Jongin oturduğu sandalyede rahatsızca kıpırdanıyordu, sanki bir suç işlemiş ve sorgulanıyor gibi hissetmişti, ve bu hissin pek hoşuna gittiği söylenemezdi. Son 5 dakikadır koca 'salon' diye adlandırdıkları mabette sadece Suho ve Jongin vardı ve durmadan volta atan, arada da ona bakışlar atıp duran bu adamdan ve sessizlikten sıkılmaya başlamıştı. En sonunda adam derin bir iç çekerek karşısındaki kolona yaslanıp 'Ne bilmek istiyorsun?' diye sordu. Ne mi bilmek istiyordu? Kısaca bildiğim birşey yok mu demeliydi? Jongin gözlerini adamdan kaçırarak yere sabitledi. 'Pekala öncelikle siz kimsiniz? Neden burada saklanıyorsunuz? Ve hepsinden önemlisi bana saldıran o mavi insanımsı yaratıklarda neydi öyle?!' En sonunda gözlerini kaldırıp içinde dolan birkaç-gerçekten okyanusun bir parçası olan- sorusunu sordu. Suho son sorusuyla ona gülmüştü, ne yani onunla dalga mı geçiyordu? Jongin kızmıştı, avucuna bastırdı ellerini, sakin olmalıydı. Suho bir anda ciddileşmişti gözlerinin içine bakarak 'Bizler Neffin'iz, karanlık dünyanın aydınlığı olarakta biliniriz. Ve gördüğün o mavim 'insanımsı yaratıklar'- Suho burayı söylerken yine ufak bir tebessüm yerleştirmeyi eksik etmedi yüzünden! Ah şu adam!- ise Kraus adı verilen başka bir topluluk ve-' Suho yaslandığı yerden kalkıp yürüme başladı ama gözlerini hala oğlandan ayırmıyordu. 'Ve emin ol onlar bu evrende karşılaşmayı isteyeceğin son şey. O ve melez bir yaratık.' Son söylediğinde kaşlarını çatmıştı adam.Melez yaratık o neydi? Pekala, Jongin bunu da sorularının arasına ekledi.'Yüzyıllardır siz insanları her ne kadar haz etmesekte koruyan ve karanlığa çekilmesine engel olan biziz. Ama malesef son birkaç dönemdir sayımız ve müritlerimiz gittikçe azalıyor. Artık bir avuç adamımız ve işe yaramaz bir mürit topluluğumuz var.' Jongin bir şey anlamasa da brkaç ipucu yakalamak için adamı dikkatle dinliyordu. 'Krauslar ise-' adam tekrar derin bir nefes aldı. 'Tüm gece yaratıklarını yanına topladı. Bilirsin sizin kitaplarınızdaki o saçma karakterleri. Onlar gerçekten var Jongin bakma öyle.' Jongin düşen çenesi toplamaya çalışarak kekeledi. 'G-g-gerçekten mi?' Adam tekrar gülmüştü. 'Evet. Uzaylılar bile var, ve bilinenin tersine inan bana çok canı yakın ve barış canlısıdırlar. Buradan çıkıp aramıza karışınca anlayacaksın, yüzlerce uzaylı dostumuz var.' Jongin sesli bir yutkunmayla cevap vermişti. Suho elini her neyse dercesine elini salladı. ' Sana gelirsek küçük bey... Kehanette Anka ve Kuzgunun dünyanın kaderini belirleyeceği söylenir. Yüzyıllar boyunca o dövmeyi bekledik ama kimsede çıkmadı. Bu normalde o ırkta olanlarda zaten bir dövme vardı belki o yüzden bunca zaman kimse çıkmadı bize liderlik edebilecek ama Xiumin... ' Bu adamın biraz duraklamasına sebep oldu. 'Onu da yanımıza aldığımızda dövmesi yoktu, bir insan değildi bunu hissedebiliyordum. O özeldi... Hep öyle olduğuna inanmıştım. Onu iyi bir savaşçı yaptım, oğlumdan fark göz etmeden büyüttüm hatta...' Adam yine bir süre durakladı, sanki son diyeceğini geri yutmuş ve söylemeye korkar gibiydi. 'Demek istediğim o bizim için özeldi ama 1 yıl önce ani bir acıyla kollarımızda kıvranmaya başladı. Ve onun damgalanmasını dehşet içinde izledik. O çığlık atarken biz sadece onu karanlık yola iten o mühre bakakalmıştık. Ve o bizde alındı, Kraus'ların yanındaki yerini aldı. Ve sen... Sende bizim Ankamızsın. Dövmen bu sabah oldu değil mi?' Jongin kafasını salladı. 'Ama...ama ben damlandığımı bile anlamadım, canım hiç yanmadı. ' Suho anladığını belirtircesine kafasını salladı. 'İyi birini karanlığa çekmek zordur Jongin... Ve Xiu tüm bunlar olmadan önce sadece masumluğun tanımıydı...' Adamın yüzünü buruk bir gülümseme kaplamıştı. Anlaşılan önceden Xiu buradaki herkes için bir melekti, ama unutmamak gerek şeytanda bir melekti değil mi? ' Sen iyiliği kolaylıkla kabul ettiğin için sorun olmadı ama o... O dövme bir anda Xiu'nun tüm benliğini karaladı.' Jongin nedenini bilmese de kalbinde bir acı hissediyordu. Bu o da olabilirdi değil mi? Belki de kuzgun o olurdu? İçi sadece kara nefretle dolardı... 'Peki ya ben? Ne yapacağım? Onun usta bir savaşçı olduğunu söylediniz ki kızı, Minah'ı kılıcıyla savururken gördüm onu, onunla mücadele etmem imkansız.' Jongin onun karşısında 2 sn bile şansı olmadığını biliyordu, o mavi göz ona en 30 numara büyüktü. Suho derin bir çekerek Jongin'in karşısındaki kolona geri yaslandı. 'Haklısın, o yüzden seni elimizden geldiğince çabuk pişirmeliyiz ha? Zor zamanlar olacak ve bunu istemesen de yapmak zorundasın. Jongin üzgünüm ama herkes için tüm dünyadaki insanlar için, ailen ve sevdiklerin için... Onların karanlıkta emilip gitmesini istemezsin değil mi?' dedi. Jongin yavaşça kafasını salladı. Bundan kaçamazdı öyle değil mi? Bir kere bu işe bulaşmıştı ve gözünde zorla umut gezen bu insanlara hayır diyemezdi. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu ama ne yapabilirdi ki? O yeni doğmuş bir bebekken düşmanlara çoktan cirit atlamayı bile geçmişti... Bu resmen imkansızı istemekti ve Jongin ilk defa o saçma laflara inanmak istedi. 'Umutlarınız yaşadığı sürece en karanlık görünen yolda bile bir ışık hüzmesi sizi kurtarabilir.' Jongin'de öyle olmasını diledi, bu insanlardan sahip oldukları o tek ışık hüzmesini ellerinden almayacaktı, elinden geleni yapacaktı. 'En iyisini yapmaya çalışacağım' dedi tereddüt etmeden. Suho da ona sıcak bir gülümsemeyle karşılık verip yerinden kalkarak onun omzuna dokundu. 'Artık gidip biraz dinlenmelisin. Baek sana odanı gösterir.' Jongin kafasını eğip kapıya yöneldiğinde arkasındaki ses onu durdurmuştu.
'Unutma Jongin, dövme kimseyi sebepsiz yere seçmez.Seni seçtiğine göre sana inanıyor olmalı, tıpkı bizim gibi...' Peki ya Jongin kendine güveniyor muydu?..
Dayanamadım 1 bölüm yazdım bugün aceleye geldi ama beğenirsiniz umarım ~
supernaturel~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tattoos~
RomanceKim Jongin, 18 yaşında lise son sınıfa giden normalinde normali bir gençken, karşılaştığı mavi gözler ve onun seçildiğini iddaa eden siyahlılarla karşılaşınca hayatına dair bildiği herşey değişir. Hiçbir zaman dövmelere ilgi duymayan bu çocuk, göğsü...