Episode 14

2.2K 211 9
                                    

Gözlerini aç. Korkma. Güçlüsün. Hadi durma. Gözlerini aç. Korkma. Güçlüsün. Hadi durma. Gözlerini aç.

 Gözlerini aç

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Acı. Insanoğlunun en çok korktuğu hiss. Acı unutulmayan tek duygudur.
Hissediyordu. Vücudu toprak zeminle adeta bütünleşmişti. Acı tüm vücudunu sarmış damarlarında akıyordu. Kızıl saçlarının arasındaki toprak parçaları saçlarını toprakla bağlıyormuş gibiydi. Elini altındaki toprağa koyup kalkmaya çalıştı. Elinden akan kan toprağa karışıp kaybolurken arkında kırmızı bir ıslaklık bırakıyordu. Sırtını topraktan ayırdığında üzerindeki bir kaç parça onu çıplak gösterecek kadar parçalanmıştı. Vücudunun herbir santimine temas eden toprak ona can veriyordu.
Elini yumruk yaparak bir parça toprağın yaralı avucunda kanıyla birlikte karışmasını sağladı. Ve sonunda topraktan güç alarak ayaklandı. Vücudunda sayamayacağı kadar yara vardı. Kollarındaki küçük cam parçaları dayanılmaz bir acı verirken sırtındaki acı ayakta durmasını zorlaştırıyordu. Küçük adımlar atarak arkasını döndü. Karşısın hiç bir şey yoktu. Ne bir bina,ne bir ağaç,ne de herhangi bir canlı. Küçük ve korkak bir adım attı. Çıplak ayaklarının altındaki toprağı hissediyordu. Fakat herşeye rağmen toprak ayakta kalmasını sağlıyordu. Sebebini gayet iyi biliyordu.
Element diyarında doğan çocuklar ya anne babalarından birinin elementini alır,ya da farklı bir yetenekle dünyaya gelirdi. Retra'nın anne ve babası toprak elementine sahip olsalar bile kendisi bu güce sahip olmamıştı. Ve farklı bir yetenekle dünyaya gelmişti. Fakat ne yazık kı bu yeteneği verilen süre zaafında ortaya çıkmadığı için dışlanmıştı. Yinede çox sevdiği ailesi onu sevmeyi bırakmamış,son nefeslerine kadar kızlarına destek olmuşlardı. Onların desteğiyle birlikte Retra element yardımcısı olmuş ve Host'ta kendine iyi bir yer edinmişti.
Tüm bunlara rağmen yüreğinde her zaman küçük bir kalp kırıklığı taşıyordu. Bir yeteneği olduğu kesindi. Fakat bu yetenek vücudunda konaklasa da kendini göstermiyordu. Yinede en zor zamanlarında toprak ona güç veriyordu. Bu elemente sahip olmaya bilirdi. Fakat damarlarında dolaşıyordu. Sonsuz gibi uzanan toprak zeminde arkasına bakmadan ilerliyordu. Arkasında birilerinin olmadığını biliyordu. Özgür olduğunu biliyordu.
Özgürlük hissi kalbinde dolup taşıyor,her adımın diğerinden daha güçlü,daha hızlı olmasını sağlıyordu. Sonunda tüm acılarına aldırmadan parmak uçlarında neredeyse koşuyordu. Batmak üzere olan karşısındaki güneşe doğru engelsiz bir biçimde koşuyordu. Durmaksızın,yerinden çıkacakmış gibi atan kalbine inat koşuyordu. Sonunda parmak uçlarının dahi  toprağa dokunmadığını fark etmeyerek koştu. Koştu. Ve koştu.

******

Duyuyor musun sevgilim çalan müziği. Kulaklarımda dans edişini. Bedenimi dans ettirişini. Duyuyor musun kapının ardındaki vahşeti. Yere damlayan kanın sesini. Duyuyor musun pencerenin öteki tarafındaki rüzgarı. Yaprakların arasındaki dansını. Söylediği şarkıyı. Duyuyor musun sevgilim?
Yoksa kapattın mı kulaklarını? Sesimi bile duymuyor musun? Duyuyorda umursamıyor musun sevgilim? O zaman sakın açma kulaklarını. Yaptığın en iyisi.

*****

-Kendini nasıl hissediyorsun?

-Sanırım hissetmiyorum.

-Garip bir hiss olsa gerek.

-Kesinlikle.

Sonunda gözlerimi duvardan ayırıp yatakta dönerek yüzüne baktım. Büyük bir karmaşayla dolup taşan koyulaşmış gözleri kusursuz yüzündeki tek dikkat çeken şeydi. Ne solmuş yüzü,ne de kurumuş ve rengini kaybetmiş dudakları. Sadece gözleri.

-Geçmeyecek.

Gözlerim yüzünden çekilip tekrar gözlerini buldu. Yeşilin en güzel tonu beyaz zemin yerine kırmızıyı tercih etmişti. Birer şimşek gibi beyazı katleden kırmızılar içindeki benliğini göstermek istercesine belirgindi.

-Biliyorum.

Fısıltıdan farksız sesim kabullenmişlikle dudaklarımdan firar etti.

-Kendimizi kandırmanın hiçbir anlamı yok. Artık kabullenmeli ve saklandığımız yerden çıkıp gerçek savaşa katılmalıyız. Gerçek anlamda.

-Nasıl?

Sesin yalvarıyordu. Tıpkı odağını kaybetmeden bakan gözlerim gibi.

-Herşeyi geride bırakarak. Sadece ikimiz.

-Ama Migu-

-Herşeyi. Sadece ikimiz.

Hızla yatakta doğruldum. Gözlerimi kararlılıkla gözlerine diktim. Vakit kaybetmeden karşıma geçti. Okyanusla ormanların kavgasıydı bu. Yangınla kavrulan ormanların. Okyanusun yardımına ihtiyacı vardı. Fakat savaşmakta kararlıydı. Kim demiş ateş suya dokunamaz diye. Dokunur ve suyu yok ederdi. Hiç var olmamış gibi.

-Bu savaş senin için başladı. Ve ben bu savaşı senin için sürdürdüm. Senin için de bitireceğim. Bu savaşta kendim dahil herkezi kurban edeceğim. Senin için. Kendim dahil herkezi yakacağım. Ve geriye sadece küller kaldığında...Sadece ve sadece küller kaldığında...Yaşayacak ve bu dünyayı kendin için yeniden kuracaksın.

Ateş suyu yok eder ve öfkeyle kendini bile mahvederdi. Çünki su yok olsa bile yer yüzüne tekrar geri dönerdi...



-------------------------------------------------------

Herkese merhaba. Biliyorum. Aylardır bölüm yazmadım. Yazamadım. Hikayeyi hala okuyan birileri varmı bilmiyorum. Umarım vardır.
Bu hikaye benim için çok önemli. Ihmal ettiğim için üzgünüm. Umarım affeder ve okursunuz. Beğenmeniz dileğiyle...

Bilinmeyen Değişim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin