KAHVALTI

103 14 3
                                    

ÇINAR

Pazar sabahı koruda tempolu yürüyüş gibisi yok. İnsan kuş sesleri ve yeşillikler arasında huzur buluyor doğrusu. Epey acıktım. Toprak'ın anlattıklarını düşünüp gülüp duruyorum. Aslında Toprak'a kök söktüren bu kızı çok merak ediyorum. Acaba Toprak kahvaltıya gitti mi?
- Günaydın Ayşe teyze...
- Günaydın oğlum. Kahvaltını nereye hazırlayayım?
- Toprak evde mi Ayşe teyze?
- Çınar oğlum, Toprak'ın sabah erken kalktığını nerede gördün sen? Hala uyuyor.
Merdivenleri çıkıp Toprak'ın odasına gittim. Toprak derin uyuyordu. O sırada cep telefonuna mesaj geldi. Saate baktım, 9 olmuş. Telefonu elime aldım.
Mesajı gönderen Deli Bal:
Koca gemini kaldır ve hemen verdiğim adrese gel, Uykucu.
Bir an aklıma bir çılgınlık geldi. Mesajı kendi telefonuma atıp, doğru odama gittim. Kısa bir duş alıp giyindim ve Kahvaltı Cafe ye gittim. Moda'da denize bakan bir yerdeydi. İyi de ben bu kızı nasıl tanıyacaktım? Ayakta durup sağa sola bakarken, denizi en iyi gören yerde tek başına oturan kızıl saçlı bir bayan gördüm. Toprak'ın tarifini hatırladım. "Ufak tefek, kızıl saçlı bir şey"
Masaya doğru ilerledim. Kız dalgın bir şekilde denizi izliyordu. Boğazımı temizleyip;
- Cafe'nin en güzel masasını benimle paylaşır mısınız?
Pırıl pırıl bakan bir çift açık kahve gözler bana dönüp, gülümseyerek;
- Eğer aç ve iştahlı biriyseniz olabilir.dedi.
Masaya otururken elimi uzatıp "Çınar" dedim. Elimi sıkıp "Balım" dedi. Gülümseyerek gözlerime bakıyordu.
- Yüzümde bir şey mi var? diye sordum.
- Yok yok. Üzgünüm dalmışım. İnsanların isimlerini yada tiplerini görünce bir şeylere benzetme gibi bir huyum var. İsminiz bana bir görüntü çağrıştırdı.
- Nasıl bir görüntü?
- Söylerim ama gülmeyin.
- Yok gülmem.
- Tertemiz bir kasaba meydanı. Ortasında kocaman bir çınar ağacı. Ağacın kenarları kireç boyalı taşlarla çevrilmiş. Öyle heybetli ki, güneşin yakan etkisini, çevresindeki taşlara oturanlar, gölgesinde dinlenenlere hiç hissettirmiyor. Keşke ressam olsaydım. Anlatmak yerine aklımdakini çizerdim.
- Çok güzel bir tasvir oldu.
Balım'ın tasviri çok hoşuma gitmişti. Bal yemiş gibi içim ısındı.
- Ahmet abiyi çağırıp kahvaltı ısmarlayalım mı Çınar?
- Ben ilk kez geliyorum buraya. Senin tercihlerine güveniyorum.
- Peki, o zaman sorularıma yanıt verirsen sana çok güzel bir kahvaltı söylerim. Yumurtayı nasıl seversin? Kahvaltıda ne içersin Çınar?
- Yumurtayı tavada ise göz şeklinde, haşlama ise kayısı kıvamında severim. Kahvaltıda çay içerim.
- Güzel çay seven uşak.... Ahmet ağbi bize bakabilir misin?
Balım'la hem sohbet ettik, hem de kahvaltı ettik. Simit içine kırılmış göz yumurtayı patlatmak için izin istemesi çok tatlıydı. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Ta ki Balım'ın telefonu çalana kadar.
- Efendim Toprak?
- ........
- Saat kaç biliyor musun sen? Bütün günümü sana harcayamam. Anlaşmayı bozmak istemiyorsan gemini kaldır buraya gel.
- ........
- Gelince anlatırım.
Gerilmiştim. Toprak'ın beni görmemesi lazımdı. Yanlış anlaşılmak istemiyordum. Sadece meraktan buraya gelmiştim.
- Balım sanırım planın var, engellemek istemem.
- Toprak okuldan bir arkadaşım. Onu hayat üniversitesinde okutmaya çalışıyorum. Derken cin gibi bakışlarla gülümsüyordu.
Telefon numarasını istedim ve kendi telefonumu verip cafeden ayrıldım. Uzun zamandır bu kadar güzel zaman geçirmediğimi fark ettim.

UNUTULMAZ DOĞUMGÜNÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin