Çok küçükken başlamıştım yazmaya. Bir kaç satıra sığıyordu ancak yazdıklarım. Çünkü korku dolu yüreğim 'biri okursa ben ne yaparım' cümleleriyle doluydu.
İlk başlarda kimseye söyleyemediklerimi yazdım. Çoğunuda yakıp toza dumana kattım. Çocukluk aklı işte. Eğer yakarsam tüm derdim tasam yok olur diye düşündüm.
Sevdiğime yazdım, sevmediğime yazdım, dostuma , düşmanıma. En çokta kendime yazdım.
Zamanla satırlarım çoğaldı. Dertlerimde beraberinde. Fazla derdim yoktu tabi küçükken. En büyük derdim " Sevdiğim kişi onu sevdiğimi öğrenirse ne olur? " du çünkü. Bu yüzden en fazla o kişinin adını gizleyerek yazdım satırlara. O yüzden bir kaç satırı geçmezdi.
Şimdi satırlarda çoğaldı, dertlerimde.
Fazla derdim yok aslında. Hatta küçüklüğümde o sevdiğim hakkında duyduğum endişede yok. Aslına bakarsan bir sevdiğimde yok. Ama satırlarda kendimi buluyorum.
Hani derler ya. Onsuz ben bir hiçim. Bir beyaz kağıt ve bir kalem olmazsa bende bir hiçim.
Yani işin aslı ben sadece cümlelerde yaşamaya başladım. Yazdıklarım sayfalar tutuyor. Öyle sayfalar dediğime bakma. En fazla 2 sayfa. Ama yüreğimde taşıdıklarımda var. Sözcüklere ve satırlara sığamayacak olanlar.
Her insanın sırrı vardır. Ya iyidir ya kötüdür. Bu yüzden insanlar satırlara dökerler.
Ben sırrım olmadan yazdım. Daha çok etrafımda konuşacak kimsem olmadığından. Eğer etrafında bir şeyleri gizleyecek bir insan yoksa pekte sır olayına kaçmıyordu o gizlediğin önemli olay. O yüzden benim pekte yoktu aslında. Olmadığından değil olamadığından.
Eski yazılarımı açtım ve okudum. Bir kitabın arasında, dolabın bir köşesinde veya bir kutunun içinde. Aslına bakarsan eskisi yenisi yok yazdıklarımın. Zaten tarihte attığım yok hiç bir kağıda. O yüzden bilemiyorum hangisi yeni hangisi eski.
Bir kağıdı açıp okudum. Bir cümle dikkatimi çekti. Ne zaman yazmıştım ben bu yazıyı? Hiç bir fikrim yoktu. Ama anladım. O zaman ağlama işini bir rafa kaldırdığım zamandı. Kaldırdığım denmezde o rafa uzanmaya çalışıyorda olabilirdim.
" Peki biliyor muydun? Gözlerimden akan yaşlar artık neden aktığını unuttu. "
Çok ağladığım belli. Çokça yaş dökmüşüm o zamanlar. Eminim bir kaç kişiye nefretde beslemişimdir. Ama şimdiki halim olsa. En fazla ağlarım ama hiç bir şey geçmez deyip göz yaşlarımı silerim eminim.
Zaten sonunu bildiğin şeylerin bir daha düzelmediğine ağlamaz mıydık? O yüzdendi zaten bu çektiğimiz acılar.
Bir sınıfta cam kenarında en arka sırada oturuyordum. Gözlerim pencereden dışarıyı izliyor arada ders anlatan siyah kıvırcık saçlı matematik öpretmenimize bakıyordum. Matematikten pek anladığım söylenemez.
Dışarıda yağan yağmur her tarafı silip süpürdü sanki. Koskoca bahçeyi ilk defa bu kadar boş görüyorum. O kadar çok yağmur yağıyor ki insanlar koşarak içeri girmişti biraz önce.
Derin bir nefes çektim içime. Yaz mevsimlerini çoktan geride bırakmıştık belli. Ama kışta bu kadar çabuk gelmemeliydi. Ağaçların o güzel yaprakları gidince biraz fazla üzülüyordum çünkü.
Gözlerim yan tarafımda oturan ve dersi pür dikkat dinleyen Gökalp'e kaydı. Benim aksime onun bugün ders dinleyesi tutmuştu. Yılların Güneş'i bu kadar çabuk mu pes ediyordu? O bilerek düşük tuttuğum notlarım cidden düşecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asosyal Ressam
HumorBenim hayatım bir film gibi değildi. Yada hikaye konusu. Çok farklıydı. Evet bir hikaye olurdu.Ama diğer hikayeler gibi klişelere uymazdı. Benim gibiler genelde baş rolleri kenardan izleyen tiplerden olurlardı. Emin olun bizler Başrollerden da...