Her zaman ki klasik akşam yemeği saatlerimizdi. Babam annemin hemen karşısındaki iskemleye oturmuş çatalıyla tabağındaki tavuk parçalarını didikliyordu. Annem ise meyve suyunu yudumlayarak kaçamak bakışlarla beni süzüyor ve her şey yolundaymış izlenimi yaratmaya çalışıyordu.
Sessizdik. Her zamanki gibi. Ya da ailecek paylaşabileceğimiz bir şeyler kalmamıştı artık. Başka bir ihtimalle, oradaki sorun bendim. O iskemlede oturup yemeğimi yemem onlar için ciddi bir sorundu. Varlığım onlara saçma geleli yaklaşık iki yıl oluyordu.
"Ben doydum." dedim dik bakışlardan kendimi kurtarmaya dair ilk adımımı atarak. Tabağımı elime alıp ayağa kalktım.
Babam rahatlamışçasına arkasına yasladı.
"Daha tabağındakiler bitmemiş Deniz." dedi nezaketen yaptığı bir yüz ifadesiyle.
"Söyledim ya, doydum işte!" diye çıkıştım. Sesim elimde olmadan yükselmişti.
Annem babamın masanın ucuna gizlediği yumruk halinde sıkılmış eline uzanıp onu gevşetti.
"Afiyet olsun hayatım." dedi bana doğru bakıp tebessüm ederek.
Annem bugün bir haftadır beklediği kuaför randevusuna gitmiş saçlarını kaküllü kestirmişti ve 70'lerin fırlama jazz sanatçılarından birine dönüvermişti.
Elimde olmadan kıkırdadım ve masadan uzaklaşırken, yine kafamda var olmayan bir nesne canlandırıp ona güldüğümü sandıklarından emindim. Oysa güldüğüm şey bariz; annemin saçma sapan yeni saçlarıydı.
Tabağımı bırakma niyetiyle girdiğim mutfağın siyah ahşap döşemeli tezgâhında kocaman bir yaş pasta duruyordu. Merak içinde pastaya doğru yanaşıp tabağımı bıraktım.
IYI KI DOGDUN URAS NICE SENELERE yazısı şeker hamuruyla işlenmiş pasta az da olsa içimi sızlatmıştı. Pastayı annemin yaptığı mumların dizilişinden ve şeker hamuruyla yazılmış "Y" harfinin ucundaki uzayan kıvrımdan belliydi.
Benim doğum günümü kuru bir çift öpücükle kutlamışlar ve pasta almamışlardı bile.
Uras, karşı komşunun yedi yaşındaki sarışın oğullarından biriydi. Babam için o 'harika bir çocuk'tan öte kendi oğluydu sanki. Çok iyi çello çalıyor ve iyi bir şan eğitimi alıyordu.
Benim başarılarım ise evde son iki yıldır önemsenmezdi bile. Matematik olimpiyatlarında dereceye girmiş olmam ve üniversitenin onur kuruluna seçilmem onlar için sıradan şeylerdi.
Ben ise aksine kendime iyi bakıyordum. Onlarla yemeye tahammül edemeyip odama kaçtığım zamanlar için çalışma masamda daima bir kutu süt ve dolu bir paket mısır gevreği gizlerdim. Yine bugün de aynısı olacaktı.
Uzun koridordan geçip odamın kapısının kulpuna uzandım. Ve o ses...Hayır bu şaka olmalıydı. Kapalı beyaz kapının ardından tatlı, kadifemsi genç bir kız sesi en sevdiğim şarkıyı mırıldanıyordu.
Bir an zihnime lanet edip kapıyı açmamaya karar verdim. Beynimin içinde sesler uğulduyordu. Parmak uçlarım gitgide hissizleşiyordu ve ses odak noktasından sürekli olarak devam ediyordu. Belkide yardım istemeliydim. Yeniden deli olduğumu düşünmeleri için bir fırsatı onlara kendi ellerimle vermek istiyor muydum gerçekten?
Bir anlık bir deli cesaretiyle kapının kulpunu tuttum. Ellerim titriyordu. Kapıyı açamayacağıma karar verdim. Genç kız sesi nakaratı son kez tekrarlamaya başladı. O sırada annemin ayak sesleri mermer zeminde yankılandı ve endişeyle yüzümü ona döndüm. Elinde içinde son taneleri kalmış tereyağlı pirinç borcamını tutuyordu.
"Tatlım sen iyi misin?" diye sordu koridora doğru ilerlerken.
Avuç içlerimin terlediğini hissettim. Sesi hâlâ duyuyordum ve beynim kafamın içinde adeta uğulduyordu.
"Iyiyim, bir sorun yok." dedim ikna olmasını sağlamak için. Ama öyle olmadı. Odamın kapısına doğru yanaştı. Sesi duymuyor olması mümkün değildi. Hâlâ şarkı devam ediyordu.
"Neden içeri girmiyorsun Denizcim?" diye sordu kapıma hayatında gördüğü ilk kapıymış gibi bakarak.
"Giriyordum tam da sen geldin anne." diye geveledim omuz silkerek.
Birden boş eliyle beklemediğim bir hareketle uzanıp kapıyı açtı. Aman Tanrım. Yatağımın ucuna oturmuş bakır kızılı rengi düz saçları omzunda biten, masmavi iri gözleri korkuyla parlayan benden en fazla bir yaş küçük görünen genç bir kız elinde benim şarkı defterimle duruyordu. Yine ne haltlar görüyorum ben?
Bir anda buz kesilmiş bir ifadeyle anneme dönüp yutkundum. Göz ucuyla baktığım yatağımda bana doğru tebessümle bakan kız hâlâ yerli yerindeydi. Annem ise rahatlamış görünüyordu. Gayet sakin bir oh sesiyle gülümsedi.
"Bak tatlım odanda kimsecikler yok. Hadi geç bakalım." dedi omzumu sıvazlayarak. Odanda kimse yok Deniz. Gözlerini yum ve gir şu odaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Çizgisi
Paranormalİnsanlar neden hep pahalı şeyleri elde etme yarışındalar? Neden sürekli birbirlerine bir etiket yapıştırma gereksinimi hissediyorlar? Bu kitapta herkes kendinden bir şey bulacak. Size yapıştırılan etiketi sökmenin zamanı geldi! Belkide onlar yanılıy...