Enstitünün dışı içinden daha kasvetliydi.
Tuhaf olansa ülkenin her bölümünde farklı bir mevsimin yaşanmasıydı. Başkan'ın bölgesinde lapa lapa yağan kar, enstitünün bölgesinde ılık bir bahar yağmuruna dönüşüyordu. Gideceğimiz yerdeki iklimi tanrı bilirdi.
Kulağımda ağırlığa sebep olan iç kulaklığın verdiği rahatsızlık yavaş yavaş ortadan kalkıyordu.
"Bunu sakın kulağından çıkarma." demişti Yoongi, "Sürekli iletişim halinde olmamızı sağlayacak."
"Neden Taehyung'a da vermedin?" diye sorduğumdaysa bana söylediklerimi duymamayı dilermiş gibi ters ters bakmıştı.
"Senin güvenliğin dışında hiçbir unsur umrumda değil. İstediği delikte geberebilir."
Yoongi'nin tavırları genelde böyleydi. Normal bir genç olsa yine pire için yorgan yakar mıydı merak ediyordum.
"Hızlı yürü." Taehyung'un uyarır gibi çıkan sesi beni düşüncelerimden uyandırdı. Çamurlu bir alandan geçiyorduk, haliyle bata çıka gitmek zorunda kalıyordum. Taehyung ve Kaia'ysa önden önden ağırlıklarını kolayca değiştirerek çamura batmadan ilerliyorlardı.
Buranın eskiden bir orman olduğunu tahmin ediyordum. Ağaç gövdeleri duruyordu ancak hepsi çürümüş birer ceset gibi görünüyordu ve katrana benzer siyah bir sıvıyla kaplanıp kurumuşlardı.
"Buraya Kanlı Orman dediklerini duymuştum." dedi Kaia. Harika.
"Artık kimse hayaletleri umursamıyor, Kaia." dedi Taehyung sert ses tonuyla. "Korkulması gereken daha tehlikeli yaratıklar var. İnsanlar gibi."
Kaia'nın histerik bir şekilde güldüğünü duydum. Yüz ifadesini göremiyordum ama eminim ki salak salak sırıtıyordu. Bu kadar çabuk toparlanmasına şaşırmıştım. Birbirimizi tekrar gördüğümüz andan itibaren tek kelime konuşmamıştık. Yüzündeki morluklar yirmi dört saat geçmeden eski çürüklere dönüşmüştü. Sadece kolunu kaldırırken zorluk çekiyordu ve arada bacağının topallaması sakatlığını ele veriyordu.
Şafak vaktine yakın yola çıktığımızdan etraf hala karanlıktı.
"Gittiğiniz yol haritada görünmüyor." dedi Yoongi kulaklığın cızırtısını bastırarak. Kaşlarımı çattım.
"Bu da ne demek oluyor?" dedim diğerlerinin duymaması için sessizce.
Yoongi bıkkınlıkla iç çekti. "Demek oluyor ki; biri dünya üzerindeki bütün haritalardan o konumu silmiş. Peki o zaman elinizdeki harita neye dayanıyor?"
Kirpiklerimin altından Taehyung'un kolundaki saate baktım. Dijital saatini arada yolu kontrol etmek için kullanıyordu.
"Bu görevi kimin onayladığını bulabilir misin?" diye sordum merakla. Şüphe içimi yiyip bitirirken odaklanmak zordu. En azından birkaç soru işareti giderilebilirdi.
"Tek bildiğim Jungkook'un görevin onayladığını sisteme girdiği. Ama bakacağım. Şimdilik Taehyung'a dikkat et. Yolda babanın konumlandırdığından daha fazla tuzak var. Elimdeki hiçbir haritaya tamamen güvenemem."
Taehyung yavaş yavaş şüphelenmeye başlamıştı ve kısa aralıklarla arkasına bakıp duruyordu.
Boğazımı temizledim, bu aramızdaki şifreydi. Bunu yaptığımda susması gerektiğini biliyordu.
Yoongi'nin bu görevde bana neden yardım ettiğini bilmiyordum. Babamın casusu tarafından kendi mülküne izinsiz girmek için talimat almam saçma geliyordu. Bir an Başkan'ın bu görevden haberi olup olmadığını merak ettim. Yoongi'nin varlığını öğrense bir dakika daha yaşamasına izin vermezdi. O zaman Başkan'ın yem attığı seçeneğini eliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crossfire | kim taehyung.
Fanfiction"Yani hatırladığım her anın saçma bir simülasyondan ibaret olduğunu mu söylüyorsun? Ya sana dokunurken hissettiklerim, sen son nefesini verdiğinde çektiğim acı... Bana bunların sahte olduğunu söyleyemezsin, asker."