Bölüm 5

3.7K 325 29
                                    

“Peki bu resimde ne görüyorsunuz?”

“Şeytan.”                                

“Bunda?”

Derin bir iç çektim. Yaklaşık yarım saattir Bayan Rivers bana garip resimler gösterip ne gördüğümü soruyordu ve bende aynı cevabı vermeye devam ediyordum. “Şeytan.”

“Bu resimde?”

“Lucifer.”

Bayan Rivers resmi bir kenara bırakıp hayretle bana baktı. “Tebrikler Bay Horan. Bu sefer şeytan demediniz.”

“Aynı şeyi söylemekten sıkıldım.” Dedim arkama yaslanarak. “Hem Lucifer cennetten kovulmuş bir melek. Yani o da şeytan sayılır.”

Bayan Rivers elini alnına vurup iç çekerken gülmemek için dudaklarımı sertçe birbirine bastırmak zorunda kaldım. Ama Bayan Rivers pes etmeyip eline bir resim daha aldı.

“Bir saniye.” Dedim resme yaklaşarak. Gözlerimi kısıp ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş gibi yaptım. “Sanırım… Kedi.” Yüzüne tam bir gülümseme yayılıyordu ki konuşmaya devam ettim. “Ah hayır şeytanmış.”

“Pekala Bay Horan. Bugünlük bu kadar yeter.”

“Eee, ne zaman taburcu oluyorum?” diye sordum ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken.

“Bunun size bağlı olduğunu biliyorsunuz.”

“Yani istersem şimdi gidebilir miyim?”

“O anlamda demediğimi biliyorsunuz.”

Bayan Rivers’ın ofisinden çıkıp büyük salona vardığımda sohbet saatinin bitip herkesin serbest bırakıldığını gördüm. İşte Bayan Rivers ile yaptığım görüşmelerin tek iyi yanı bu.

Bir kenarda durup içeri göz atmaya başladım. Cumartesi günleri ziyaretçi kabul edilmediği için büyük salonda geçirmek zorunda kaldığımız süre artıyordu. Bir saati dışarıyı izleyerek geçirebilirim ama üç saati aynı şekilde geçirebileceğimi sanmıyorum.

Odaya göz gezdirmeye devam ederken Rose’un bileklik yapmaya çalışan bir kıza yardım ettiğini gördüm. Rose onları izlediğimi fark edince gülümseyerek yanıma geldi.

“Bugün de mi boş boş duracaksın Nialler?”

“Bileklik yapmak kolay mı?”

“Ne o birine hediye mi edeceksin yoksa?”

“Bir soru sordum Rose.” Dedim kollarımı göğsümde birleştirerek.

Sırıtmaya başlamıştı. “Demi için mi?”

“Sormadım say.” Deyip pencereye döndüm.

“Tamam tamam. Aslında çok kolay.”

“Ne kadar zaman alır?”

“Yapacağın şeye bağlı. Ama en fazla birkaç gününü alır.”

“Yapması eğlenceli mi?” diyerek ona döndüğümde hala gülümsüyordu.

“Yardım etmemi ister misin?”

Üst dudağımın yukarı doğru kıvrıldığını hissettim ve başımı onaylarcasına aşağı yukarı salladım.

Rose büyük masanın boş köşesine iki sandalye çektikten sonra oturmamı işaret etti. Ben oturduktan sonra içinde birkaç malzeme bulunan nikel bir kabı önüme koyup yanıma oturdu.

“Pekala, nasıl bir şey yapmak istiyorsun?”

“Bileğe takılabilen?” dedim kaşlarımı kaldırarak.

Gülümsemeye başladı. “Bileğe takılabilen bir bileklik… Sanırım bunu yapmak zor olacak.”

“Bana yakışacak sade bir şey.” Dedim bu sefer sorusuna düzgünce cevap vererek.

“Kutudan istediğin rengi seç de başlayalım.”

“Kaç renk seçebilirim?”

“Kaç tane istersen.”

“Pekala.” Önümde duran kutudaki ipliklere bakıp kısa bir süre düşündüm. Sonra yavaşça içlerinden yeşil, beyaz ve turuncu olanını aldım. “Bunlar uygun mu?”

“Tabi ki. Hadi başlayalım. Sadece ellerimi izle ve nasıl yaptığımı takip et.” Rose kutudan bir mil çıkardı ve yeşil ipliği eline aldı. İşe başladığında yaptığı her hareketi dikkatle izliyordum. Yaptığı şeyler kolay gözükse de yapabileceğimi pek düşünmüyordum.

“Bu daha çok kız işi gibi.”

“Saçmalama. Hadi sen de dene, çok eğlenceli.”

Rose’un elindekilere baktıktan sonra tereddütle mili ile ipliği aldım. Rose’un az önce yaptıklarını yapmaya çalıştığımda aslında fazla zor olmadığını fark ettim. Tek sorun çok yavaş olmamdı. Bu da acemimi olmamdan kaynaklanıyordu.

“Bravo Nialler. İyi gidiyorsun.”

Alt dudağımı dişleyip tüm dikkatimi yaptığım işe verdim. Gören de bir şey icat etmek üzere olduğumu sanar.

“Niall?”

Başımı kaldırıp Rose’a baktım. “Ha?”

“İşine nasıl da konsantre olmuşsun.” Dedi kıkırdayarak. “Demi’yle diyorum nasıl gidiyor?”

“Ne nasıl gidiyor?”

“Arkadaşlığınız.” Derken derin bir nefes verdi.

Tekrar önüme döndüm. “O benim arkadaşım değil.”

“Yani-” Sesindeki imalı ton ne diyeceğini anlamam için yeterliydi. “Hayır, arkadaştan öte de değil. O benim hiçbir şeyim.”

“Seninle fazlasıyla ilgileniyor. Ona hak ettiği değeri vermelisin.”

“İlgilen diyen ben değilim.”

“İlgisinin karşılığını almadan pes etmeyecekmiş gibi duruyor.”

“Konumuz Demi değil Rose. Bilekliği yapmama yardım edecek misin yoksa ben cam kenarına döneyim mi?”

“Tamam tamam. Sadece son bir soru sorabilir miyim?” Bıkkınlıkla ne anlamında kaşlarımı kaldırdığımda sanki sorması için ona sadece bir saniye vermişim gibi tek nefeste sorusunu sordu. “Demi ne anlama geliyor biliyor musun?”

Uzun bir süre sorusunu cevaplamak yerine tüm dikkatimle işime devam ettim. Hala cevabını beklediğini fark edince gözlerimi işimden ayırmadan “Bilmiyorum ama Demi isminin kısaltması. Gerçek adı Demetria Devonne.” Dedim. Rose’un sırıtmaya başladığını görünce iplikle mili masaya bıraktım ve istemsizce gülümseyerek ona döndüm. “Ne?”

“Hiç.” Dedi gülümsemesi büyürken. “Sadece güzel isimmiş.”

Half A Heart (Demi Lovato&Niall Horan/Diall)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin