Söz

4.6K 418 47
                                    

Herkese Merhaba ! Yeni Bir Bölümle Karşınıza Geldim. Attığınız Bütün Yorumları Tek Tek Okuyor Ve Eksiklerimi Düzeltmeye Çalışıyorum Ve Çoğunuz Bu Anlamda Yardımcı Oluyorsunuz. Neyse Uzatmayayım Güzel Yorumlarınızı Bekliyorum.


Zaman, hızlı geçmesini en çok istediğimiz zamanlarda tembel bir hayvan edasıyla geçerken durmasını istediğimiz zamanda neden bir avcı kadar hızlı geçer ki ? Bir ay olmuştu. Çevremle arama ağlama duvarı çekişimin ilk ayı dolmuştu. Doktordan bir aylık rapor daha isteyemezdim, okul için devamsızlık sınırını aşmıştım ve gitmezsem bir sürü boş işle uğraşmak zorunda kalacağımı biliyordum. Üstelik yazılılar başlamıştı, her türlü gitmek zorundaydım.

Saat sabah beşti, banyoda ki ayna hala yapılmamıştı. Plastik aynanın karşısında, bir aydan sonra ilk kez kendime bakıyordum. Kendimi iyice salmıştım. Saç sakal birbirine karışmışlardı, birkaç stres sivilcesinin izleri de burnuma ayrı bir egzotik hava katmıştı. Kireç lekelerinin süslediği musluğu sıcak tarafa çevirdim, yüzümü ılık suyla iyice yıkadıktan sonra tıraş bıçağını sıcak suya tuttum. Sakallarımın ve saçlarımın birleştiği ince noktayı her iki kulak tarafımdan da eşit tutmak için birkaç saniye odaklandıktan sonra kesmeye başladım. 

Çenemin altında ki sakalları kesmek beni daima korkuturdu, ya yanlış bir hareketle damarıma getirirsem ? Ölür müydüm, yoksa küçük bir sıyrıkla bunu atlatır mıydım ? Kendimce felsefe yaptıktan sonra korkumun büyümemesi için sakince oradaki sakallarımı kestim. Bir erkeğin hayatta yapmaktan en çok nefret ettiği şeyler listesi olsa bu kesinlikle sakal kesmek olurdu, hele de benim gibi beyaz tenliler için. Çünkü sakallarınız gittikten sonra on yaş gençleşiyorsunuz, yüzünüz yanıyor ve çocuksu bir görüntünüz oluyor. Benim gibi tombul yanaklıysanız bu etki iki katına çıkıyordu.

Havluyla yüzümü kuruturken sol yanağımda, çene kemiğimin birkaç santim yukarısında çiziği fark ettim. Küçük bir yakıştan sonra kanaması durmuştu. Saçımı asla dikmezdim, ya da herhangi bir şekil vermezdim. Dalgalı bir yapısı olduğu için yıkadıktan sonra kendi kendine bir şekle girerdi ya da elimle o an hangi tarafa doğru yatırmışsam tekrar ıslanana kadar bozulmazdı.

Saçımı yıkadıktan sonra sağ tarafa doğru elimle yatırıp odama gittim, okul formasının üstüne siyah bir kazak giyip evden çıkacağım zamana kadar oyalandım. İtiraf edeyim, bir aylık süreçte okulun ormanlık yolunu çok özlemiştim. Sabah serinliğinde kokan çamlar ve çiçekler, gökyüzünü süsleyen serçeler ve şakıyan diğerleri... Yerde ki solucanından ağaçtaki kozalağa kadar özlemiştim.

O gün, yerdeki kökleri fark etmeyip, yere yapıştığım köklü alana geldiğimde sanki birisi beni beynimden vurmuş gibi hissetmiştim. Bir anda adım atamaz hale gelip dizlerimin üstüne yavaşça oturdum. Hafızam bir ay öncesine gitmişti, okulda olanlar. Yavuz'la lavaboda ki atışmadan arkadaşlarıyla bana o gün yaptıklarına kadar her anıyı tek tek yoklamıştım. Ama şu an çok farklıydı. Bir ay önceki gibi ağlamak gelmiyordu içimden, ya da keşke olmasaydı demek. Eminim bu sözün benzerini çoğunuz daha önceden duymuş ya da okumuşsunuzdur, "Beni ben yapan yaşadıklarımdır." evet bu klişe laf gerçekten doğruydu. Ama doğru olan bir şey daha varsa o da mutluluğun sizi aptallaştırdığı, acının ise güçlendirdiğidir. Bunu da duymuşsunuzdur, yine de ben söylemişim gibi yazayım dedim.

Ben son bir ayda çok acı çekmiştim, kafayı yememe az kalmışken dünya klasiklerinden kendime tutunacak bir dal yarattım. Kendim, hayallerim, elde etmek istediğim gelecek. Bütün bunlara nasıl ulaşcağım diye kendime sormuştum. Ağlayarak mı ? Hayır, ağlayarak elde ettiğim tek şey dipsiz bir kuyu olacaktı. Ve ben o kuyudan düşmeye o kadar yaklaşmıştım ki... Yaşadığım şey kolay mıydı ? Elbette değildi, kafayı yemek için yeterli bir olaydı. Peki ben korkak mıydım ? Konudan konuya değişir, ama hayatımın elimden kayıp gitmesini izleyecek kadar değildim. 

Matematik Ve EdebiyatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin