Bölüm 8- Ben Varım...

50 13 0
                                    

Masamda, elimi yanağıma dayamış bir şekilde, dünkü olanları düşünüyordum. Yaşamla tamamen alakamı kesmiş gibiydim, sanki hissisdim. Derler ya, genelde en çok gülümseyenler içten içe acı çekenlerdir diye, işte tam olarak senelerce bunu yaptım. İçim cayır cayır yanarken ben acımı gülümsememin  ardına sakladım. Dün yaşadıklarımı yeniden hatırlamadım, zaten aklımdan hiç gitmeyen geçmişimi, acılarımı tazeledim o kadar. İşte ben buyum ve bu huyumdanda nefret ediyorum. Tek başıma kaldığımda  yaşadıklarıma ağlıyorum fakat başkalarının yanında gülümsüyorum ve karşımdakini de gülümsetmeye çalışıyorum. Bu yüzden çok kırılıyorum bu yüzden çok üzülüyorum. Bana karşıdan baksan, sanki hiç bir derdi olmayan hatta çok mutlu bir kadın görebilirsin ama dediğim gibi  sadece karşıdan bakarsan. En yakınlarım bile anlamazlar içimdekileri  sadece yüzümdeki  gülümsemeye bakarlar. Ama içim çok yanar benim, kimse bilmez.
Belkide iyi yapıyorumdur,  etrafımdakileri  yüreğimdekilerle  yakmaktansa,  gülümsememle  mutlu olmalarını sağlamak daha iyidir. Yine de içimin yandığını değiştirmiyor hiç bir şey, dün yeniden öğrendim bunu. Keşke o telefon hiç çalmasaydı, ben yine o lanet olası kaybetme hissini hiç yaşamasaydım. Dün  ısrarla çalan telefonu açtığımda, tanımadığım bir erkek sesiyle karşılaşmıştım. Kalbim halâ yerinden çıkacakmış  gibi atıyordu, sanki hissetmişim gibi.

"Efendim?"

" Alo iyi günler, Selin  ÖZBEY ile mi görüşüyorum?"

"Evet benim, siz kimsiniz?"

"Selin Hanım ben Huriye YILDIRIM'ın oğluyum, Tuncay  YILDIRIM."

" Huriye Teyzemin oğlusunuz demek! Memnun oldum. Huriye Teyzem nasıl iyi mi?"  Huriye Teyzemin adını duyunca  çok heyecanlanmıştım onunla yıllardır görüşememiştik. Kaç kez aramıştım ama telefonu hep kapalıydı. Hatta Eskişehir'e gidip herkese sorup oğlunun evini öğrenmek istemiştim ama mağlum bana bir şey söyleyeceklerini  hatta yüzümü bile görmek isteyeceklerini sanmıyordum. Hepsi o pislik yüzündendi,  inşallah bir daha  karşıma çıkamaz, izimi bulamazdı.

"Maalesef Selin Hanım, annemi bir hafta önce kaybettik."

Elimden telefon neredeyse düşecekti o an, çünkü o benim için yanlızca teyze değildi,  o anneannem öldükten sonra bana kucağını açan, şevkat gösteren, saçlarımı okşayan  ikinci anneannem gibiydi. İnsan böyle bir sevgiyi ya yavrusuna  gösterirdi,  ya da  yavrusunun yavrusuna. O da bana öyle bir sevgi göstermişti ki,  kısa bir sürede, Osman Amcam, Huriye Teyzem ve ben bir aile olmuştuk.

" Ne!  Huriye Teyzem öldü mü?"

Sanki ben lanetliymişim ve sevdiklerimi teker teker yok ediyormuşum gibi hissediyordum.

" Maalesef,  zaten babamdan sonra  kalbi pek iyi değildi, son girdiği ameliyatta da kaybettik kendisini."

Yanağımdan yaşlar yavaş yavaş süzülürken dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım yavaşça. Huriye Teyzemin bana yemek yapmayı öğretirken ki  görüntüleri geldi gözümün önüne. Ben soğanları küp küp doğramaya çalışırken gözlerim yanıyordu, bir yandan koluma gözyaşlarımı silerken bir yandanda  burnumu çekiyordum. Huriye Teyzem gururlu gururlu bana bakıyordu karşıma oturmuş, ben de ona bakarak gülümsüyordum. Az sonra ocakta soğanları kavururken Huriye Teyzem de arkamdaki masaya oturmuş bana soğanları pembeleşinceye kadar  kavurmamı söylüyordu. Bende bu kadarını bildiğimi söyleyip popomu sallıyordum şımarıkça. Huriye Teyzem de eliyle ağzını kapatıp kıkırdıyor bir yandanda bana 'edepsiz' diyordu halâ gülerken. Ben üç çeşit yemek yapmış ve sofrayı çok şık bir şekilde hazırlamış oluyordum ve tabiki Huriye Teyzem'i oturtmuş ve bütün işleri kendim yapmış bulunuyordum. Az sonra üçümüz masaya geçiyorduk ve ben yemekleri servis ediyordum. Osman Amcam  yemekleri benim yaptığımı öğrenince çok seviniyordu. Bir yandan da Huriye Teyzem'e bakıp "çok yormuşsun bugün benim güzel kızımı." diye çıkışıyordu. Öyle demesiyle o kadar çok mutlu oluyordum ki. Aile olduğumuzu hissetmek ve bana kızım demesi o kadar güzeldi ki, bu ailenin bir üyesi olmak ve sevilmek o kadar eşsizdi ki...
Yemekleri servis ettikten sonra yerime oturup yemeklerini yemelerini ve beğenmelerini bekliyordum. Osman Amca bana bakıp gülümsüyordu ve kaşığı eline alıyordu,  tabiki Huriye Teyzem de. Aynı anda çorbadan bir kaşık alıp içiyorlardı, bende yüz ifadelerini inceliyordum o arada. İkiside yüzünü buruşturunca  benimde  suratım asılıyordu. "Beğenmediniz mi?" diyordum dudaklarımı büzerek. Bana bakıyorlardı üzgünce, sonra da birbirlerine bakıp gülmeye başlıyorlardı. Osman Amca çok beğendiğini söylüyordu. Hatta "Huriye Teyzeninkinden  bile güzel olmuş." diyordu.
Ben çok seviniyordum ama Huriye Teyzem hafif alınıyordu. Osman Amcam da hiç kullanmadığı 'hayatım' kelimesini söyleyince Huriye Teyzeye olanlar oluyordu. Huriye Teyzem ilk önce şaşırıyor, sonra etrafa bakınıyordu bana mı diyor diye. En son da bana bakıyordu. Fakat bende çok şaşkındım. Osman Amca da halâ ondan beklenmedik hareketlerine devam ediyordu. "Bir de etrafına bakıyor yahu, benim senden başka hayatım mı var?" deyip  Huriye teyzemin elini öpüyordu. Evet oldukça romantik ama bu hareketleri hiç yapmamış   tonton birine göre de oldukça komikti.  Huriye Teyzemle birbirimize bakıp başlıyorduk gülmeye. Osman Amca da bize katılınca evden kahkahalarımız yükseliyordu. Keşke diyordum, keşke sevdiklerimiz ölümsüz olsa, tıpkı bu an gibi. Ama olmuyordu işte. Anılar hep kalıyor, sevdiklerimiz  birgün ölüyordu. Bize de kaybettiklerimizi anılarda yaşatmak düşüyordu.

Benim konuşamadığımı anladığı için Tuncay Bey konuşmaya devam etti.

-YILDIZLARA FISILDA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin