Türkce dersimin olmamasının verdiği sevinçle içimden katula katula diye yağmur dansları yapıyordum. Sokakta seke seke yürüyordumda nereye gidiyordum? Dur ya ben niye eve gidiyorum? Özgürüm ben. Şu an nereye gitsem. Bara? Oh no no no. dedi içimden Rihanna bacım. İç ses gün geçtikce iğrençleşiyorsun. Öf iyice delirdim artık. Hadi sahile! Bencede. Burada bildiğim tek yer buraydı ve evet burası artık benim mekanım!
Sahilde oturup ayaklarımı sallamak çok huzur verici deneyin! Eteğimin uçuşmasına aldırış etmeden ayaklarımı iskeleden dahada sallayıp yere uzandım. Kim eteği kalkmış ve beyaz şort kilotu olan bir kıza bakarki? Şu bulut filemi benziyor? Elimle bulutların resmini çiziyormuş gibi yapmaktan vaz geçip şarkı söylemeye başlamıştım.Buludlar!
Pambıq kimi buludlar!
Bütün keçmiş qızlarıma deyin salamlar!(Bulutlar pamuk gibi bulutlar, bütün geçmiş kızlarıma deyin selamlar şarkı : Ceyhun - Buludlar)
Şarkının ikinci nakaratına geçmek için ağzımı açmışken beni ezmeye hazırlanan kırk numara ayakla irkildim. Refleks olarak hemen ayağa kalkıp ayağın sahibine baktım. Artık karşılaşmaktan bıkmamıştım açıkcası.
"Vahşisen?"
"Burnun yamuk biraz düzeltmek istedim, hani ben iyiydim ya iyilik yapıyorum" dedi ukalamsı imayla. Niye iyi olmaya bu kadar taktı anlayamıyorum.
"Niye hep beni bulursan?"
"Böyle konuştukca rezilleşiyorsun" dedi parmağıyla beni gösterip daire çizerek, sensin rezil, ukala, vahşi, ayı! "ve seni bulduğum felanda yok"
"E hep burdasan" dedim bende laf sokarcasına
"Evim burda ördek" etrafı süzmeye başladım ama burda ev yok deniz burası.
"Hani nerde?" dedim bilmiş bilmiş.
"İşte şu" dedi ellerini cebinden çıkartıp parmağıyla denizin ortasını göstererek. Aptal, Kız kulesi o. Salak."Kız kulesi nasıl evin olsun satılmır o"
"Zenginim ben istersem alırım"
"Görmemiş" Görmemiş ya. Vallahi. Napalım zenginsen gözümüze sok. Her şey paraylamı? Evet. Paragöz olma iç ses!
"Bu gün çok mutluyum ördek, keyfimi kaçıramazsın" dedi yanımdan çekip giderek.
Az geçmeden rahat rahat tamda yalnız kalmama seviniyorken tekrardan gelip yanıma oturduğunda kendi kendime gitti bu niye geldi dememezlik yapmadım tabiiki. Elindede simit vardı. Hıım.
"Niye geldin?"
"Sana ne?"
"Git başka yerde otur"
"Bana emir verme ördek seni okulumdan atarım" görmemiş dedim tekrar, tekrar ve tekrardan. "Sana simit almadım"
"Ee?"
"Şişkosun diye"
"Çok gülmelisen"
"Hemde yakışıklı" gözlerimin siyahını beynime kadar çıkartarak gözlerimi devirdim.
"Şişkolok?" Hayda nerem şişkolok benim deliriceğim.
"Bana şişkolok demede!"
"Zayıfla o zaman" dedi ağzındaki lokmayı çiğneye çiğneye
"Benden ne isteyirsen?"
"Hiç bir şey"
"O zaman benimle niye uğraşırsan"
"Çirkinleri ezmek çok zevkli"
"O zaman başka çirkin bul"
"Okulumdaki tek çirkin sensin"
"Kov o zaman beni kov!"
"Delimisin? Senin baban okula aylık ne kadar para veriyor haberin varmı?" yok nerden olucak gördüğümüz var sanki. Beleşe okuyoruz işte. "Bu arada babanı hiç sevmedim boş bir tip" Ne? Babamı ne zaman gördü?
"Babam değil o, babam yok benim"
"Yalan söyleme"
"Ben yalancı deyilem! Babam yok benim!" Yoktu, hiç bir zamanda olmamıştı. Sözümü bitirip yerimden ayaklanıp ordan uzaklaştım. Mahalleye girince aniden biri önümü kesti.
"Merhaba!" dedi şapkasını başından çıkarıp kocaman gülümseyerek. Ama ultra sinirli olduğumdan istemsizce onu ittirip yoluma devam ettim. Egeydi bu. Acaba böyle yapmam normalmıydı? Değil. Dönüp özür dilesem? Arkamı döndüm dönmesinede hiç kimse yoktu. Aptalsın Nübar, kabasın.
Sabahın ilk ışıklarıyla gözümü açtığımda gözümü tavana çevirdim. Sonbahar kapıyı çoktan çalmıştı ama yazın onu içeri alacağı yok gibi görünüyordu. Kuşların cıvıltı sesi odanı doldurduğunda yataktan kalkıp drekt duşa girdim. Okul formalarımıda üzerime giyinip bir şey yemeden evden çıktım. Okulun kapısına vardığımda gözünden uyku akan öğrencileri es geçersek pek kimsecikler yoktu ya erken gelmiştim yada gecikmiştim. Birinci şıkkı uygulasak olurmu? Sınıfın kapısından girdiğimde öğretmen masasına oturmuş Melisin maşayla saçlarını yapmasını gördüm. Ya sınıftan yanık kokusu geliyor! Resmen boyalı saçları yanıyor ya! İğrenç! Yine ezici bakışlar atdığınıda es geçemeyeceğim.
"Ya bunu nasıl beceriyorsun?"
"Neyi?" dedim arkamı dönüp anlamamış şekilde sorarak.
"Ezik olmayı"
"Ben ezik deyilem!"
"Aynaya bakmadınmı hiç?" dedi tekrar önüne dönerek. Derinden of çekip duraksamakdan vazgeçtim.
Sırama geçip yerimde oturacakken sıranın üstündeki şey çekdi dikkatimi. Peçeteye sarılmış simit. Hemde üzerine çekirdek taneleri dökülmüş olanından. Aç gözlülük yapma iç ses. Sanki sen istemedin Nübar baksana fırındanda yeni çıkmış. Öf ya sus! Ellemeyip yerimde oturdum bu kez. Az geçmeden Can ve Alarada sarmaş dolaş sınıfa girmişti.
"Öf burası neden kelle paç kokuyor" dedi Alara burnunu tutarak.
"Lan Melis tüylerinimi ütüyon kız?" dedi Can kahkaha atarak.
"Merhaba Nübar" dedi Alara gülmekten iki büklüm olup yerine oturarken. El sallayıp bende merhaba demiştim tabi.
"Naber ay balam?"
"Yahşııı senden?" dedim otuz iki diş sırıtan Umut Cana. Bizim dilde öğrendiği kelimeleri söylediğinde acayip komik oluyor. Yavaş-yavaş sınıfa dolan öğrencilerden sonra öğretmende gele bilmişti.
Her kesin sınava hazırlanma telaşi olduğundan ortada iki avanak vardı. Ben ve Can. Oda zaten kafasını Alaranın çantasına sokmuş uyuyordu. Nefes nasıl alıyor bu çocuk? Ölmüş ola bilirmi? Biraz yaklaşıp "Can" dedim "Can!"
"Ay şey ne?!" dedi uyku sersemi halinde.
"Ölmüsen sandım"
"E bi dua oku o zaman ne uyandırıyorsun" deyip tekrar kafasını çantaya soktu. Bu haline gülümseyip tekrar önüme döndüm. Şu Canı Vegastaki son kaçamak filmindeki gözlüklü kişiye benzetiyorum yav. Bu arada hazır avanaklardan bahs etmişken şu yanımdaki ayı nerde? Bana ne ya cehennemin dibinde. Diğer derslerde sıkıcı geçtiğinden canım acayip sıkılıyordu. Doruk bu gün gelmemişti. Ve galiba bu simit onun değildi. Simiti alıp bahçeye çıktım. Yürüye yürüye beynimede oksijen yedirtmeye çalışıyordum. E telabat yüksek. Bu simitde bir iş var. Bizim sıraya koyulduğuna göre ya benim yada şu ayının olacak. Oda bu gün yoktu. Dur ya? Benim simit sevdiğimide kim bile bilirki o zaman? "Doruq?" dedim sesli bir şekilde.
"Efendim" dedi arkamdan biri. Ani sesle irkilmedim değil açıkcası.
"Korktum"
"Ee?" umursamaz.
"Bunu sen almısan?"
"Dün gittiğinde yediğim lokmalar boğazımda kalmaya başladı öksürük krizi felan anlatamam, gözünün kaldığını düşündüm bende o yüzdün şey yaptım" gözlerimi devirip uzun-uzun boş bakışlarla ona bakmaya devam ettim "Ye ye helal ediyorum"
"Yemirem!" dedim simiti ona uzatarak.
"Diyetemi başladın yoksa? Oo bak bu müthiş haber haftasonu kebabçıda kutla bunu" komikmi bu? Bu çocuğa ikiyüzlü diyeceğimde oda olmuyor şimdi. Yani bazen soğuk buz tutuyor,bazen çenesi düştümü kaldıramazsın. İkilemde kalıyor gibi. Hangisi olacağına kesdiremezsin.
"Hayır ben zayıfam!" dedim simitden koca ısırık alarak. Tadıda güzelmiş bak. Kafamı kaldırıp ona baktığımda bir gözü kapalı bana bakıp gülümsediğini gördüm. Omuz silkip bir ısırık daha aldım simitimden. Ve okulun kapısına doğru ilerlemeye başladım. Arkamı dönüp ona baktığımda çıkışa doğru yürüyordu. Birinin bana çarpmasıyla sarsıldım aniden.
"Doğru düzgün yürüsene ezik"
"Ben ezik deyilem!" dedim tekrar, tekrar ve tekrardan.
"Ses tonunu ayarla o dilini kopartırım küçük kurbağa" pislik!
"Ne oluyor burda?" dedi arkamdan tanıdık ses. Yok artık.
"Ege?" dedik Melisle aynı anda.
"Ne işin var burda?" dedim şaşkın halde.
"Seni görmeye geldim küçük"
"Ne?" dedi Melis çakma bir kahkaha atarak "Şu eziyimi?"
"Laflarına dikkat et Melis, onun adı var!"
"Ne zamandan beri küçük kızlara ilgi duyuyorsun Ege?" dedi bu sefer de aşağılayıcı bakışlarla. İkisinede boş bakışlar atıp hızlı adımlarla okula yürüdüm az geçmeden.
Nereden tanışdıkları umrumda bile değildi. Umrumda olan tek şey burdan kurtulmam için bir şeyler yapmam gerektiğiydi. Ama ne yapacağımı bir türlü bilmiyordum. Karanlıktan nasıl çıkacağıma dair hiç bir şey düşünemiyordum.