"Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" diye bağırdım dedi Carmen. Antonio'nun suratında hiç bir ifade olmaksızın dinliyordu.
Ne bir şaşırma ne bir iğrenme.. Sadece dinliyordu.
Anlatmaya devam etti Carmen:
"18 yaşında,aşık olduğu erkeğin böyle tuhaf bir isteğine nasıl karşılık verilebilirdi ki? Korkuyordum, iğreniyordum ama herşeyden önce inanılmaz öfkeliydim. Bana aşık olmadığını o zaman anladım. Belli ki en başından beri bir tutkuydum onun için ve artık hep daha fazlasını isteyeceği bir maceradan daha fazlası olamayacaktım. Bunu gerçekten isteyip istemediğini sordum, gayet ciddi bir şekilde hala istediğini söyledi. Eşyalarımı toplayıp ordan eve ağlayarak döndüm. Ertesi gün okulda yanımda oturmasına rağmen o sıcaklığı alamamıştım ondan, galiba soğuyordum. Hiç konuşmamıştık. Bana onunla konuşması gerektiğini söyledi, sevgililer iletişim kurarmış..."
Carmen viski şişesini tekrar kafasına dikti ve boğazını yakan bir koca yudum daha aldı.
"O'nu kaybedemezdim" dedi Carmen. "Ne istediyse yaptım, ve istediği herşeyin sonunda ondan daha çok soğudum, belli bir yerden sonra nefret ettim." dedi kafasını öne eğerek.
"Sapkınlıktı bu ve ben onun en gözde oyuncağıydım" dedi derin bir nefes alarak.
"Sonunda gitti... Bir gün okula gelmedi ve o günden sonra ona bir daha ulaşamadım. Annem haklıydı, erkekler hep giderdi. O günden sonra çok yıkıldım, tıpkı sahibini kaybetmiş bir köpek gibi oradan oraya savruldum. Ondan sonra sevgilim olmadı, istemedim. Ve en sonunda bir gece bir ağlama nöbetiyle hastanenin psikiyatri servisinde buldum kendimi. Annem ve Almina olayın tamamından haberdar değil fakat ağır bir darbe aldığımı anlamışlardı. Terkedilme psikolojisini çok iyi bilen annem bana sıkı sıkı sarılır gördüğü heryerde."
Durdu Carmen, "Merak ettiğim tek şey, kendime bile bu pisliğin ismini yasakladığım halde sana bunu ne ara anlattığım" dedi.
Antonio derin bir nefes alıp söze girdi;
"Carmen, küçük yaşta böyle şeylerin içine düşmüş olmanın bende yarattığı etkiyi sana anlatmam mümkün değil, gece sen sarhoşken seni eve getirdiğimde seni yatağına yatırırken senden faydalanacağımı düşündün sanırım. Ve bana 'Stefan' diye fısıldadın. Kendi adını bile unutmuş haldeydin ve giderken ayağa kalkıp gitme diye ağlamaya başladın. Çıldırmış gibiydin gözlerini açamıyordun bile. Seni yatağına yatırıp bende yanında yattım. Ve sabaha kadar bana Stefan diyerek sarıldın."
"Ben... Ben.. şey.." diye kekeledi Carmen, Antonioyla Stefan'ın alakası bile yoktu. Nasıl bir sarhoşluktu ki bu böyle Stefan'a benzetiyordu Antonioyu? Kendine kızdı, insan iş hayatında ne kadar başarılı olursa olsun duygusal anlamda hep çocuk olarak kalabiliyordu işte.
"Carmen, bana bir şey anlatman gerekmiyor, hele bu saatten sonra asla. Herkes hayatta bir şekilde bir yerinden kırılıyor, yaralanıyor. Bunu bir kompleks haline getirmişsin. Ama bu şekilde yaşamak istiyorsan sen bilirsin. Zannettiğin gibi aramızda cinsel olarak hiçbirşey geçmedi. Ben gitsem iyi olur." dedi Antonio.
Bu kadarı Antonio'ya fazla ağır gelmişti. Önündeki örnek her ne kadar tuhaf görmemeye çalışsa da daha 18 yaşında boyundan büyük işler yapan bir kadındı. 10 yıl sonra şu anki haliyle onu darmaduman edebilirdi.
Fakat yine de Carmen'in bu hikayesi Antonio'nun geçmişindeki bir yaranın kabuğunu kaldırmıştı. Geçmişi gözlerinin önünden geçerken Antonio evden çıktı ve şehrin kaosunda kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSİN SEN?!
RomanceÇantasının içinden makyaj malzemelerini çıkardı. Pudrasının kapağını açmaya çalışırken bir yandan da söyleniyordu : "Bakalım bugün mutlu gibi görünmek için ne kadar makyaj yapmam gerekecek?" Hayat, ona belirli bir derece mutlu olmayı zorunlu kılmışt...