Bölüm 2: Gitmek mi Zor, Kalmak mı Zor

5.4K 371 87
                                    

"Kal deseydin, gitmezdim!"

Havaalanında böyle fısıldamıştı adamın kulağına genç kadın. Ancak o "kalmasını" istememişti, diğeri de "gitmişti" zaten.

Ayrılık anı yeniden belirirken zihninde, toplantı ortamından giderek uzaklaştığını, konuşma dolu seslerin belirsizleştiğini fark etmedi Yazgı. Tamamen bilinç dışı bir şeyler karalayıp duruyordu önündeki kâğıda ya da aslında içindeki acıyı bastırmaya uğraşıyordu. (*)

***

Her ne kadar devasa bir Medya Grubu'nda yer alsa da, "Bizim Home" gibi mütevazi bir dergi için on günde büyük patronla iki toplantı hiç normal değildi. Bu durumun elbette açıklaması vardı, ancak Akın Çağlar kimseyle paylaşacak değildi. 

Yeni yıla ve Aralık sayısının piyasaya çıkmasına az kala dergide yer alacak başlıklar üstünden geçiliyor, dijital provalarda bazı değişiklikler yapılıyordu. Dergi çalışanlarının kendilerini gösterme niyetiyle süslenmiş yerli-yersiz katılımları toplantıyı rutinin dışına çıkarıyor, kontrolü güçleştiriyor, ortamı epey hareketlendiriyordu.  Bu hengâmenin dışında kalan tek kişi vardı ve genç adam bütün gayretine rağmen dikkatini onun üstünden çekemiyordu.

Yazgı dış etkilere tamamen kapalı, her şeye herkese karşı ilgisiz görünüyordu. Üstelik toplantı başladığından beridir sessizde olduğu anlaşılan telefonunun ışığı durmaksızın yanıp sönüyordu. İçten içe sinirlendiğini, iyice gerildiğini hissetti patron. Toplantıyı idare etmek de, konuşmasını sürdürmek de iyice zorlaşmıştı.  

***

Hastane odasında bomboş bir hafızayla gözlerini açtığı andan itibaren yanından ayrılmamıştı Kahraman. Zihninin derinliklerinde kaybolan aşk ve sevgiyi hatırlaması için çaresizce çabalayıp durmuştu günlerce. Öncesinde geçmişine dair anlattıklarını, sonrasında birlikte geçirdikleri zaman da dahil bıkmadan usanmadan ona anlatıp durmuştu, geceler ve günler boyu. Bu sayede, anımsamasa bile en azından yaşananlar hakkında bilgi sahibi olmuştu genç kadın.

Ne var ki; öğrendikleriyle ne aklını ne de kalbini uyuşturabilmiş, anlaştırabilmişti. Hangi duyguyla bedenini bir adama siper ettiğini, onca kurşuna hedef yaptığını anlayamamıştı bir türlü. Aşk, sevgi ya da minnet, hangisi böyle bir şeye cesaret verir, canını yok saydırırdı? Cevabını bulamamıştı. (**)

O kahverengi gözlerde ilk başlarda pırıl pırıl parlayan umudun, hatırlamadan geçirdiği an be an karardığını, hayal kırıklığıyla bezendiğini görmek giderek daha fazla acıtmıştı yüreğini. Sonunda bir gün pes etmiş, İstanbul'a dönmeye karar vermişti. Kahraman da ses çıkarmamış, itiraz bile etmemişti. 

Aradan geçen onca senenin sonunda hâlâ affedebilmiş değildi  ne kendisini ne onu. Aynı derecede öfkeliydi hem kendisine hem ona.

Neden gitmeye kalkışmıştı ve neden kimse durdurmamıştı?

Kahraman'ın yokluğunda geçireceği ömrünün geri kalanında asla gerekçesini bilemeyeceği, bilse de dillendirmeye cesaret edemeyeceği cevapları vardı bu soruların.  

***

Dergi sorumlularından birinin yaptığı açıklamaları dinlerken, Akın'ın gözleri Yazgı'nın telefonuna takıldı yine. Çağrı geldiğini gösterir ışık durmaksızın yanıp sönmekteydi dakikalardır. Genç kadınsa, cevap vermek ya da meşgule düşürmek, en azından bir mesaj atmak yerine sadece arayan numarayı kontrol ediyor, sonra önündeki karalamaya geri dönüyordu. 

Neden cevap vermiyordu? Neden arandığını hiç mi merak etmiyordu? Neden bu kadar aldırmazdı? 

Bir an meseleye müdahale etmeyi geçirse de aklından, vaz geçti. Herkesin kendi özel hayatı, kendi seçimleri....

HERKES İÇİN AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin