Bölüm 14

3.7K 300 21
                                    

“İyi iş çıkardın Nialler.”

Bir hafta sonunda bilekliği bitirebilmiştim. Cidden güzel bir şeye benzedi. Yeteneklerime el işi de ekleniyor sanırım. Bilekliği yapmanın bu kadar zaman alması ilk kez yapmama rağmen fazlasıyla uğraş gerektiren şeyler denememden kaynaklanıyor. Bileklik beyaz, yeşil ve turuncu olmak üzere üç renkten oluşuyor.  Turuncuyu beyazın üstüne ‘Nialler’ yazmak için kullandım. Yeşili ise sadece hoşuma gittiği için. Bilekliğin iç tarafında da bir isim yazıyordu. Neyse ki Rose bunu fark etmedi. Her neyse dediğim gibi güzel bir şey oldu.

Bilekliği bileğime taktıktan sonra gözlerimi Rose’a çevirdim. Hala bilekliğime bakmaya devam ediyordu. “Biliyorum Rose yine yeteneğimi konuşturdum ama sadece bir bileklik. Ona tapmak zorunda değilsin.”

Küçük bir kahkaha atarak sonunda gözlerini bileklikten ayırdı. “Gerçekten güzel olmuş.”

Kahkahasına karşılık istemsizce gülümsedim. Birden aklıma Demi ile dün konuştuklarımız gelmişti. Bu gülümsememin anında yüzümden silinmesine neden oldu. İyileşmek istiyorsan bazı şeyleri itiraf etmek zorundasın. Yerimde huzursuzca kıpırdandığımda Rose “İyi misin Niall?” diye sordu.

Evet anlamında başımı aşağı yukarı salladım. Demi’nin bu sözü aklımdan çıkmıyordu. Acaba yaşadıklarımı Rose’a anlatabilir miyim?  Bana yardım edebileceğini buraya geldiğim ilk günden beri bana hissettirmişti. Ve ona güveniyordum ama… Utanıyorum işte.

Derin bir nefes alıp Rose’a yaklaştım ve sebepsizce sesimi kısarak konuşmaya başladım. “Senden herhangi bir konuda yardım isteseydim bana yardım eder miydin?”

“Ne konuda?” Sesinden meraklandığı belliydi.

“Herhangi bir konuda.” Diyerek omuz silktim. “Sonucu ne olursa olsun bana yardım eder miydin?”

“Tabi ki Nialler. Bunu sorman bile hata.”

“Peki sana yaşadıklarımla ilgili bir şeyler anlatıp ben hazır olana kadar bunları kimseye anlatmamanı istesem dediğimi yapar mıydın?”

“Bana güvenebilirsin.” Dedi tüm içtenliğiyle.

Gülümseyip derin bir nefes daha aldım. Cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Sadece söyleyecektim ve bitecekti. Tam konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki gözlerimin iki el tarafından kapatılmasıyla geri kapadım. Ellerim istemsizce gözlerimin üstündekilere gitti. Bu narin teni her şekilde tanırım. Gülümsediğimi hissediyordum. “John Lennon?”

“Bir kere de işi dalgaya vurmasan?” Demi ellerini gözlerimden çektiğinde ona döndüm. O da gülümsüyordu.

“Az önce Demi sana dokundu ve sen herhangi bir tepki vermedin mi? Yoksa bana mı öyle geldi?” Rose’un şaşkın bakışlarını görünce küçük bir kahkaha attım.

“Bana dayanamıyor işte. Gördün mü Niall’ı nasıl iyileştiriyorum.”

“Sen olmazsan ben ne yapardım Demi?” dedim alaycı bir şekilde. Oturduğum sandalyeden kalkarken tekrar Rose’a döndüm. Şaşkınlığına şimdi mutluluk da eklenmiş gibiydi. “Demi’nin dediklerine aldırma Rose. Bana aşık olunca benim de ona olduğumu falan sanıyor.”

“Hah hah! Çok komiksin çakma sarışın.”

Gülümsemem yok olup gözlerimi kısarak ona döndüğümde “Leprechaun-masallardaki İrlandalı cüce- demek istemiştim.” Diyerek sıyrılmaya çalıştı.

 Yüz hatlarımı gevşetip gülmeye başladım. “Leprechaun’u da nereden biliyorsun?”

“Sana lakap ararken biraz araştırma yapmış olabilirim.”

Half A Heart (Demi Lovato&Niall Horan/Diall)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin