'Bu çocukta oradaydı, anlaşılan hala insan.' Jongin, Kyungsoo'yu görür görmez ona sıkıca sarıldı. Karşısındaki ufak benden olayları hala atlatamamış bir şekilde boş boş etrafına bakıyordu sadece. 'Lay, onun yanına gitmeliyim.' Sarı saçlı çocuk bunları der demez binanın içine attı kendini yeniden, kıza ne olmuştu acaba? En son kılıcın ucu boynundayken yere düşmüştü, Jongin kafasını salladı, düşünmemeliydi. Onu kurtardıkları için onlara borçluydu ama nedense içindeki ses tüm bunlar zaten onlar yüzünden diyordu...
'Ne zamandır bu kadar güçsüzsün Minah?' Xiumin kılıcını kızın boğazına daha da yaklaştırarak yanına eğildi. Yüzünün her yanı çizik doluydu, dudağı ise aldığı bir darbeden dolayı patlamıştı. Xiumin ise... en ufak bir çizik bile almamıştı. Karşısındakinin gerçekten bu kadar güçsüz olduğuna inanmıyordu! Ya da kendimi eskisi gibi değildi? Kız bakışlarını ona dikerek gülmeye devam ediyordu, Xiumin bunun yapma bir gülüş olduğunu biliyordu, onun aslında bakışlarının altındaki anlamı biliyordu... 'Hayır, ama mavi gözlerin bana bir kaç beden büyük anlaşılan.' Bu söz Xiumin'in sinirle avcunu sıkmasına neden olmuştu. Kılıcını yavaşça kızdan çekti, Minah ise anlamaz gözlerle ona bakıyordu. Neden onun gitmesine izin veriyordu ki? Artık ona acımayacğını söylememiş miydi? 'Kimse borçlu kalmak istemediğimi bilirsin, bundan sonra gerçekten seni affetmem Minah, bir daha karşıma çıktığında bu kadar nazikte olmayacağım.' Çocuk doğrulup kıza son bir kez daha baktı ve arkasını dönmeden önce ağzından tek kelime çıkmıştı ' Suho'ya selamımı ilet, seni böyle görünce bana çok kızacağına eminim.'
Sehun, yerde zorlukla doğrulmaya çalışan kızın yanına çöktü.'Hey, bana tutun.' Kız kolunu Sehun'un omzuna atarak zorlukla doğruldu, tüm kemikleri ağrıyordu, dudağındaki yaradan akan kanı hızla koluna sildi, berbat görünüyor olmalıydı değil mi? Attığı her adımda inanılmaz bir acı kaplıyordu bedenini, ama tüm bunların yanında daha çok acıya bir yeri vardı.Kız gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı, güçlü olmalıydı. Kendini tutan kollarda hızla ayrıldı, Sehun başta itiraz edip onu sarmayı düşünsede kızı tanıyordu, sessizce önde gidip ona kapıyı açtı.
'Kontrol ettiniz mi?' Jongin yüzü yara bere içinde ona doğru gelen kıza bakıyordu, vücudundaki yaralarla canının delicesine yandığına emindi ama herşey yolundaymış gibi davranıyordu. 'Hayır.' Jongin kızın kendisine attığı delici bakışları görmemek için gzölerini kaçırdı. Hızla ona doğru geliyordu, kız hızla yakasını tutup çekti 'Hey sen ne-' Jongin sözünün bitmesine izin vermeden kız hızla yakasını geri kapadı. 'Bu o.' Az önce gördüğü neydi öyle? Sabah kalktığında o dövmenin üstünde olmadığına yemin edebilirdi, hey o zaten hiç dövme yaptırmamıştı ki. 'Bu da ne?' Şok olmuş bir halde karşısındakilerden cevap beklese de onun orada oduğunu unutmuşa benziyorlardı. Bakışlar yanındaki ufak bedene kaymıştı. ' Bu kim?' Kız Kyungsoo'yu göstererek sordu. 'En yakın arakdaşım bir sorun mu var?' Kız sinirle Jongin'e baktı. Daha sonrada ufak bedenin yanına yaklaşarak gözlerini ona dikti. 'Şimdi ufaklık evine gidip uyuyacaksın ve uyandığında tüm bunları unutacaksın? Tamam mı? Tüm bunlar yaşanmadı, sen Jongin diye birini tanımıyorsun.Tamam mı?' Jongin Kyungsoo'nun gözünün siyah ksmının büyüyüp
küçüldüğüne yemin edebilirdi. Çocuk yavaşça kafasını salladı, tıpkı büyülenmiş gibiydi. Zombi gibi arkasını dönüp yürümeye başladı. Jongin ona seslenip durmasını söylesede bir faydası yoktu, çocuk ne onu ne de başka birşeyi duyuyordu. Hışımla karşısındaki üçlüye döndü. 'Tüm bunlar da ne? Ne lanet iş dönüyor burada?!' Kız ona bakıp gülümsedi, güldükçe dudağındaki yaranın daha çok kanamasına sebep oluyordu, küfrederek kanı bir kez daha dirseğine sildi. 'Gitmeliyiz Minah.' Konuşan kahvesaçlı olandı, adı ne demişlerdi? Lay? Kız kafasını salladı. 'Bizimle geliyorsun küçük bey.' Jongin yine bağırıp neler olduğunu sromak için ağzını açacakken kız onu durdurdu ' Bağırma zaten başım çatlıyor. Sığınağa gidene kadar bekle, tüm cevapları orada alacaksın.'Biraz duraksadıktan sonra 'Başka şansın yok zaten ya susup gelirsin ya da arkadaşın gibi seni kuzu gibi getirmesini bilirim.' Jongin yutkunma ihtiyacı hissetti.'O...o yaptığın... neydi ki?' Kız gülümsedi. 'Beyin kontrolü.' Jongin'in gözleri büyümüştü. 'H-hepiniz bunu yapabiliyor musunuz?' Kız kafasını salladı. 'Hayır, sadece ben, o yüzden küçük bey bizimle istesende istemesende geliyorsun.' Jongin tekrar ağzını açacakken 'Soru yok.' diyerek arkasını dönüp yürümeye başladı kız. Jongin neye bulaştığını bilmiyordu, bildiği tek şey ise bu kadar karmaşık olaylar ona göre değildi ve o aradıkları kişi olamazdı.
Jongin, burnuna gelen ağır nem kokusuyla gözlerini araladı, ne zaman buraya gelmişti ki? Bura neresiydi? En son siyahlıları takip ediyordu ve bir anda bakışları kararmaya başlamıştı. Evet! O kız gücünü onun üstünde mi kullanmıştı? Hızla oturduğu sandalyeden doğruldu, etraf loş ışıklarla benzenmişti, Yer altında bir yerde olamalıydı, o kadar ağır nem ve küf kokusu vardı ki... 'Hey misafirimiz uyanmış.' Jongin yanından gelen sesle sıçradı, düz uzun saçları olan bir kız ve saırışın gözü sürmeli bir çocuk karşısında duruyordu.Kız heyecanla elini uzattı 'Ben Eunji, o da Baekhyun. Neffinlerin ailesinin bir parçasıyız tıpkı senin gibi.' Neffin? O neydi ki? Jongin kafasını salladı. 'Neredeler?' Kız havada kalan elini indirerek somurttu. 'Hiç kibarlık anlayışı yok.' Yanındaki çocuk ise gülüyordu.'Eğer kendini iyi hissediyorsan gidebiliriz Jongin.' Bu sefer konuşan sürmeli çocuktu.Jongin yavaşça kafasını salladı. Uzun ve yine mumlarla aydınlanan bir koridorda ilerlediler, Jongin kendini eski çağ filmlerinin içinde gibi hissediyordu, sanki sıkıcı hayatından bıkıp beklenmeyen bir maceraya atlayan başrol gibiydi. 'Sonunda bulunmana sevindim, aslında sevindik, hepimiz.' Baekhyun dönüp ona gülümsedi. Jongin ne demeliydi ki? Kim olduğunu, onlar için ne ifade ettiğini bile bilmiyordu? Onun için susmayı tercih etti. Sonunda geniş bir kapıya ulaştılar, kapı aralıktı, içeri geçip sessizce beklemeye başladılar. 30larında ancak görünen bir adam siyahlıları karşısına almış, onlarla konuşuyordu.-daha çok o konuşuyor, diğer 3lü dizlerinin üstünde kafaları eğik onu dinliyordu.- En son kızın önünde durdu adam. 'Minah kafanı kaldır.' Kız tereddütle kafasını adama çevirdi. Yaraları silinmiş olsada berbat görünüyordu. adam yüzünü buruşturarak kızın yüzüü elleri arasına aldı. 'Bunu o mu yaptı?' Kız bakışlarını kaçırarak evet dercesine kafasını salladı. Adam derin bir iç çekti. 'Lay ona yardım etmelisin.' Kızın sağında oturan çocuk kafasını eğerek kıza döndü.Yaraların üzerinde dolandırdı parmaklarını ve yavaşça tüm yaralar kapanmaya başladı. 'Bunu daha önce yapmalıydım, efendinin izni olmadan yapamam biliyorsun, üzgünüm.' kızönemli değil dercesine kafasını salladı. 'Sana birşey dedi mi Minah?' Kız bakışlarını kaldırıp adama baktı. Konuşmak için ağzını açtı ama geri sustu.'Bana anlatabilirsin, babandan saklamamalısın.' Jongin şaşkınlıkla ilerideki 4lüye bakıyordu. Baba mı? O adam baba olmak için fazla genç ve iyi görünmüyor muydu? Kız derin bir nefes aldı. 'O...o artık çok daha güçlü, hemde gücünün yarısını kullanmadan iki dakikada beni öldürmek için fırsat elde edebilecek kadar.' Adam anladığını belirtircesine kafa salladı. 'Ama seni öldürmedi değil mi? Belkide hala insancıl yönleri duruyordur?' Minah hızla gözünü kaçırdı.'Bana borçlu kalmak istemediğini söyledi, ve beni böyle görünce sizin daha çok incineceğinizi...' Adam gözlerini kapadı. 'Haklı, yıllarca bizimleydi
zayıf noktamı senden sonra en iyi bilen o değil mi? Ne de olsa o benim için oğuldan farksızdı.' Kız kafasını geri yere indirdi. 'Artık gidebilirsiniz, misafirimizi daha fazla merakta bırakmamalıyız.' Adam Jongin'e bakarak konuşuyordu.supernaturel~
Kimse okumuyor sanırım ben fazla fazla bölüm ekliyorum ama hayırlısı :/ 'İki Evren' özellikle o zaten hali hazırda olduğundan her girdiğimde 3-4 bölüm koyuyorum ama tık yok T.T
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tattoos~
RomanceKim Jongin, 18 yaşında lise son sınıfa giden normalinde normali bir gençken, karşılaştığı mavi gözler ve onun seçildiğini iddaa eden siyahlılarla karşılaşınca hayatına dair bildiği herşey değişir. Hiçbir zaman dövmelere ilgi duymayan bu çocuk, göğsü...