BALIM
Çınar ayrıldıktan yarım saat sonra Toprak geldi. Hiçbir şey söylemeden pat diye oturdu. İnsan bir özür diler, kusura bakma geç kaldım der değil mi?
- Toprak saat kaç? Biz 9.30 buluşacaktık. İyi ki gelmedin. Diyerek güldüm.
- Şimdi geç kaldığım için bana söylenmeyecek misin Balım?
- Hayır... Çünkü seni beklerken çok tatlı biriyle tanıştım. Sen vaktinde gelseydin onunla tanışamazdım. Geç kaldığın için teşekkürler... şimdi kahvaltı istiyor musun? Ben, yeni, gıcır gıcır arkadaşımla kahvaltı ettim.
Toprak'ın kahvaltısı bitince ayağa kalktım.
- Hadi pazara gidiyoruz dedim.
Gözleri yerinden çıktı sanki.
- Ne?
- Korkma, gıda pazarı değil. Kıyafet, takı satılan bir pazar.
- Balım kendine kıyafet mi alacaksın?
- Hayır Toprak. Türkan teyzenin ayda bir ziyaret ettiği bir kız yurdu var. Onlara götürmesi için takı ve biraz makyaj malzemesi alacaksın. Ben seçmene yardımcı olacağım. Parayı sen vereceksin, sevabı sen kazanacaksın.
Neredeyse iki saate yakın pazarda dolaştık. Çok güzel takılar aldık. Parlatıcı ve göz kalemi aldık. Aldıklarımızı Türkan teyzeye teslim etmek için eve doğru gidecektik.
- Toprak nereye gidiyorsun?
- Arabaya gidiyorum.
- Hayır arabayla Türkan teyzeye gitmiyoruz. Gel şuradan sana İstanbul kart alalım. Halkın nasıl yaşadığını öğrenmiş ol.
- Saçmalama Balım. Araba varken niye otobüse binelim.
- Hey daha ikinci gün ve isteklerimi yerine getirmeyi red ediyorsun.
- Bak Balım, mantıklı olan her isteğine tamam derim. Ama bu mantıklı değil.
- Nasıl mantıklı değil? Okulda kaç tane öğrencinin arabası var? Hatta hayatı boyunca çalışıp arabası olmayan insanlar var. Hayatın gerçeklerini gör biraz. Bazıları senin kadar şanslı doğmuyor. Elindeki imkanların kıymetini bilmen ve şu alaycı tutumunu bırakman için bunu yapıyorum.
- Tamam, tamam.
Beraber güç bela, tıklım tıkış otobüse binip benim eve geldik. Durakta inebilmek için epey mücadele ettik. Toprak resmen dağılmıştı. Bakkala uğrayıp ona cin mısır ve ayçiçeği yağı aldırdım.
Türkan teyzeye uğrayıp kızların hediyelerini bıraktık. Çok sevindi. Onunla yemek yememiz için bizi davet etti. Her zaman "Yalnızlık zor" dediği için Toprak bir şey demeden ben tamam geliyoruz dedim.
Türkan teyzeye masayı hazırlaması için yardım ettim. Toprak bey gemisini bağlamış koltuğa oturuyor.
- Toprak masayı biz hazırlıyoruz, bulaşıkları sen yıkarsın.
- Balımmmm. Ben bulaşık yıkamaktan ne anlarım? Diye sönen lastik gibi tısladı.
- Ben sana öğretirim Toprak, merak etme.
Yemek neşeli bir ortamda geçti. Türkan teyze'ye daha fazla yük olmamak için bulaşıkları yıkamak üzere Toprak'la beraber mutfağa geçtik.
- Toprak önce bardaklar, sonra kaşıklar-çatallar, en son tabaklar yıkanır anladın mı?
- Eldiven yok mu?
- Yok Toprak. Sen yıka ben durulayacağım. Dikkatli ol kırma, dememle Toprak'ın elinden bardak düşüp kırıldı.
Toprak sessizce küfür ederken, Türkan teyze telaşla mutfağa geldi.
- Oğlum iyi misin?
- Üzgünüm Türkan teyze, elimden kaydı. Diye özür dilerken Türkan teyze Toprak'ın sözünü kesti.
- Oğlum, sen kırmazsan ben kırmazsam cam eşya satanlar nasıl para kazanacak? Diyerek güldü.
- Hadi Toprak işe devam, kırmakla bulaşıktan kurtulamazsın dedim. Gülüşerek bulaşıkları yıkayıp kaldırdık. Sonra benim eve geçtik.- Hadi Toprak şimdi de burada mutfağa giriyorsun ben sana mısır patlatmayı öğretiyorum. Bir daha ki sefere sen patlatıyorsun ben yiyorum.
Toprak'la beraber mısır patlatıp eski televizyonumun karşısına geçtik. Türk filmlerinin klasiği olan "Neşeli Günler" filmini kahkahalarla izledik. Saat 22.30 olmuştu. Televizyonu kapatıp Toprak'a baktım.
- Toprak, yarın okulda nasıl davranacağız? diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMAZ DOĞUMGÜNÜ
HumorKıpır kıpır, neşeli, gülümseten bir hikaye bu. Kötü çocuk yok, mafya yok, küfür yok. Sevgi var, saygı var, ask var, mutluluk var. Doğumgününe davetlisiniz. Bekleriz dostlar.