Apartmanın merdivenlerini ağır ağır çıkarken, aklımdan çok şey geçiyordu. Bu akşam olan şeylerin, ne kadar tuhaf olduğu meselâ. Emre Bey'in garip konuşmaları, beni dansa kaldırması, uzun uzun bakışları. Alinin tuhaf davranmaları, fazla yakın olması, (ki bu bana öpüşme olayından beri fazla tuhaf hissettiriyor.) kısacası herşey. Ve tabiki en can alıcı olan Ali ile gecenin sonunda eve gitmek için, arabanın yanında dikilirken bizi izleyen kişinin yine Emre Bey olması. Neden bizi izliyordu? Neden ben fark edince hızla uzaklaştı? Aklımda, nedenlerle, keşkelerle dolu bir sürü soru vardı. Sadece bu akşam için geçerli değildi tabiki olanlar içindi.
Emre hayatıma girdiğinden beri, her şey sanki tuhaf. Kötü demek istemiyorum ama hiç bir şey yolunda değil. Senelerce onu beklerken hiç böyle hayâl etmemiştim. Beni tanımadı bile. Hem tanısa ne olurdu ki? Çocuklukta sevdi diye, halâ sevecek değil ya. Offf kafam o kadar karışık ki, ne yapmalıyım kime nasıl davranmalıyım inanın bilmiyorum. Bir bilinmezliktir, aldı başımı gidiyor.Çıplak ayaklarımla mermer basamaklara basa basa bizim kata ulaşmıştım. Bir elimde, Ali'yi yolun ortasında durdurtup aldığım tuvalet kağıtları,(hemde koca bir paket) diğer elimde çantam ve topuklularım, berbat görünüyordum. Kendimi, düğünde her oyuna kalkıp göbek atan, halayın başımda her daim hazır olan, enişte gibi hissediyordum. Halsiz ve bitkindim.
Kapıyı anahtarla açmaya üşenip zile bastım. Nasıl olsa bizim kızlar uyumayacak, beni bekleyeceklerdi. Bir süre sonra kapı açıldığında, işte Ezgi karşımdaydı. Üzerinde pepe resmi olan bir pijama takımı, saçlar kuş yuvasından hallice toplanmış, burun da içinde olmak üzere, ağızın her yerine çikolata bulaşmış. Yani diyor ki, depresyondayım canım hiç öpmeyeyim.
Bana şöyle bir baktı. Gözlerini kısıp tekrar baktı. Sonra elini, çikolata bulaşmış çenesine koydu.
"Hımm... Biz seni gönderirken, sen böyle değildin." Bana doğru eğilip, kokladı. "Dedikodu kokusu alıyorum. Gir içeri!" demesiyle, kendimi salonda buldum. Beni buraya ne ara getirmişti?
Kendimi koltuğa attım. Bıraksalardı da, koltuğumla evlenip sonsuza kadar mutlu yaşasaydım, o kadar rahattı ki..Gözlerimi açtığımda, karşımda Aslı vardı. Yere minder koyuyordu. Az sonra da Ezgi, elindeki abur cubur poşetleriyle içeriye geldi. İşte konsey, geceye hazırdı. Bende koltuğa attığım poşeti alıp, tuvalet kağıdı paketini açtım. İçinden herkese birer rulo aldım. Sonra baktım ki, dertler derya olmuş, üçer rulo bize anca yeter diye düşünüp üçledim.
"Yav Selin.. Sormayayım diyorum ama neden tuvalet kağıdı? Bize biraz anlatsana."
Ezgiye tip tip baktım. Niye olmasın canım. Sonuçta hepsi aynı işe yarıyor, ne fark edecek.
"Ben bunu zor bulmuşum, bunama lütfen. Bu saatte açık market mi var sanki. Gidip bir bakkaldan aldım. Orada da sadece bundan vardı, ne yapayım!"
"Sakin ol şampiyon, sadece sorduk." dedi Ezgi ellerini teslim olur gibi kaldırırken. Sonra da cık cıklayıp yerdeki minderlerden birine oturup, cips paketlerini açmaya başladı. Bende koltuktan kendimi yere atıp mindere oturdum. Aslı da gelince, her şey tamamdı.
*****
"Sonra da bu bana döndü ve dedi ki, sizin isminiz neydi? Allahım o anda gökten inen kaynar su tepeme döküldü. Aynı anda kalbime şırınga batırdılar. Yine aynı anda, bir sürü kız beni çimdikledi. Gökten meteor yağdı. Sel, ruhumu sürükleyerek götürdü. Şimşek çaktı, yüreğimin en ücra köşelerine,çarpıldım sandım. Aynı anda, çorabım kaçmış gibi hissettim. Çok beğenerek aldığım rujumu, çocuklar ele geçirmişlerde duvarları boyamışlar gibi bir his oluştu içimde. Panik atakla, kriz'i aynı anda geçirdim.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-YILDIZLARA FISILDA-
Novela JuvenilSelin.. 25 yaşında, ailesi yangında yok olan, genç bir kız. Acılarını kalbine gömmüş fakat kalbinin toprakları dökülmüş.. Hayatında ona yoldaş olan, kardeş olan, aile olan, üç tatlı arkadaşı ile hayata yeniden tutunmaya çalışıyor. Tüm bunların ya...