adana' da kalacak, ben ise Hatay'a doğru devam edecektim.
İçimden:
"Keşke razı olsa da bu geceyi birlikte geçirip sohbetimize devam etsek" diye geçirirken, koluma yapışıp:
"Nereye?" dedi, ciddi bir şekilde.
"Biliyorsunuz yolum Hatay'a kadar uzanacak" dedim.
Bir anda kaşlarını yay gibi gerip:
"Hayır" dedi. "Asla bir yere gidemezsin. Seni, hiçbir yere bırakmam. Böylesine hayati konular, nasıl yüz üstü bırakılabilir?
Şu anda aklım allak bullak. Bu bunalıma daha fazla tahammül edemem. Mutlaka bir neticeye gitmeliyiz."
Arkadaşımın teklifine çok sevinmiştim. Buna rağmen ağırdan alarak:
"Yalnız bir şartım var" dedim. "Bu aksam benim misafirim olursanız kalırım. Yoksa bu teklifinizi kabul edemem."
Hiç itiraz etmeyerek:
"Kimin kime misafir olacağı mühim değil" dedi. "Mühim olan, sohbete devam etmemizdir"
Anlaştık. Niyetim, onu istediğim bir yere götürmekti...
Arkadaşımı ikna ettikten sonra onu nerede ağırlayacağım konusundaki alternatifleri düşünmeye başladım.
Kendi fikir hayatı içerisinde çok önemli bir yeri olan "o adam"ı, rastgele bir yere veya bir otele götüremezdim. Tanıdığım arkadaşlara haber verip, onları başıma da toplayamazdım.
Çünkü bu durum onu evhamlandırabilir ve büsbütün ürkütebilirdi.
En iyisi "o adam"ı, kendi evim diyebileceğim bir yakınımın evine götürmekti. Yanımızda da ev sahibinden başka hiç kimse olmamalıydı.
Bunun için bir ziraat mühendisi arkadaşımın evine telefon ederek durumu kendisine kısaca anlattım. Çok heyecanlanmıştı.
"Siz beni orada bekleyin" dedi. "Gelip sizi taksiyle alayım." Biz otobüs terminalinde beklerken, göz ucuyla "o adam"ı süzüyordum. Elindeki kağıda bazı notlar alıyordu. Daha sonra o notların, aklına gelen ve sormak istediği sorular olduğunu anlayacaktık.
Altmış civarında bir soru listesi!
Akşam ezanları okunurken taksiye bindik.
Çevresine karsı devamlı surette güler yüzlü ve sempatik görünen "o adam", şimdi içine kapanmış ve sanki iç dünyasında kaybolmuştu.
Eve geldiğimizde henüz ayakkabılarımızın bağını çözüyorduk ki, bana dönerek:
"Peki", dedi. "Öldükten sonra dirilme konusunda bazı şeyler konuştuk. Ama bence mümkün değil. Çünkü vücudumuz kabirde toprak olacak. Atomlarımız, yel, sel ve bazı hayvanlar tarafından başka yerlere götürülüp dağıtılacak.
Bu şekilde her şey darmadağın olacak. Siz de kalkıp tekrar dirileceğiz diyorsunuz?"
Kapı önünde sorulan bu soruya çok şaşırmıştık. Oysa ki "o adam", büyük bir fikir mücadelesi içinde kıvranıyordu. Aklına hücum eden sorular beyninde öylesine tepiniyordu ki, birer iki şer kontrolsüz olarak dışarı taşıyor ve sabrı, içeri geçmeye yetmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendini Arayan Adam
General Fictionİşte şu kainatın yaratan Rabbimiz de, koyduğu umumi ve muhteşem kanunlarla alemin nizamını sağlamıştır. Bu nizama en küçük atomdan, milyarlarca yıldızı bulunan galaksilere kadar her yaratılan şey tabi olmuştur. Her şeyin hakkı ve hukuku bellidir. He...