on bir - "facing the truth"

4.9K 469 331
                                    

 Sersem bir tavuktan farkım yoktu. Gözlerimin önünde uçuşan bulanık ışıklar ve beyin hücrelerimi yakarak gözlerimi yakalayan ufak görüntüler dışında bütün algılarım kapanmıştı. Acı, bir hobiydi sadece. Ne zamandır bu halde olduğumu bile bilmiyordum; yıllar geçmiş olabilirdi. Belki savaş bile sona ermişti. Mutlu mu olmalıydım? Hiç sanmıyordum.

Yine belirsiz bir zaman dilimi...

Jungkook görüş açıma girdi. Temkinli bakışları yüzümde gezdikten sonra ademelmasının yavaşça inip kalktığını gördüm. Benden nefret ettiğini sanarken bu hali de neydi? Endişeli gibiydi. Elindeki enjektörü gerçek anlamda delik deşik olmuş koluma yaklaştırdığında gözlerini gözlerime sabitledi ve ona bakarken yakalanmış oldum.

"Kim olduğunu hatırlıyor musun?"

Histerik bir şekilde güldüm. Enjekte ettiği şey her neyse omuriliğimde bir karıncalanmayla beraber beni kendime getiren bir tekme gibiydi. Gözlerim geniş bir şekilde açıldı ve derin bir nefes aldım. Yorgun bedenim konuşabilecek miydi emin değildim ama denedim.

"Bu boklara maruz kalmadan önce bile bilmediğim bir sorunun cevabını nasıl vermemi bekliyorsun, asker?" dedim uzun süre sessiz kalmanın verdiği çatal tonla.

Parmakları elmacık kemiklerimde sabitlendi ve gözlerini ciddi ifadesiyle gözlerime dikti.

"Sahalara dönme zamanın Denek 0. Ya da artık üstüm olduğuna göre efendim gibisinden bir şey mi demeliyim?" dedi ve sanki inanılmaz komik bir şaka yapmış gibi kıkırtısını boğazında tutmakta zorlandı. Algılarım yeni yeni açıldığından ne yapmaya çalıştığını kestirmek zordu.

"Sen kimsin?" diyebildim tiksinmiş ifademle. İfadesi ciddileşmeye başlamıştı. "Taehyung'un arkadaşı gibi görünüyordun ama değilsin; Başkan'ın yavru köpeklerinden biri olduğunu tahmin ediyorum ama emin de olamıyorum. Kimsin sen?"

Ellerim bağlı olduğu için söylediklerimi tam olarak ifade edemiyormuşum gibi hissediyordum. Her zaman beden diline çılgınlarcasına bağlı konuşurdum. Bileklerimi ovduğumu fark etti ve bir şeyler anlatacağını belli edercesine iç çekerek bağlara uzandı.

"Başkan'ın köpeği, ha? Aslında bakarsan... Hepimiz ondan değil miyiz? Ya da hayır, bu oyunda ya bir kanişsindir ya da herkesin karşısında durmaya çekindiği bir pitbull. Örnek vermek gerekirse; sen ve ben buradan çıkarken hayatında görebileceğin en yırtıcı köpekler olacağız. Taehyung'sa bizi korkuyla izleyen bir süs köpeğinden başka bir şey olmayacak." Keyifle güldü. Ellerim nihayet özgür kaldığında ona neden saldırmadığımı sorguladım. Keyfi yerinde gibi duruyordu, bu beni ne kadar sinirlendirse de karşısında medeni bir insan gibi dikilmekten başka bir şey yapamıyordum.

"Bunun bir oyun olduğunu mu sanıyorsun? Bana ne kadar zamandır bile yaptığını bilmediğim şeyleri yaşamayı dene."

Elindeki küçük bıçağı pantolonunda parlattı ve kılıfına geri soktu.

"Yaşamadığımı kim söyledi?"

Pekala, bunu beklemiyordum.

"Buradaki tek kurbanın sen olduğunu zannediyorsun, değil mi? Ne kadar da acınası bir düşünce. Sanırım bir haftadan sonra konuşmamız sana yeterli gelmiştir. Düş önüme."

Bir hafta. Bir haftadır öylece duruyordum. Kolumdaki izler ve düzensiz çarpan nabzım çok rahatsız ediciydi. Bana ne enjekte edip durduğunu tanrı bilirdi.

Beni itekleyerek yürümeye başladı. Yeni yeni ayıldığımdan sürekli gerçeklikten uzaklaşıp düşüncelere dalıyordum.

Taehyung! O ne yapıyordu? Nerede olduğumu sanıyordu?

crossfire | kim taehyung.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin