“Uyan artık, uyuyan çirkin.”
Selim’in sesini duyduğumda, gözlerim kapalı, kendimi uykunun huzurlu kollarına döndürmeye çalışıyordum. Fakat nafileydi. Yaklaşık yarım saattir gözlerim kapalı ama uyanıktım. Kapının çalınmadan açılmasından Selim’in geldiğini tahmin etmiş ve hiç istifimi bozmamıştım.
“Kendi kendini uyandırmaya çalışanını da ilk defa gördüm.” Cevabı yapıştırdım hemen. “Gözüm kapalı” laf sokarım, ayık olun. Kelime oyunu da yaptım size. Afiyet olsun.
“Ho-ho-ho.”
Gözlerimi açtığımda, noel baba gibi göbeğini tutup gülüyordu.
“Karıştırdın sen. O, noel baba. Uyuyan güzel ise bir masalda var.” Yatakta oturdum.
“Yok, karıştırmadım. Sadece ‘hahaha’ diye gülmek, kaliteli esprilere hakaret olur diye düşündüm.”
Yapmacık bir gülümseme çaktım ona. “Çok düşüncelisin.”
Gayet mütevazi bir ifadeyle eğilip, reverans yaptı. Gülümsememi gizlemek için gözlerimi devirdim.
“Saat 9 buçuk. Kahvaltı ediyoruz.”
“O kadar erken mi hala? Öğlen olmuş gibi geliyor bana.” Bacaklarımı yatağın kenarından sarkıttım. Alıştıra alıştıra yataktan uzaklaştığımı farketmişsinizdir.
“9 buçukta kahvaltı edilir bu evde. Söylemiştim.”
“Dinlememişim seni demek ki.” Gayet esprili bir dille onu umursamadığımı söyledim. Gayet esprili.
“9 buçukta kahvaltı.” İfadesi muziplikten sıyrılarak, ciddiliğe büründï bir anda.
“Yes, sir.” İki saniye içinde germeyi başardığı ortamı yumuşatmak için asker selamı verdim.
Yatağa, bana doğru yürüdü. “Senin isteğine göre değişecek değil bu evdeki bazı şeyler. 9 buçukta kahvaltı, 8 buçukta akşam yemeği. Değiştiremeyeceksin.”
Uzun boyu oturduğum yerden daha da uzun görünüyordu. Gözlerinin yeşili alev almış bir orman gibi cayır cayır yanıyordu.
Bir anda, “atara atar gidere gider”in “atara” ve “gidere” kısmını atlayıp, direk “atar” ve “gider” kısmına gelmesi de olağan bir durumdu anlaşılan. Psikolojik olarak sarsılmıştı ve ben bu hallerini normal karşılamak için elimden geleni yapacaktım. Sonuçta, “kız kardeşi”ni kaybetmişti.Ona her şey normalmiş gibi baktım. Sorun yokmuş gibi… Onun sorunu benim için de sorunlara yol açmamış gibi… “Değişen hiçbir şey yok bu evde. Olmayacak da. Asıl değişen, benim hayatım. Ah, şunun bir farkına varsan…” Kafamı iki yana sallarken popomu yataktan ayırdım. Sonunda.
Benim yaşadığım şehir değişmiş, adam yemek saatlerinin değişmesinden bahsediyor bana!
Keep calm and carry on, Huzur.
Derin bir nefes aldı ve muzip ifadesinin yüzüne yerleşmesine izin verdi. “Haklısın, hayatının dönüm noktasındasın…”
Ardından gelecekleri bekledim. O flörtöz ifade hayra alamet değildi.
“Benimle tanışma imkanını yakaladın.”
Ay, haspam.
“Yes, your majesty.” Ben de bir reverans yaptım ve kapıya yöneldim. Ben kapıdan çıkmadan onun dudaklarından kaçan gülümseme, benim kulaklarımın dikkatinden kaçmadı.
Gün boyunca evdeki herkesten kaçıp; gece boyunca, bana Aslı’nın aslında hala fiziksel olarak var olduğunu, zamanla toprağa karışsa bile enerjisinin asla yok olmayacağını fısıldayan beynimi, komodinin üzerindeki bitkiye nakletmemek için savaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HUZUR
Teen Fiction"Yanaklarını tokatlayacak rüzgara hazır ol!" diyerek salıncağın arkasına koştum. Vücudumun tüm ağırlığını kollarıma verdim ve kollarımı da salıncağa dayadım. İttim. "Daha hızlı salla, Huzur!" Salıncak zaten hız kazandığından sallamak kolaylaşmış...