6. Bölüm

10.8K 184 1
                                    

Merhaba sevgili okurlarım, öncelikle hikayemi okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu benim amatör olarak da olsa -yayınlanan- ilk hikayem. Biraz geç kalınmış da olsa -en azından- 6. Bölümde size daha yakın olmak amacıyla bu yazıyı yazıyorum. Kurgum ruh halime bağlı olarak anlık gelişiyor, bu yüzden fikirlerinizi gidişatı belirlemek adına yorum olarak yazabilirsiniz. Her türlü görüşe açığım. Hikayemi okuduktan sonra oylarsanız da sevinirim, şimdiden iyi okumalar.

Ha multimedya olayına henüz uzağım, kafanızda okurken beliren tipleri zedelememek adına şu anda multimedyaya sıcak bakmıyorum. Görüşlerinizle bunu da bana bildirebilirsiniz. Tekrar iyi okumalar.

-------------------------------------------------

"Şimdi biz neyiz?" diye sorgular gözlerle bakıyordu Ellie ürkekçe bu soruyu sorduğunda.

Ne miydik? Belki de az önce beraber olmuş olan iki insandık? Daha fazlası mıydık? Tanrı aşkına, Ellie ne bekliyordu? Herşey fazla çabuk gelişiyordu. Bu kızların derdi neydi böyle? 18 yaşında bir erkeğin düşüneceği son şeydi evlilik. 

"Ellie, sen çok güzelsin" diyebilmişti sadece. Başka ne diyebilirim diye düşünmüştü, evet ama Ellie'yi sevgilisi olarak hiç düşünmemişti ki. Çok güzeldi ama güzellik bi ilişkinin neresinde işe yarardı ki? Üstelik cinsel uyumu bile tam olarak yakalayamamışken. Evet Ellie iyiydi, anlayışlıydı zaman zaman eğlenceli bir kızdı ama sadece bu kadar. Ve gitmişti o otel odasından.

Haftalarca Ellie'nin telefonlarına cevap vermemiş, en sonunda da Ellie'nin hamile olduğunu söyleyen mesajını aldığında korkup ve biraz da panikleyip "ne halin varsa gör, kendin hallet" diyip birdaha da Ellie'den haber almamıştı- ta ki Ellie'nin en yakın arkadaşı onun öldüğünü söyleyene kadar. Ellie bir dış gebelik geçirdiğini çok geç farketmişti ve tek gecelik ilişkilerinin yarım yamalak meyveleri Ellie'yi zehirleyip öldürmüştü. 

O günden sonra böyle salaklıklar yapmayacağına yemin etmişti. Kendine olan saygısı yoktu, küçük çocuklardan kaçarak geçirmişti senelerini. 

"Önüne baksana be adam!" gürültülü bir korna sesinden sonra gelen bu ses onu kendine getirmişti. Carmen'in evinden çıktığından beri gecenin karanlığında yürüyordu bu düşünceler eşliğinde. Carmen'in sapkın hikayesi ona senelerdir düşündüğü ve bir türlü kafasından atamadığı bu düşünceleri su yüzüne çıkarmıştı işte. Antonio faili meçhul bir cinayetin umarsız katiliydi işte. Unutması lazımdı, acilen.

Carmenle karşılaştıkları bara gidip ard arda 3 kadeh viskiyi kafasına dikti. Bu lanet o yaşadıkça geçmeyecekti. Bunun vebali peşini bırakmayacaktı hep içinde bir yeri sızlatacaktı.

Elleri kafasının arasında beyninden atması gereken şeyleri düşünüyordu, bunları kafasında düşünerek kendini çıldırtabilirdi. İnsanların neden deli olduğunu bu şekilde daha rahat anlıyordu.

Ya Carmen? Sevdiği ve ona değer verdiğini sandığı erkek uğruna küçük yaşında kaç erkekle beraber olmuştu, hem de sevdiği adamın gözlerinin önünde. Sırf biraz daha sevilebilmek umuduyla.

Kadınlar gerçekten çok ilginç yaratıklar diye düşündü ve tekilaya geçti. 5 shot tekila'dan sonra bardan çıktı. Ayakları onu tekrar Carmen'e götürdü.

Kapıyı çaldığında Carmen gözleri kocaman olmuş şekilde açtı, "neden geldin" diye sordu Carmen birdaha yüzüne bakmak istemeyecek bu adamı kapısında görmek onu şaşırtmıştı.

"Hayatında sırlar olan sadece sen değilsin Carmen, senin o orospuluklarla dolu hayatındansa katil bir adamın hayatı daha çok kahır doludur buna emin ol!" diye azarlıyordu. Tanrım, bu adamın derdi neydi böyle? Ayrıca katil de ne demekti? 

Sevmediği komşulara daha fazla rezil olmamak adına külçe gibi olmuş o koca adamı içeri sokmaya çalıştı beceriksizce. Onu salon kanepesine yatırdığında keskin hatlı yüzünü ıslatan yaşları gördü Carmen. Antonio ağlıyordu. "Aramamı istediğin biri var mı?" diyebildi sadece. Hayatında ilk defa bir erkeği ağlarken görüyordu. Antonio ise "anlatmam gerek" diye kendi kendine tekrar ediyordu. 

Tanımadığı ve bu saatte kanepesinde ağlayan, delirmiş gibi aynı şeyi tekrar eden ve belli ki kocaman bir sır saklayan bir adamdı Antonio. 

Elini Antonio'nun omzunda gezdirip "Bana anlat" diyebildi korkarak. 

"Carmen, sadece sarıl bana." diyebildi. Geniş kanepede yanına kıvrılıp ona sarıldı Carmen. Çocuk gibiydi bu adam. Carmen'in göğsüne kafasını koydu ve ağlamaya devam etti Antonio. İkisi de geçmişlerinin ağır yükünden yorulmuş şekilde uyuyakaldılar.

KİMSİN SEN?!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin