İçime biraz da olsa su serpilmişti ama hala nereye gideceğimiz hakkında bilgim yoktu.
Arabanın kapısını açıp bindim daha fazla ısrar etmenin bir anlamı yoktu. Hava biraz kararıyordu. Ama umursamadım. Burağın yaptığı son tehditten sonra biraz rahatlamama ve biraz da huzura ihtiyacım vardı .
Telefonumu açıp Elif'e bu akşam ki pijama partisine gelemeyeceğim diye mesaj attım. Haftalarca bu pijama partisi üzerine hazırlık yapmıştık ama bunu ertelemek zorundayım. Emre'ye baktım. Araba sürerken çok ciddileşiyordu. Uykum geldi ve kendimi dinlenmeye bıraktım
Emre'ninağzından
Artık kafamda binlerce ertelediğim düşünceyi şimdi yapma aşamasına geçmiştim. Aylarca cesaret edememiş ondan kaçmıştım. Fakat annemin beni cesaretlendirmesiyle harekete geçmiştim. Onu burağa kaptırmanın bir âlemi yoktu. Acı çekmeye dayanamıyordum artık. Günü gelmişti . Bugün itiraf günüydü.
***
Melek yüzlüydü âdeta. Uyandırmaya kıyamıyordum. Onu getireceğim son nokta burasıydı.
"Gizem aç gözlerini geldik."
Kabus mu görüyordu yoksa bana mı öyle geliyordu. Boncuk boncuk terler atmış ve kendini aşırı kasıyordu. Uyandırsam mı diye düşünürken 'kızıl saçlı kadın' Diye sayıkladı Kimdi ki bu kızıl saçlı kadın . Onu uyandırmam gerekiyordu. Uykusunda daha fazla acı çekmesini istemiyordum.
"Gizem uyanmalısın kabus görüyorsun."
Ani bir sıçrayışla uyandı. Korkmuş olmalıydı. Ona sımsıkı sarıldım acı çekmesine dayanamıyordum. O da kabusun etkisiyle bana sarıldı. Bir süre öyle kaldık. Bu anın bitmemesi için dua ettim. Geri çekildi.
"Kabus görüyordun kimdi o kızıl saçlı kadın? ."
"Küçüklüğümden beri görüyorum bu kabusu ama önemli değil alıştım artık. "
Ondan sakladığım geçmişiyle alakalı sırla mı ilgiliydi diye düşündüm. Bunu sonraya bıraktım ve arabadan inip Gizem'in kapısını açtım.
"Geldik mi?."
"Evet geldik."
Arabadan indik bu manzara için zamanımı ayarlamam gerekiyordu. Şansıma tam zamanında gelmiştik. Güneş batıyordu. Ufukta turuncunun tonları vardı ve Güneş hardal sarısıydı. Karşımızda deniz vardı. Gizem bu manzaranın karşısında büyülenmişti. Ona güneşin batmasındaki turuncu etkisi çok yakışıyordu sarı saçları turuncu ışıltısıyla parlıyorrenkli gözleri ufuğun etkisiyle ışıldıyordu.
"Burası çok güzel bir yer."
"Evet güzel. "
Uzun bir süre sessizlik oldu. Turuncu göğü izlemeye koyulduk yerden sarı bir ot alıp ağzıma yerleştirdim. Akşam yaklaşıyordu onu götüreceğim son bir yer daha kalmıştım güneş yavaş yavaş batıyor hava kararıyordu.
"Hadi gel gideceğimiz son bir yer var."
Yüzünde bir miktar mutluluk sezmiştim. Elinden narince tutmaya çalışarak onu ormana götürdüm .
Karşımızda zifiri karanlık gökyüzünü ateşböcekleri aydınlatıyordu. İç çektim uzun zamandır böyle bir manzarayla karşılaşmamıştım.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Gizem elimi bırakıp ateşböceklerine doğru bir oradan bir oraya koştu. Mutluydu ve onun mutluluğu beni dünyanın en mutlu insanı yapıyordu. Kahkaha attım. Bana bakıp gülümsedi. Ve koşmaya devam etti. Bana doğru geldi.
"Burası çok güzel. Buradan ayrılmak istemiyorum."
Sesi mutluluğunu yansıtıyordu. Dengesini kaybedecekken refleks olarak kolumu tuttu ve beraber düştük. Hemen yanımda yer almıştı.
Kızardığı bu karanlıkta bile belli oluyordu. Düştüğümüz yerden kalkmadan yıldızları ve ayı izlemeye koyulduk. Yıldızlar her zamankinden daha parlaktı. Ve artık itirafın zamanının geldiğini düşündüm.
"Gizem."
"Efendim."
"Tüm bu yıldızların içinde dolunayım olur musun?"
***
Emre'nin sorduğu sorudan sonra gözlerim sulandı. Nasıl bir çıkmaza girdim ben böyle. Yaptığım hatalar yüzünden sevdiğim çocuğu kıracaktım. Burağın tehditi şimşek gibi kafama çaktı. Emre'nin gözlerinin içine baktım benden bir cevap bekler gibi bir hali vardı. ne yazık ki onu kıracaktım. Buna hiç dayanamazdım. Şu an yer yarılıpta içine girmek istiyordum. Ağlamaya başladım hiçbir şey söylemek istemiyordum insanların kalbini kırmak bana acı veriyordu özellikle bu Emre ise . Emre yüzümü avcuna aldı. Hayal kırıklığını saklamıyordu.
"Evet demek zorunda değilsin."
Dedi ve gitti. Arabaya bindik ve eve doğru yol aldık. Ağlamamı durduramıyordum. Acı çekiyorum. Kafamı cama gömüp saatlerce ağladım. Gece yarısı olmuştu. Evimin kapısının önüne gelip Emre'nin yüzündeki hayal kırıklığını görmemek için hiç konuşmadan arabadan indim hala ağlıyordum. Anahtarla kapıyı açtım. Şansıma ev ahalisi televizyon izliyordu.
"Kızım ne oldu niye ağlıyorsun bitti mi pijama partisi."
"Bitti. Elifle tartıştık. "
yalan söyledim. Ona gerçeği söyleyecek halim yoktu. Odama çıkıp yatağımın yanına diz çöktüm dizlerimi başıma kadar çekip hıçkırıklara boğuldum. Bu çıkmaz canımı çok acıtıyordu. Yarın burağa kararımı belirtmek zorundaydım. Soğuk bir duş aldım. Biraz da olsa kendime gelebilmiştim. Uyuma düşüncesiyle yatakta bir oraya bir buraya döndüm ama nafile bu stresle hayatta uyuyamazdım. Artık içime ata ata sıkılmıştım. Birisine danışmam ve içimdeki stresten kurtulmam lazımdı. Ve bu kişi tabiki de elif olacaktı.