Taehyung'un varlığını hissettiğimde ikizimin dağılmış yüzünü inceliyordum. Bu hale gelmesi için yüzüne ağır bir metalle vurulmuş olmalıydı. Kim bilir ne kadar acı çekmişti...
Taehyung'un antrenman odasında elindeki demir sopayla figürü parçalayışı gözümün önüne geldi.
Tanrım.
İrkilmiştim.
"Seo Ra?" Sesi şaşkındı. Nasıl bu kadar iyi rol yapabiliyordu? Masum rolünü yapmak bu kadar kolay mıydı yani?
Yoongi'yle haberleştiğim kulaklığı bir kenara fırlatmıştım, onunla da bağım kesilmişti. Şimdi ne yapacağımı bilemez haldeydim.
Koluma dokunduğunda irkilerek geri çekildim. Tepkim karşısında şaşkın bakışlarıyla karşılaştım. Gerçekten şaşırmış mıydı?
"Bu da kim?" dedi kaşlarını çatarak. Gözleri ikizim ve benim aramda gidip geldi. Karşılaştırma yapıyor gibi duruyordu.
"İkizim, Baek Soo Rim." dedim çatlayan sesimle. Boğazım tamamen kuruydu, konuştukça genzim yanıyordu. Çatladığını hissedebiliyordum.
"Siktir..." diyebildi fısıldayarak ikizimin zayıf bedenine bakarken. Tepkileri fazlasıyla samimi gözüküyordu. Ona inanmak istediğimi fark ettim. Ama bu şu anlık imkansızdı. Kardeşime ihanet etmek? Bu yakamı bırakacak türden bir şey değildi.
"Nasıl bu hale gelmiş? Babamın elinden kurtulduğunu sanıyordum."
Kendi kendine konuşuyordu ama dişlerimi sıktım.
"Onu tanıyor musun?" dedim öfkemi kontrol etmeye çalışarak.
Parmağıyla ikizimin boynunu işaret etti.
"Şu doğum lekesi. Babamın bir sürü esiri vardı, her zaman emrindeki insanlara karşı elinde birini koz olarak kullanırdı. Bu doğum lekesini daha önce gördüğümü biliyorum. O iğrenç odalardan birinde. Ama orada ne işi olabilir ki?"Gözlerimi yavaşça doğum lekesine çevirdim. "Peki, o odalardan herhangi birinde ne işin vardı?"
Bana anlamamış gibi baktı. "Deney faresi olarak kullanılmam için testler yapılıyordu. Onları da benden önceki aşamaları test etmek için kullanırlardı. Babam beni son aşamada deney aracı olarak kullanmanın bir lütuf olduğunu düşünmüş olmalı." dedi çenesini belirgin bir şekilde sıkarak.
Her ihtimali düşünmeli miydim? Ya öyleyse? Ya değilse?
"Hoseok'u bulmalıyız. Binadaki tek canlı o." dedi yatağı işaret ederek. "Tabi..." Bakışlarımı gördüğünde dudaklarını birbirine bastırdı ve özür dilercesine baktı. Başımı iki yana salladım.
"Onun için umut olmadığını anlamak zor değil. Yüzündeki kemikler kırılmakla kalmamış, üst üste yanlış yerlerde kaynayıp derisini kat kat hale getirmiş. Onu burada yalnız bırakan kişi ya da kişiler kimse bunu gerçekten yanlarına bırakmayacağım."
Bütün samimiyetimle söylediğim son cümleden sonra başını yere eğdi. Bakışlarında ne aradığımdan emin değildim. Suçluluk? Belki. Şeytani bir gülümseme? Kesinlikle.
Babasının oğlu olmasını bekliyor gibiydim.
***
"Enstitüye vardık sayılır." dedi Hoseok dikiz aynasından ne düşündüğümü anlamaya çalışır gibi bana bakarken. Arabayı Taehyung kullanıyordu, yan tarafında Hoseok oturuyordu. İkizimin solunum desteğini yapan kişinin ben olmam gerektiğini hissediyordum. Varlığından bile haberdar olmadığım biriydi. Sahip olduğum ilk gerçek aile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crossfire | kim taehyung.
Fanfiction"Yani hatırladığım her anın saçma bir simülasyondan ibaret olduğunu mu söylüyorsun? Ya sana dokunurken hissettiklerim, sen son nefesini verdiğinde çektiğim acı... Bana bunların sahte olduğunu söyleyemezsin, asker."